İlber Ortaylı’nın “Bir Ömür Nasıl Yaşanır? Hayatta Doğru Seçimler için Öneriler” kitabı bu ara çok okunanlardan... İlber Ortaylı, şüphesiz, ülkemizin en başarılı bilim insanları arasında yer alan bir tarihçi.
“Bir ömrü hakkıyla yaşamak, yaşanan her andan tat alabilmek için ne lazımdır” girişi ile sunulan önerilerini, hadsizliği de koltuğumuzun altına almaktan korkmadan bazen eleştirerek, bazen notlar alarak okumak lazım.
Okumak lazım da, arkadaşların çoğu keşke daha genç yaşlarda okusaydık diyorlar.
İlber hoca hayatı dönemlere ayırmış. 15, 25, 40 ve 55 yaşlar birer eşik. Önerdiği gibi konfor alanından çıkıp hayata pencereler açılacaksa en doğru zaman da 25 yaş altı.
Biz bu yaklaşıma göre biraz geç kaldık. Zira hocaya göre eksik olan sonradan tamamlanmıyor. Her dönemin yapılacakları ayrı.
“Cesur olun, kendinizi rahat hissettiğiniz alanın dışında pencereler açın. Farklı dünyalar ile ancak böyle tanışırsınız” diyor hoca.
Pencereler açalım, açalım ama açtığımız o pencerelerden başımızı uzatıp bir de kendimiz bakalım hayata. Hocanın deyişi ile şu yaştan sonra artık şu da olmaz demektense, hayat yakaladığınız yerden de çoğalabilir diyenlere kulak verelim.
Hocanın önerileri belli noktalarda çok aydınlatıcı. Keşke böyle damıtılmış bilgiler verenler daha çok olsa diyor insan. Hayat, derbederlik ve tembellik için çok uzun; fakat hırsla, yağma ve haydutluk yapmaya değmeyecek kadar kısadır diyor örneğin…
Ama, ama…
Bir kısmı bir ömrü böyle yaşayacak… Geri kalanımıza ne olacak peki? Herkes için mümkün mü gerçekten? Çok dilli olacağız, çok okuyacağız, pek çok ülke, pek çok şehir gezeceğiz.
Bazı işlerde bazı görevler de mümkün. Size araştırma yapmanız için ödeme yapılıyorsa mümkün mesela. Akademik kariyer de mümkün. İmkanlar genişse mümkün. Hepimiz için mümkün mü ama?
Önce bu imkân hali sorgulatıyor. Çay var, yapılacak yemek var mesela. Yaşamak için çalışmak var. Çocuklar var. Her yaşta ayrı sorumluluklar var zaman alan…
“Spor yap, iyi giyin, güzel yerlerde ye, yeni yerler keşfet birden fazla dil öğren, oku.”
Tamam peki…
“Kanada’nın batısındaki Victoria şehrinde orkestra yokmuş mesela, bale temsillerinde müziği banttan çalıyorlar. Yaşanılır mı şimdi burada?” diye soruyor hoca.
Yalnızca yaşamak, gezmek, görmek okumak imkanı/zamanı da değil. Bunlar olunca üzere gelen “hâl” de düşündürüyor.
Yaptık diyelim. Kendimizi böylesi eğittik. Tüm sorumluluklardan sıyrıldık, imkanlar da bizimle.
Oluyor muyuz o zaman? Oluyorsa neden hala pek çoğu “eksik” “ego”lu? Oluyorsa neden hala pek çoğu yalnızca kendi için?
Seyitgazi ilçemizde ormanlık alanda yangın çıktı. Seyitgazi İlçesine bağlı kırsal yapıldak mahallesi civarındaki ormanlık alanda çıkan yangın 15 saatte kontrol altına alınabildi.
Konu ile ilgili hiçbir özel eğitimleri olmamasına rağmen Yapıldak ve Kümbet köylerinden gizli kahramanlar kazma, kürekle yangın alanına koştu. Risk alarak, can pahasına…
30 hektarı kül eden yangın onların da katkılarıyla kontrol altına alınabildi.
Okunacak kitaplar, gezilecek şehirler, seyredilecek filmler, beraber yiyip içilecek dostlar…
“Olan”lar diğerleriyse, canı pahasına ateşe giren bu insanlar kim?
Not: Siz erken okuyun diye, 2Eylül gazetesine, gazetemizin basılı nüshası ile gelen 25 yaş ve altı 10 gence de İlber hocanın bu kitabını hediye etmek istiyorum…
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!