1990’lı yıllara faili meçhul cinayetler damgasını vurdu. Bu dönemde çok sayıda siyasetçi, gazeteci, yazar, aydın birbiri sıra katledildi. 1990 yılında ADD kurucusu ve ilk genel başkanı Prof. Dr. Muammer Aksoy, Bahriye Üçok, Çetin Emeç, Turan Dursun katledildi. Bu katliamların arkasından tarihler 24 Ocak 1993’ü gösterdiğinde, Uğur Mumcu evinden pazar günü olmasına rağmen gazeteye gitmek için, otomobilin kontağını çevirdiğinde hayatını kaybetti.
Mumcu’nun bir suikasta kurban gitmesinin ardından, en önde gelen yetkililer suikastın çözülmesinin namus borcu olduğunun altını çizdiler. Aradan geçen 25 yılda cinayetin arkasındaki karanlık yapı ortaya çıkarılamadı. 17 Ocak 2000 tarihinde İstanbul Beykoz da, Uğur Mumcu suikastını yapan teröristlerin hücre evine baskın yapıldı. Terör örgütünün lideri ölü ele geçirildi. Terör örgütünün hücre evinde Uğur Mumcu cinayetine ilişkin ipuçları ele geçti. İpuçları değerlendirilerek,” Umut” adı verilen operasyon yapıldı. 8 kişi gözaltına alındı. Sorgulamada örgütün yapısı ortaya kondu. Ankara’da yakalanan şahısların sorgusunda Uğur Mumcu cinayeti ile birlikte Bahriye Üçok, Muammer Aksoy ve Ahmet Taner Kışlalı cinayetlerinin de aynı örgüt tarafından yapıldığı ortaya çıktı.
Bombayı koyan örgüt üyesinin ismi tespit edilirken, şahıs bugüne kadar bulunamadı. 1971 doğumlu olan şahıs şu an 47 yaşında, ancak geçen 25 yıla rağmen bu şahısın izine rastlanılmadı. Uğur Mumcu Cumhuriyet’teki ‘Gözlem’ isimli köşesini tam 6 gün yazardı. Mumcu, köşesinde en başta yolsuzlukları ele alırdı. Terör örgütlerinin peşine düşer. Onları deşifre ederdi.
OLAYLARI NASIL ÇÖZÜYORDU?
Olayların arkasındaki gerçeklere nasıl ulaştığı, Uğur Mumcu’ya sürekli olarak sorulurdu. Mumcu, bu sorulara şöyle yanıt verildi:” 1984’te, araştırmalarını nasıl yaptığı sorulduğunda tüm titizliğiyle, “Eğer bir dava dosyası çok ciddi okunursa, bütün belgeler orada vardır. Benim kaçakçılık konusundaki bütün araştırmalarım son 20 yılın kaçakçılık dosyalarına dayanıyor” cevabını vermişti. Uğur Mumcu. Türkiye’de konulara genel yaklaşımların geçerli olduğunu ve kendisine ‘gazeteciyim’ diyenlerin olaylara genel geçer yaklaşmasını eleştiren Mumcu, aynı söyleşide “Abdi İpekçi dosyasının açığını yakalayabilmek için 10 kez okudum ki 500 sayfadan fazla o silik fotokopiler. Yani zamanını ayırmak sorunu var. Bizdeki gazetecilik anlayışı şöyledir, köşende oturacaksın, çayını içeceksin, yazını yazacaksın. Oysa gazetecilik haber demek ve her gün yenilenen bir olay” demişti.
Gazetede ve hayatta en yakın arkadaşlarından biri şüphesiz gazeteci Ali Sirmen’di. Sirmen, Uğur Mumcu’yu ‘kalpaksız Kuvvacı’ya benzetirdi ve şunları söylerdi:”Uğur Mumcu, emekten yana tercihini hep önde tutmuş bir laiklik ve demokrasi savaşımcısıydı. Bu savaşımında içten, ödünsüz ve yürekliydi.
İçtenliğinin kanıtı, özgürlükler ve kavramlar konusunda, hiçbir zaman bizden olanlar ve olmayanlar diye ayırım yapmamış olmasıdır.
Türkiye’de uzun yıllar uygulanmış olan TCK’nin 141- 142 ve 163. maddelerinin kaldırılması konusu gündeme geldiğinde, Uğur Mumcu, nasıl sosyalistlere karşı baskı aracı olarak kullanılan 141- 142. maddelere karşı tavır koymuşsa, siyasal İslamcılara karşı uygulanan 163. maddeye de muhalefet etmişti.
O, herkes için özgürlük ve demokrasi istiyordu, sosyalistler için de, siyasal İslam için de... Siyasal İslam ile mücadelesini demokrasi sınırları içinde yürütüyordu ve bu ikisi birbirleriyle çelişmiyordu. Bu ayırım yapmama tavrı, terör konusunda da geçerliydi. En sık tekrarladığı sözlerden biri “terör nereden gelirse gelsin, terördür ve karşı durulması gerekir”di.
Bugün özellikle de Eskişehir’de onu anmak için dün bir araya gelen solumsu insanlar, özellikle Uğur Mumcu’yu iyi öğrenmelidirler.
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!