Paşakadın köyündeki evimizin Sivrihisar dağlarına açıldığı alanda Jandarma kaçak kazı yapanları yakaladı. Köyümüzle ilgisi olmayanlar yabancı bir plakalı araç ile geceleyin gelerek define ararlarken jandarmaya yakalandı.
Definecilik herkesin ilgisini çeken bir olaydır. Kısa yoldan zengin olmak isteyenler, define gibi olaylara ilgi duyarlar. Köyümüzdeki bu olayı duyunca, Bozüyük’te yaşanan 25 yıl önceki bir olayı hatırladım. Herkes yattığı yerden para kazanmanın hesabını yapıyor.
Çiller’in başbakan olduğu yıllarda, Bozüyük’te tarlası olan bir çiftçi tarlasını sürerken, çok eski bir küp buldu. Küpün içinde buğday taneleri vardı. Bozüyüklü çiftçi bunları iki peynir tenekesine ekti. Buğdaylar çok büyüdüler. Boyları diğer buğday türlerinin iki katıydı. Sonra çiftçi bunların hasadını yaptı. Çiftçinin, arkeolog akrabası da fotoğraflarını çekti. Ankara’da tarihçi bir akrabaları ile arkeolog küpün 3 bin yıllık olduğuna karar verdi.
üzerine o zaman ki iktidarda devlet bakanı olan Bahaeddin Şeker’e de hasadı yapılan buğdaylar gösterildi. Buğdayın hasadında çekilen fotoğraflar Ankara’da Milliyet Bürosunda çalışan bir kadın gazeteciye ulaştı. Bu kadın gazetecinin kocası da Milliyet’te o dönemde önemli mevkideydi.
‘Dünyayı doyuracak buğdayı bulduk’ başlığı ile haber Milliyet gazetesinin birinci sayfasında yer aldı. Hasat edilen buğday, Bozüyük noteri tarafından bir poşete konularak ağzı mühürlendi ve çelik kasaya kitlendi. Başbakan Çiller’in Bozüyük ziyareti sırasında kasadan çıkarılacak ve dünyayı doyuracağı ilan edilecek buğday poşeti kendisine takdim edilecekti.
Gazetecilik açısından güzel bir haberdi. Hemen İstanbul’dan gazetenin en yetkilisi beni telefonla arayarak, haberi takip ederek, tarlayı fotoğraflamam istendi. Otobüse binerek Bozüyük’e gittim. Bozüyük’te otobüsten inerken benle birlikte Geçit Kuşağı Tarımsal Araştırma Merkezinin müdürü Fahri Bey’in de indiğini gördüm. Saat tam 12.00’i gösteriyordu. Geçit Kuşağının müdürü beni görünce,” Can buğdayın peşinden mi geldin” diyerek espri yaptı. Ardından gülerek,” Bizim ilçe müdürlüğüne gidelim. Önce karnımızı doyuralım” dedi. Ben haberinin ana konusunun Geçit Kuşağı Müdürü olacağını düşünerek, peşine takıldım. Bozüyük İlçe Tarım Müdürlüğüne vardığımızda, yanındaki çantasından sayfaları sararmış bir kitap çıkardı. Benden kitabın basıldığı tarihi okumam istedi. 1932 yazıyordu. Sonra kitapta adı geçen buğdayın fotoğrafını ve buğday hakkındaki açıklama yazısını okumamı istedi. Bende” Müdürüm bir dakika “ diyerek çantamdan fotoğraf makinesini çıkardım. Kitabı ve o sayfanın fotoğrafını çektim. Kitap, Geçit Kuşağı Tarım Müdürü ve ben o dönemki ilçe kaymakamının yolunu tuttuk.
Kaymakamın makamındaki telefon sürekli çalıyordu. Kaymakam tarım müdürünü görünce, başını iki elinin arasına aldı. Geçit Kuşağı Tarım Müdürü” Kaymakam bey önce ilçe tarım müdürlüğünü veya bizi arasaydınız, iyi olacaktı. Bu buğdayın ekiminden daha cumhuriyetin ilk yıllarında vazgeçildi. Çünkü kuşyemi olma özelliği dışında bir özelliği yok. Başbakana vermeniz büyük bir hata olacaktı. Yıllarca size güleceklerdi” dedi. Kaymakama aldırmadan iki eli ile başını tutarken kaymakamın fotoğrafını da çektim.
Geçit Kuşağı Tarımsal Araştırma Merkezi Müdürü ve Kaymakama veda ederek, Kaymakamlık binasından Yeni Bozüyük Gazetesine geçtim. O zaman cep telefonu yok. Bozüyük’teki gazeteden İstanbul’daki gazeteyi aradım. Olayı anlattım. Bağlı bulunduğum genel müdür gülerek beni dinledi. Yarın haberi yapanlara gazetede sabah toplantısında neler yapacağını anlattı. Bozüyük’ten bir de eşimi aradım. Eşimde, “ Seni arıyorlar. Olayı duymuşlar. Bir kamyon buğday isteyenler oldu. Parasının önemli olmadığını söylediler” dedi. Yani, üç-beş yılda tabii ki o dönemde bazıları çıkarak, bilinen bir buğday türünü iyi cins diyerek üç-beş katı fiyata satıyorlarmış. Geçit Kuşağı Tarımsal Araştırma Merkezinin o zaman ki müdürü Bozüyük’ü kurtarmış oldu.
Paşakadın köyünde sağı solu kazarken yakalanan 7 kişinin kazdığı yerde ben çocukken ve gençken kuzuları veya süreye gitmeyen evde kalan koyunları otlatırdım. Kazılan o yerdeki kayaya sırtımı vererek bazen uyurdum. Geçen ay köy gittiğim de, o civarlarda köyden olmayanların gezdiği söylenmişti. O bölgede ormanlık alan oluşturma çalışmaları var. Bana göre, avcı kılığında gelenler aslında define için keşif yapıyorlar. Kulaktan kulağa define hikâyeleri yayılıyor. Muhtarlığın o bölgeye avcıları da sokmaması gerekiyor. Benim çocukluğumda sırtımı vererek, uyuduğum kayayı da yok etmişler. Memlekette ne insanlar var.
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!