Dün dünya emekçi kadınlar günüydü. Emekçi kadınlar günü de, en iyi Eskişehir’de kutlandığını düşünüyorum. Hatta dün yoğun emekçi kadın günü kutlamalarına yetişmekte güçlü çeken basın emekçisi genç arkadaşlar, bana sitemlerini sunarak” Ağbi anlaşsalar da tek etkinlik yapsaydılar. Etkinliklerin hepsine gitmek istiyoruz. Ancak yetişemiyoruz” dediler.
Evet, Türk kadınının Atası’nın izinde olduğu bir kez daha görüldü. Atatürk’ün Türk kadınına sağladığı hakları çok iyi bilen kadınlar, kendi düşüncelerine yakın kuruluşlarla sokaklarda, caddelerde ‘Emekçi kadınlar gününü’ kutladı.
Mustafa Kemal Atatürk, 1923 yılında Kuvayı Milliye’ye canlar pahasına destek veren Türk kadınını şöyle tarif etmiştir: "Dünyanın hiçbir yerinde, hiçbir milletinde Anadolu köylü kadınının üstünde, kadın mesaisi zikretmek imkânı yoktur. Ve dünyada hiçbir milletin kadını ‘Ben Anadolu kadınından daha fazla çalıştım, milletimi kurtuluşa ve zafere götürmekte Anadolu kadını kadar emek gösterdim diyemez. Çift süren, tarlayı eken, ormandan odun kesip getiren mahsulü pazara götürerek paraya çeviren, aile ocaklarının dumanını tüttüren, bütün bunlarla beraber sırtlarıyla, kağnısıyla, kucağındaki yavrusuyla, yağmur demeyip, kış demeyip sıcak demeyip, cephenin mühimmatını taşıyan hep onlar, hep o ulvi, o fedakâr, o ilahi Anadolu kadınları olmuştur." Türk kadını içinde başka söze gerek yoktur.
---------
Bu işte bir yanlışlık var
Eskişehir’e kırım ve balkanlardan göçenlerin getirdiği yenilikler, icatlar bir anlamda Türkiye’nin de önünü açmıştır. Kırım ve balkanlardan göçlerle gelenler, yenilikleri, ilkleri Eskişehir’den Türkiye’ye yaymışlardır. Soba sanayi, tuğla ve kiremitçilik, bisküvi bunların başında gelir.
Son beş ayda üç kez Bulgaristan’a giderek, oradaki Türklerle de görüştüğüm için Eskişehir tarihini kafamda daha iyi değerlendiriyorum. Bulgaristan’dan çeşitli tarihlerde Eskişehir’e göçen Bulgaristan Türkleri bu yıl kış mevsiminde çekme helva yapma günleri düzenlediler. Bu günler hepimizin ilgisini çekti. Bende Bulgaristan’a gidişlerimde Eskişehir’in tadı olduğu için yanımda çokça ‘met helvası’ götüyorum. Kitaplarda Eskişehir’in met helvasının adını âşık kemiği ile oynanan bir oyundan aldığı söylenir. Met helva ile ilk kez tanışan Bulgaristan’daki soydaşlarımız, Met sözcüğünün Bulgarca da ‘d’ harfi ile yazıldığını ve Bulgarca da bu sözcüğün ‘bal’ anlamına geldiğini söylediler. Bulgarca da ‘bal’ bizdeki gibi üç harfle’ Мед’ şeklinde yazılıyor. Acaba, çok uzun yıllar önce Bulgaristan göçmeni Türkler tarafından Eskişehir’de yapılan helvaya ‘Met’ ismi verilmiş olabilir mi? Âşık kemiği işi pek aklıma yatmadı.
---------------
Soğuk savaşta kalanlar
Yeni bir dünya kuruluyor. Dünyanın merkezi Atlantikten, Avrasya’ya kayıyor. Konunun uzmanları tüm dünyada bu durumu tespit ediyor. Dünyadaki soğuk savaşın bitişinin üzerinden 30 yıl geçti. Atatürk’ten sonra zorla sokulduğumuz Atlantik sisteminden şartlar ve zorunluluk nedeniyle vazgeçerken, bazılarımızın kafasının hala karışık olduğu da görülüyor. Aslında inişli çıkışlı da olsa, Atatürk döneminde başlayan Türk-Rusya dostluğu 100 yıldır sürüyor. Atatürk döneminde dostluk emperyalistler tarafından Türkiye’nin ve o zamanki Rusya’nın tehdit edildiği ortamda kurulmuştu. Dünyanın jandarmalığına soyunanlar, bugünde iki ülkeyi tehdit ediyor. Atatürk ve İnönü ile daha sonraki dönemlerde Rusya ile dostluğa önem verilmiştir. Dış ilişkilerde dostluklar ülkelerin kendi çıkarlarına göre ortaya çıkar. Bu durumda düşünülmelidir. İnönü başbakanken, Rusya’ya 15 günlük gezi düzenledi. İmzaladığı anlaşmalar ile ülkenin kalkınmasının önü açılmıştı.
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!