Küresel Salgın hepimizi az veya çok etkiledi. İki yıl aralıksız evde oturmak çok az dışarıya çıkmaz, aşırı kilo almamıza da neden oldu. Şimdi normalleşme ile birlikte kilolardan da kurtulmaya çalışıyoruz. Ne yapıyoruz, yediğimize, içtiğimize dikkat ediyoruz. Her gün işimizi bitirdiğimizde en az beş kilometre yürüyoruz.
Cumartesi düşük yoğunlukta çalışıyoruz. Yürüyüşe çıktığımda Atatürk Bulvarında, arabasının arkasında sebze ve meyve satanlar var. Ramazanoğlu camisinin arasındaki satıcılardan birini tanır gibi oldum. Yanına yaklaştım. Mesela kirazın 25 TL olduğunu söyledi. Hemen arkasından ekleyerek,” Küre’ye kiraz almaya gittim. (Küre Söğüt ilçesinin bir köyüdür. Kirazı ile ünlüdür). Kilosunu 22 liradan aldığım kirazı 25 TL dan satıyorum. Daha doğrusu satmaya çalışıyorum” dedi.
SEBZE VE MEYVE ÜLKESİ
4 mevsimin yaşandığı ülkemizde temel tüketim maddesi fiyatlarının bu kadar yüksek olmasına kimsemin aklı ermiyor. Atatürk’ün döneminde devletçilik ve karma ekonomi birinci plandaydı. Atatürk’ün aramızdan ayrılmasından sonra adım adım onun politikalarından vazgeçildi. 1929 krizi Atatürk’ün ekonomi anlayışı ile vazgeçildi. O dönemde bankalar, bunun için kuruldu. Ziraat Bankası, İş Bankası, Sümerbank, Etibank, Halk Bankası, Emlak Kredi Bankası bunların başında geliyordu. Yine Et ve Balık Kurumu. Şeker, çimento, kâğıt ve diğer kamu kurumları hepsi ülkenin yarınları için faaliyete geçirildi.
Cumhuriyetin kurulmasına karşı çıkanlar, kurtuluş savaşı öncesinde ülkeyi işgal edenler, Lozan’ı tanımayanlar ya da zor tanıyanlar izlenen halkçı ve bağımsızlıktan yana politikalara karşı çıktı. Emperyalistler ve ülke içindeki işbirlikçileri rahatsız oldu. Sonraları ortaya IMF gibi Dünya Bankası veya diğerleri çıktı.
12 Eylül dönemi geldi. Ekonomi Özal’a teslim edildi. Hatırlayalım 1983 seçimlerinde izinle seçime giren üç partinin başkanları KİT’ler ile köprü ve yolların satışını televizyon ekranlarında tartışıyorlardı. Özal satacaklarını söylüyordu.
AMERİKAN SÜT TOZU İÇTİK
Devlet ayakkabı ve basma mı üretirdi. Çimento, kâğıt devletin işi değildi. Calp’ın sattırmam söylemi ilgi görmedi. Satacağız diyen Özal kazandı. Yüksek faizlerle borçlanma dönemi başladı.1991 yılında Özal gittiğinde devlet kuruluşları borç batağına girmişti. TÜGSAŞ, 27 bankaya borcu vardı. Bir özel bankadan yüzde 252 faizle borç alınmıştı.
KİT’ler kara delik kampanyası başlatıldı. Yıllarca batılıların dayattığı zeytinyağlı yiyemem, basma da fistan giyemem türküsünü bile dinledik. Yapay yağlar, okullarda bizim kuşak Amerikan süt tozları içti.
Sonraları devlet işçisinin yattığı söylenerek, özelleştirmelere hız verildi. Mesela DYP ve SHP döneminde iktidar ortağı SHP bazı özleştirmelere karşı çıktı. Ardından SHP’nin belediyesinde İSKİ skandalı patladı. Skandalı neden olan Eskişehir Özel Tip Cezaevine konuldu. Ben kendisi ile görüşerek kaç haber yaptım. Hatırlamıyorum.
Peki, bugün bazıları tarafından cilalanan Çiller özelleştirmelere hız verdiği dönemde son sosyalist devleti de yıktığını söylemişti. Ardından Kemal Dervişli ve Eskişehir’den milletvekili yaptığımız Kemal Unakıtan’lı yıllar. Babalar gibi sattık ve bugünlere geldik. KİT’lerin iyice bitmesinde Ali Babacan’ın rolü yok mu? Babacan şimdi nerede?
Reçete yine sonuçta Atatürk’ün politikalarına çıkıyor. Hayat diretiyor. Gelire endeksli senetler filan umut olamaz. Bizi kurtaramaz. Reçete bellidir.
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!