24 Ocak kararları denilen darbenin ardından alınan ekonomik kararlar, bugün Türkiye’yi çıkmaza soktu. Özal’in çikita muz ithal etmesi ve herkesin cebinde dolar olacak söylemi ile başlattığı ekonomi kararlar ülkeyi bugünlere getirdi. 1980 de sağ veya solda olduğunu söyleyen tüm iktidarlar, özleştirmelere bel bağladı. Sihirli üç kelime İstihdam, üretim ve yatırım görülemedi. Akıllara gelmedi.
Üreticiyi kambur ilan ederek üretim sahalarına kepenk kapattıran sistemin çarkları üretmeden tüketerek ülkeyi bugünlere getirdi. Üretimin olmadığı yerde tüketimin gerçekleşmesi ancak borçlanma ile mümkün. Küreselleşmenin Türkiye ayağı olan 24 Ocak kararlarıyla ülkemiz ithalata mahkûm edildi. Sistem; parası değersiz, üretim alanları daralan biçare, IMF ve Dünya Bankası kapılarında reçete arayan bir Türkiye yarattı.
Yüksek maliyetle borçlanmak zorunda bırakılan ülke olduk. Yüksek maliyetin karşılığını yatırım, üretim ve istihdama kavuşarak değil kendi güvenlik politikamızı izlediğimizde şantaja maruz kalarak aldık.
Yıllardır yapılıyor. Uluslararası ekonomik kuruluşlar eliyle kredi notumuzun düşürülüyor. Yıl ve hükümet fark etmiyor. Ayrıca, NATO tatbikatlarında hedef tahtasına oturtularak aldık. “Hizadan çıkan Türkiye’yi” yeniden hizaya sokmak ve hegemonya kurmak için ABD emperyalizmi siyasi ve ekonomik saldırılarını her geçen gün arttırdı.
Meclis üyeleri farkında mı?
Borçlanmaya dayalı küresel ekonomik sistem yıkılıyor. Dünya artık tek kutuplu değil çok kutuplu hale geldi. Üretimin ağırlığı ve ekonomik kalkınma Avrupa’dan değil Asya’dan yükseliyor. ABD’nin silahla yenilmesi, ekonomik yenilgisini de beraberinde getirdi. Doların saltanatı silahlı yenilginin bir sonucu olarak çökmeye başladı. Ancak savaş devam ediyor. Bu savaş eskiyle yeninin, borçlanmayla üretmenin, sömürüyle paylaşmanın savaşı. Ekonomik kurtuluş savaşı, üretimde devrimin adıdır.
Suya zam
Her şeyin fiyatının arttığı, enflasyonun yükseldiği şartlarda ESKİ’nin şebeke suyuna zam yapması kaçınılmaz olarak görülüyor. Ancak, zorunlu sebeplerle suya zam yapılan meclis toplantısında partilerin meclis üyeleri de konuşuyor. Parti ayrımı ve meclis üyesi ayrımı yapmadan söylüyorum. Ortaya bir tahlil koyamıyorlar. Biri iyi diyor, biri kötü olduğunu açıklıyor. Yalan yanlış rakamlar etrafa saçılıyor. Madem Eskişehir’de hepimizi temsil eden meclis üyeleri, dünyanın değiştiğini bunun bizlere yansıması da görmelidir. Basmakalıp sözlerle meseleler çözülmez. Laf açılmışken hele bir meclis üyesi var. Mecliste konuştukça konuşuyor. Sonuçsuz. Gazeteciler haberleri yetiştirmekte zorlanıyor. Acaba bu meclis üyesi çok iyi hatip olduğunu mu düşünüyor?
Kriz üstüne kriz
Sistem defalarca krize girdi. “Düşük faiz, yüksek dolar çılgınlığı en son 2008 krizini yarattı.” Emperyalizmin ekonomik saldırıları neoliberal masallarla yurt içi üretimin ithalattan daha maliyetli olduğu gerekçesiyle üretim yapmamayı teşvik ederken, para basmayı öcüleştirdi. Merkez Bankalarının bağımsızlığı adı altında devletin ekonomide ağırlığını ortadan kaldırmak amaçlandı. Yüksek faiz, düşük kur, düşük enflasyon kısır döngüleri içerisinde ekonomi politikaları belirlenmesi adeta bir dayatma haline geldi. Enflasyon, korkulan ve hatta ülke ekonomisini yansıtan tek gösterge gibi ele alındı.
Uyuşturucu yön nedir?
Liberal sistem içerisinde çeşitli araçlarla kısa vadede kur artışı önlenebilir, faiz ve enflasyon oranlarının yükselmesi engellenebilir. Uzun vadede ise “piyasalar” bu duruma tepki verir. Kurlar TL aleyhine değişir, yani TL değer kaybeder. Üretimde kullanılacak ürünlerin fiyatlarının yükselmesiyle enflasyon artar, gözler faize yönelir. Para politikası yapıcıları çözümü faizi arttırmakta bulur. Çünkü ülkeden çıkan sıcak parayı geri getirmenin ve enflasyonun önünü kesmenin en kısa yolu sistem tarafından faiz silahını kullanmak olarak gösterilmektedir.
Peki ya yüksek faize şiddetle karşı çıkan bir hükümet varsa? O zaman serbest kambiyo rejimi ülkenizi kurtaramaz. Bırakalım paranın değeri piyasa tarafından belirlensin elbet bir görünmez el bu piyasayı düzeltecek diyemeyiz. Fakat ezberlenmiş cümleler bunu söylemeye izin vermez. Ve mandacı iktisatçılar da çözümü göstermez. Çünkü zihinlerinde Atlantik prangaları vardır. Türk Lirası değerli olsun, enflasyon düşük olsun, faizi de makul seviyelerde tutalım istiyorsak serbest kambiyo rejimini uygulayamayız deme cesareti ancak bir ciddi programla olur.
Ekonomik gidişattan sorumlu tutulan iktidarların ekonomiye müdahale etmemesinin ve oyunu piyasa koşullarında çizildiği yolda oynamasının pratik yaşamda karşılığı yok.Liberalizm masalları söyleyen tüm devletler ekonomiye müdahale ediyor. Türkiye’de de devletin ekonomiye müdahalesi olmazsa olmazdır. Önemli olan bu müdahalenin hangi program ve siyasetle yapıldığıdır. O siyasette yaşamımıza, ekonomiye ve pratik hayatımıza çözümü dayatıyor. Çözüm üç kelimeden ibarettir. İstihdam, üretim ve yatırım… Gerisi meclis üyelerin lafları gibidir.
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!