Uzunca süre tartışıldı. Aynı gemide miyiz? Başka gemide miyiz? Sonra Türkiye’nin önemli siyasi partilerin liderleri, Samsun da Atatürk’ün gemisinin önünde fotoğraf çektirerek, Cumhuriyet’in izinde oldukları mesajını verdiler.
Ekonomik sıkıntılarımız var. Emekçi kesim darboğaz içinde bulunuyor. Bunlar ülke gerçekleridir. Emperyalistlerin özellikle de Amerikan emperyalistlerinin ülkeyi kuşatmaya çalıştıkları, Akdeniz’den hücum ettikleri, sınır ötesi ve sınır içinde adları değişik de olsa, aynı terör örgütünü destekledikleri bilinen bir başka gerçektir.
Ekonomi ile oynamaya çalıştıklarını ülkenin önde gelen ekonomistleri söylüyor. Çocuklarını dağa kaçıran örgütün yasal uzantısına karşı, anneler ilk önce Diyarbakır’da o partinin il merkezi önünde oturma eylemi başladılar. Anneler bir-iki iken, 50 sayısına ulaştı. Aynı terör örgütünün İran’daki uzantısı da İran’daki gençleri dağa kaçırıyor. Vatan Partisi girişimleri ile çocukları dağa kaçıran İran’ deki annelerde Diyarbakır annelerine destek vermeye geldiler.
Eskişehir ne yapacaktı. Eskişehir’de ilk önce Vatan Partililer Diyarbakır annelerine destek için sokağa çıktılar, basın açıklaması yaptılar. İmza kampanyası başlattılar. Ardından muhafazakâr kesimin sivil toplum kuruluşları, Sağlık İl Müdürlüğü önünde Diyarbakır annelerini desteklediklerini bildirdiler. Önümüzdeki cumartesi günü Cumhuriyet Kadınları Derneği de, Diyarbakır annelerine destek için Kanatlı önünde basın açıklaması yapacaklarını açıkladılar.
Diyarbakır’daki o parti önünde eylem yapan kızı dağa kaçırılan bir anne şunları söyledi:” Sizin niyetiniz çocuklarımızı Amerika’ya peşkeş çekmektir” .O annenin bu sözü çok hoşuma gitti. Belki de okuması-yazması olmayan anneler terör örgütünün arkasında emperyalistlerin daha doğrusu Amerikan emperyalistlerinin olduğunu öğrenmişler. Ama bu gerçeği öğrenmeyen çok kişi var. Emperyalistleri iyi tanımak gerekiyor. O gemi bu gemi değil, emperyalizme karşı Türkiye ittifakı annelerin omuzlarında yükseliyor.
Bugünlerde ‘Dil devrimini’ kutluyoruz. Türkçe yazmaya ve konuşmaya gayret gösteriyoruz. Karamanlılara teşekkür ediyoruz. Karamanlılar olmasaydı, bugün Türkçemizde olmayacaktı.
26 Eylül ‘Dil devrimi bayramı’ ile ilgili Türkiye Yazarlar Sendikası bir açıklama yaptı. Sendikanın yaptığı açıklamada özetle şu görüşlere yer verildi:”Osmanlı'da okuryazar oranı “devletliler” katında bile yüzde 10'u geçmiyor, bu oranın yüzde 4'ünüyse “milleti sadıka” oluşturuyordu. Halkın ne kadar okuyup yazabildiğiyse meçhuldü. Birinci Dünya Savaşı'nda ve sonrasında okuryazarlarının büyük bir kısmını da cephelerde yitiriyor, bu oran yüzde 2'ye kadar düşüyordu. Kurtuluş Savaşımızın, işgalcilere karşı ilk kurşununu İzmir'de sıkan Hasan Tahsin daha 25 Mart 1919 tarihinde Hukuk-u Beşer gazetesinde yazdığı yazıda “genel eğitimin” içinde bulunduğu durumu; “Alın teriyle çalışan ve ekmeğini kazanmak zorunda olan halk kesimleri her türlü eğitim hakkından yoksundur, 'umumi' olması gereken mektepler patronların çocuklarına mahsustur” satırlarıyla anlatıyordu. Arapça, Farsça sözcüklere dili dönmeyen halk, dili dönüp de söyleyebilenler için “Ayını ikiye çatlatıyorsun” diye bir deyim bile üretmişti. Dilin sadeleştirilmesi ve alfabe devrimi tartışmaları Tanzimat'la başlamış ve aradan yüz yıl geçmişti. Tarihin akışı, Anadolu Aydınlanma Devrimi'nin önüne “Dil ve alfabe devrimini” bir zorunluluk olarak getirirken, eğitimin halklaşması, birliği, yayılması gerektiği de artık bir zorunluluktu. İşte Gazi Mustafa Kemal Atatürk'e “Ya hemen olur ya hiç olmaz” dedirten dehası da bu “zorunluluğun” geciktirilemez ve ertelenemez oluşunu kavrayışında bir kez daha ortaya çıkıyordu.
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!