Hafta sonları gazetecilerin çalışmaları açısından rahat günlerdir. Rutin haberler değil de, hafta sonları özel haberlere ağırlık verilir. Dün Eskişehir’de yaşama dair hazırladığımız birbirinden güzel haberleri gözden geçirirken, Büyükşehir Belediye Başkanı Yılmaz Büyükerşen’in gazetelere elektronik posta yolu ile geçtiği habere gözümüz takıldı.
Büyükerşen, bazı haber sitelerinde de yer alan CHP hakkındaki açıklamalara karşı gazetemizi, gazetemizin sahibini ve beni hedef alan açıklamalar yapıyordu. Elbette, bu açıklamalar üniversite rektörlüğü hocalık yapan birine yakışmayan üsluptaki açıklamalardı. İnsan ister istemez üzüntü duyuyor.
Yılmaz Büyükerşen’i kızdıran Eskişehir ile birlikte Hatay’ın kaybedilebileceğini açıklayan rapordu. Bu rapor hakkında ilk önce CHP Genel Başkan Yardımcısı Seyit Torun konuşmuştu. Torun, AK Parti ve MHP’nin ortaklığının yerel seçimlerde de devam etmesi halinde, başta Eskişehir olmak üzere bazı illerin kaybedilebileceğini açıklamıştı. Daha sonra Muharrem İnce’nin ekibinin hazırladığı içinde Eskişehir’inde bulunduğu rapor Sözcü, Cumhuriyet gazeteleri ile birçok haber sitesinde yayınlandı. Aynı raporu 2Eylül gazetemizde de yazdık. Ancak, Büyükerşen bu raporu yayınlayan 2Eylül gazetesine çok kızdı.
MECLİSTE DE AYNI TUTUM
Bu ayki son meclis toplantısında, meclis üyelerinden bazıları Büyükşehir Belediyesi ile ilgili yazdığımız bir kavga haberinin doğru olup olmadığını Büyükerşen’e sordular. Büyükerşen doğru olduğunu belirterek, beni mecliste işaret ederek ‘besleme basın’ olduğumuzu söyledi. Meclis üyeleri ‘besleme basın’ sözlerinden sonra Büyükerşen’e yazdığımız haberin doğru olup olmadığını bir kez daha sordular. Büyükerşen bu kez kızarak,” Doğru dedim ya” diyerek yine eli ile mecliste söz hakkı olmayan bizi göstererek, hakaretlerini sürdürdü.
MAHKEMELERDE ŞAHİDİYDİM
Gazeteciler muhalif olmalıdır. Olaylara eleştirel gözlerle yaklaşmalıdır. Ancak, doğru ya da doğru demelidir. Biz bugün doğruya doğru dediğimiz için Büyükerşen tarafından hedef tahtasına oturtulmaya çalışıyoruz. Gazeteci olarak Uğur Mumcu’nun yolundan yürüyoruz. Kamuoyunun ilgisini çekebilecek doğru haberleri yazıyoruz. Araştırıyoruz, bir haber için aylarca çalıştığımız da oluyor. Büyükerşen zaman içinde pek çok kişi ile mahkemelik oldu. Yılmaz Hoca, beni mahkemelerde şahit olarak gösterdi. Şimdi ‘besleme basın’ gibi laflar etmesine üzülmemek elde değil.
DEVRİMCİ DURUM
Büyükerşen, 1999 yılında Büyükşehir Belediye Başkanı seçildiğinden kısa süre sonra, şehirde çok kişi Büyükerşen’i eleştirmeye başlamıştı. O zaman ben yine bu gazetede çalışıyordum. Yılmaz Hoca’yı savundum. Eleştirenleri eleştirdim. Bizim gazetenin dışındaki bütün gazeteler ve gazetecilerde karşısındaydı. Hepsi gelişi güzel onu eleştiriyorlardı. Bir tek onu savunan doğruları yaptığına inandığımız için biz vardık. O zaman Yılmaz Büyükerşen’in atılımcı yani devrimci yıllarıydı. Yapılması gerekenleri yaptı. Ama iki seçim sonra güç zehirlenmesine düştü. Devrimci atılımı, devam ettiremedi. O zamanda kendisini eleştirdik. Yapılan yanlışları yazdık. Proje geliştirmediğini, Eskişehir’in birçok şehirlerden proje yapmakta gerilere düştüğünü gördük. O devrimci yıllarda Yılmaz Hoca ile en ücra bir köyümüzde, köy gençleri ile birlikte köy meydanında tiyatro bile sahneye koymuştuk. İnsan geçmişi düşünerek üzülüyor.
BİRİKİMİN YOK
Şimdi eleştirdiğimiz ve yanlışlıkları yazdığımız için, haberlerimiz yalanlamasa bile ‘besleme basın’ olduk. Bu duruma geldiğimize gerçekten üzülüyorum. Her şeyin bir sonu vardır. Yazdıklarımızın hangisi yanlıştır. Ama o diğer gazete ve gazeteciler gibi ‘majestelerin’ basınını istiyor. Ben 30 yıllık birikimi geride bırakıyorum. 12 Eylül den sonra Türkiye’de ilk sol dergiyi çıkaran birine bile mecliste fütursuzca hakaret etmek de nenin nesidir? Senin öyle bir tarihin, birikimin yok. Her şeyin bir sonu vardır. Yılmaz Hoca’ya Şeyh Edebali’nin ‘Ey Oğul’ diyerek başlayan vasiyetini hatırlatmak isterim. Yılmaz Hoca’nın dünkü gelişi güzel kaleme alınmış yazısından sonra, ben de mahkemeye başvuruyorum. Başka çarem kalmadı. Üzgünüm.
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!