Sabahleyin erkenden sokağa çıkıyoruz. Devlet bankalarının bütün şubelerinin önünde izdiham var. Kimi kartını kaptırmış, kimisi ise bayram ikramiyesini almaya gelmiş. Kuyrukta, 60 yaşın altında vatandaş yok. Bekleyenler çaresiz. Banka görevlileri soluk alamıyorlar. Neyse, kısa sürede devlet bankasındaki işimizi hallederek, işimizin başına dönüyoruz.
Yazı işleri müdürümüz Sinan ile porsuk çayını konuşuyoruz. Sinan Porsuk’un artık Eskişehir’e yetmediğini söylüyor. Artık Porsuk’un kirlisi de Eskişehirliye yetmiyor. Eskişehir’in ilçeleri susuzluk çekiyor. Önemli tarım merkezi olan Polatlı ve çevresi Porsuk’u kolluyor. Demek ki, artık üretici de, bizde yani Eskişehirlilerde başka su kaynağı bulmak zorundayız.
4. KALİTE
Kütahya’nın atık tesisleri bir türlü yapılamadı. Ya da verimli çalışmıyor. Hava sıcaklığı 35’in üstüne çıkınca, bozkırda suyun önemini bir kez daha anladık. Kütahya Porsuk’un çıktığı kaynaktan su ihtiyacını karşılıyor. Sonra Porsuk barajına kadar su birinci kaliteden, dördüncü kalite haline geliyor. Eskişehir’de dördüncü kalite haline gelen suyu, arıtarak tekrar birinci kalite haline getiriyor. Çeşmelerimizden tekrardan büyük emek ile birinci kalite haline getirilen suyu kullanıyoruz. Burada su üzerinden yapılan her türlü tartışma yanlıştır. Durum ortadadır. Her gün ESKİ 100 bin ton suyu dördüncü kaliteden birinci kaliteye getirerek veriyor. Peki, tarlasını sulamak için çaba gösteren ülkenin hele bugünlerde daha çok ihtiyacı olan çiftçi ne yapacak?
Eskişehir’de arıtılan ve temizlenen su tekrardan çaya veriliyor. Alpu ve Mihalıççık taraflarında balık görülmesi bu nedenledir. Ancak, çiftçi suyu bulamadığı gibi tarımda kullanılan bazı ilaçlarda suyu zaman zaman kirletiyor.
Eskişehir’de su üzerinden söz dalaşı yaratmak isteyen kim varsa, konuşmadan önce iyi araştırmalıdır. Aslında çiftçisi ile kent yöneticisiyle veya siyasetçiyle sorumluluk noktasında bulunan herkes su konusunda ortak çalışma içine girmelidir. Ben yıllardır, belki de 30 yıldır her yıl belirli aylarda baraja giderek, suyun seviyesinin fotoğrafını çekerim. Barajdaki su sürekli azalıyor. Dereler kuruluyor. Kuruyan baraj göledinde hayvanlar otluyor. Bazıları tarım bile yapmaya başladı.
![]() |
Eskişehir Barosu geçtiğimiz günlerde siyasi partilere yönelik düzenlediği “ Siyasette ayrımcı dil kullanmama protokolü” bana göre ilgi görmedi. 13 il başkanı bu protokolü imzaladı. Ancak, imzacı il başkanları bugün varlar yarın yerlerinde başkaları olacak. Böyle bir protokol veya taahhütname partilerin genel merkezîleri ile yapılabilir. Partilerin il başkanlıkları böyle bir protokol imzalayamaz. Uygulanacak siyaseti ancak genel merkezler belirler. Rahmetli Ecevit bir tarihte Eskişehir’den genel merkezi basmaya gelen Eskişehir İl örgütüne,” Sizler kâğıt üstünde varsınız” diyerek fırçasını basmıştı.
Baronun ‘ayrımcı dil kullanmama’ olayı biraz dostlar alış-verişte olsun türünden olmuştur. İcraat yapalım da, icraat yerine otursun. Osmangazi Üniversitemiz Hukuk Fakültesi açtı. Birçok üniversitede hukuk fakültesi var. Ancak, Osmangazi Üniversitemizin hukuk fakültesi, uluslararası hukuk alanında ülkemizde var olan boşluğu dolduracak. Baro, Osmangazi Üniversitemizin Hukuk Fakültesinin desteğini alarak, hakemli veya hakemsiz olarak bilimsel ölçütlerde dergi yayınlayacak. Bu konudaki protokol baro başkanı Mustafa Elagöz ile Osmangazi Üniversitesi rektörü Prof. Dr. Kemal Şenocak tarafından imzalandı. Önemli bir bilimsel derginin doğuşuna hep birlikte tanık olacağız. Üniversite şehir işbirliği de bu türden ilişkilerle, çalışmalarla olur.
![]() |
Karadeniz coğrafi olarak engebeli arazi yapısına sahiptir. Karadeniz’in özellikle kadınlarının sırtlarında çuvalları ile fotoğraflarını çok görürüz. Çuvallarda çay, fındık, odun vardır. Bazen de dağda yavrulamış, hayvanın yavrusu çuvala nefes alacak bir şekilde konularak, köye taşınır. Samsun’un kırsal kesimlerinde üretimin içinde olan 8 kadın okuma-yazma öğrenememişler. Ancak, ilk fırsatta açılan okuma ve yazma kurslarına katılan yaşları 60 ile 84 arasında değişen 8 kadın kurs belgelerini de aldıktan sonra siyah önlük beyaz yakalarını giyerek poz verdiler. Z kuşağı, ondan önceki kuşakta siyah önlük ve beyaz yakayı bilmez. Bizim dönemde siyah önlüğü naylon kumaştan bile imal etmişlerdi. O zaman okullarda soba vardı. Sobadan önlüğümüz yanmasın diye uzak dururduk. Maşallah diyoruz.
![]() |
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!