Neden olsun ki? Şehirlerin sorunu olmaz hem insanların sorunları olur.
Şehrinizde toplu taşımada sorun olduğunu mu düşünüyorsunuz? Eviniz ile işyeriniz arasında iki araç değiştiriyor bir de üzerine yürüyor musunuz?
Bu sizin sorununuz işte. İşyerinize yakın bir yerde ev tutsaydınız. Her yere toplu taşıma aracı da gitmeyebilir. İşyeriniz çalışanlarına servis ayarlasın.
Şehrinizde trafik sorunu olduğunu mu düşünüyorsunuz? Şehrin neden trafik sorunu olsun. Trafikte bekleyen sizsiniz. Araç kullanmayın. Yürüyüş mesafeleri içinde geçirin hayatınızı. İşiniz, eviniz hep yakın olsun.
Ya da mesai kavramı olmayan işlerde çalışın. Hiç aceleniz olmasın. Söz verdiğiniz de bile insanlar sizi beklemek zorunda olsun. Hesap sorulamaz olun.
Çalışmaya da bilirsiniz. Acele etmenize gerek kalmaz. Gezmeye gideceğiniz yerlere trafiğin yoğun olmadığı saatlerde gidersiniz.
Şehirdeki istihdam oranları sizi ilgilendirmiyorsa bu konuda da yorum yapmaya gerek yoktur. Siz ya da yakınlarınız iş arıyorsa şehirde istihdamı arttırıcı neler yapılabilir diye karşı komşunuz mu düşünecek?
Bu da sizin sorununuz şehrin değil.
Cam şişede “Evian” içmiyor olmak da sizin sorununuz. Damacana ile olduğunu iddia ettiğiniz sorununuz da aynı evden trafiğin yoğun olduğu saatlerde çıkmaya çalışmanız gibi. Bisiklete neden binmiyorsunuz?
Sosyal çevreniz? İş hayatından ve sosyal hayattan tanıdıklarınız ile olan ilişkileriniz de sizi ilgilendirir. Şehir size imkânlar sunuyor. Neden değerlendirmiyorsunuz?
İşte siz şehrin sorunu var dediğinizde size söylenenler birilerinin aklından geçenler bu değilse bile buna yakın. En az bu kadar ironik…
Kim haklı peki?
Herkesin hayatı aynı değil. Kimse bir diğeri ile aynı günü geçirmiyor. Herkesin farklı hayatları, farklı öncelikleri var. Sorunlarınızı paylaşmayan, hak vermeyen, aynı oranda önemli bulmayan ama aynı şehirde yaşadığınız insanlara bu nedenle sorumluluk yükleyemezsiniz.
Aynı ayakkabıları giymiyorsunuz.
Bir istisnası var ama bu durumun ama: seçilenler.
Seçilenler kendi hayatları dışındaki hayatları da anlamak zorunda. Kendine benzeyeni anlaması en kolay olanı insanın, en bekleneni…
Kendi hayatına pek de benzemeyen bir hayatı, önceliklerini ne kadar anlayabiliyor?
Madem kısıtlı kaynaklar sonsuz istekler. Kaynakları arttırabiliyor mu? İstekleri gerektiği gibi önceleyebiliyor mu? Kaynakları bu öncelikler için doğru ve güvenilir şekilde kullanabiliyor mu?
Seçilmenin, seçilecek şekilde aday olabilmenin bazı kuralları var.
Bunların bir kısmı yasal kurallar. Bir kısmı da toplumda yerleşik beklentiler. İşte bu yerleşik beklentiler. Yazılı olmayanlar. Kanuni olmayan ama içe sinmiş olanlar. Hep aynı yaşanmışlara sahip olanları işaret ediyor.
Sonra siz o insanlara kendi sorunlarınızı ve kendi önceliklerinizi anlatmaya çabalıyorsunuz.
Seçenler için tek doğru yok. Seçilenler ise tüm o doğrulara en iyi hizmeti vermek zorunda.
Verebiliyorlar mı? Yoksa sadece birilerinin doğrularını mı tercih ediyorlar.
Belki de gerçekten Eskişehir’in hiçbir sorunu yok. Belki de sorun seçilmişlerde.
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!