Temmuz ayı itibariyle emekli maaşları ile ilgili tartışmalar devam ediyor. Ortaya çıkan enflasyon rakamları üzerinden değil de kök maaşlar üzerinden devam eden tartışmalar gerçekten emekliler için son derece onur kırıcı. Ortada bir tablo var. Bu tablo gerçekten toplumun her kesimi için ağır bir tablo. Ancak, “Ununu elemiş eleğini duvara asmış” insanlarımızın yani emeklilerimizin durumu toplumun diğer kesimlerinden çok daha vahim. “Emeklilerimizin yanındayız, onları enflasyona ezdirmedik ezdirmeyeceğiz” masalları ile nerede ise 2 yıldır çok zor şartlarda yaşam mücadelesi veren emeklilerin önemli bir bölümü için Temmuz sonrası hayat daha da çekilmez hale gelirse kimse şaşırmasın. “Yarım elma gönül alma” babından 2024 yılını “emekliler yılı” ile eden iktidar hala “emekliye ne versem, ne vermesem” tartışması yapıyor, yaptırıyor. Teşbihte hata olmaz. Derler ki, “Dereye su gelene kadar kurbağanın gözü patlarmış!” Yok, orta Vadeli Programı kesintiye uğratmayacak bir çözüm arayışı varmış, yok maaşı 10 Bin TL’nin altında kalanlar için bir düzenleme yapılacakmış, mış… mış… mış… Bütün bu tartışmalar yaşanırken insanın emekli olduğu için pişman olduğunu haykırması için ne yapması lazım.

Bakın çok basit bir değerlendirmeyi dün Türk-İş, DİSK ve Hak-İş sendikaları konfederasyonları ortak bir açıklama ile kamuoyu ile paylaştılar. Yani emekliler ile ilgili hiç şey söylemediler ama çalışanların durumları emeklilerin durumlarından çok daha iyi olmasına rağmen adeta isyan ettiler.

Ortak deklarasyon için bir araya gelen üç konfederasyondan TÜRK-İŞ Başkanı Ergün Atalay, "Şu an bir ekonomik kriz yaşıyoruz. Bu kriz ne 94 krizine, ne 2001 krizine, ne de 2008 krizine benzemiyor. Yaşanan ekonomik kriz öncekilere benzemiyor. Asgari ücretle 1 ay değil 1 hafta geçinme şansınız yok, dayanma gücümüz kalmadı. TÜİK’in açıkladığı rakamları kamuoyu gerçekçi bulmuyor ve rakamlar piyasayla özdeşmiyor. Ülkemizde yüzde 20'lik kesim refah içinde yaşıyor, bedelini yüzde 80 ödüyor. Geçmişte kamuda ücretler yüksekti, normal bir ücret alıyordu. Şimdi kamu en düşük duruma düştü. Ama maalesef özel sektördeki patronlar, kazandıkları para ve kârları ortada. Ona rağmen 10 yıllık 20 yıllık bir işçiye 10-15-20 bin lira parayı çok görüyorlar. Bunlar bizi köle sanıyorlar” diyor. Hak İş Konfederasyonu Başkanı Mahmut Arslan ise şunları söylüyor, “Biz rekabet ediyoruz ama temel sorunlarda bir araya gelme mecburiyetimiz var. Belli konularda birleşmiş olmamız çok kıymetli. Makro ekonomi göstergelerine bakarsak olumlu bir seyir var. Üretim çarkları devam ediyor. Özel sektörde pek çok şirket üç vardiya çalışıyor. İşsizlik azalıyor. Peki, emek hareketinin tablosu ne? Büyümeye rağmen emekçilerin milli gelirden aldığı pay azalıyor. Maalesef en kolay iş, işten çıkarmalar.” DİSK Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu da, "Hepimizin yarattığı değer bu ülkede yaşayan 85 milyon rahatça yaşamasına yeter. Yeter ki kaynaklar adil dağıtılsın, gelir ve vergi dağılımı adaletli olsun. Demokrasinin olmadığı yerde emeğin hakkı olmaz. İşçi sınıfı başta olmak üzere bütün toplumsal kesimlerin seçimden seçime değil hayatın her alanında söz hakkına sahip olduğu bir ülkede bu sorunu çözebiliriz” diye konuşuyor.

Asıl sorunu Ergün Atalay’ın tespit ettiğini görüyoruz. Ne diyor Atalay, “Şu an bir ekonomik kriz yaşıyoruz. Bu kriz ne 94 krizine, ne 2001 krizine, ne de 2008 krizine benzemiyor. Yaşanan ekonomik kriz öncekilere benzemiyor. Asgari ücretle 1 ay değil 1 hafta geçinme şansınız yok, dayanma gücümüz kalmadı.” Eğer emekçinin dayanma gücü kalmadıysa, emeklinin yaşam sevinci kaybolmuş demektir. O sebeple insanların sadece şikayetlerine değil, çözüm önerilerine de kulak verilmesi gerekmez mi? Gerekir gerekmesine de bu konuda samimiyet gerekir.