Bazı tarihler, bazı kararlar vardır ki onlar bir insanın, bir ailenin, bir şehrin, bir ülkenin ve hatta tüm dünyanın geleceğini etkiler.
Ülkemizde 14 ay önce, 20 Mart 2021 tarihinde Merkez Bankası Başkanının değiştirilmesi, geriye dönüp baktığımızda öyle bir tarihtir. Zira o tarihte gerçekleşen görevden almanın temelinde yatan düşüncenin aynı yılın Eylül ayından itibaren hayata geçirilmesi, ülkemizin ekonomik yapısını derinden etkilemiştir ve bugün toplumun büyük bölümü o kararların altında ezilmekte, acısını çekmekte, ızdırabını yaşamaktadır.
REEL NEGATİF FAİZLERİ DAHA DÜŞÜRME SAPLANTISI BİZİ NERELERE GETİRDİ
Aslında benzer şekilde sözde pandemi nedeniyle alınan kararlar da toplumsal ve ekonomik kırılmalara neden oldu. Ancak orada, yaşadığımız şeyin tüm dünyayı etkileyen bir salgın olması, iktidarın yaptıklarına bir bahane göstermesine imkan sağlıyordu.
Ülkemizde ne yazık ki enflasyon ile mücadelede makul bir yol pek fazla bir zaman tutturulamıyor. Çünkü tam enflasyonla mücadelede pozitif tarafa geçecekken yanlış veya saplantılı bir kararla her şeyi berbat ediyoruz.
İktidar, 20 Mart 2021 tarihinde Merkez Bankası Başkanının görevden alınmasına vesile olan düşüncesini geçen yılın Eylül-Ekim-Kasım ve Aralık aylarında faiz indirimi olarak yansıttı.
Hemen şunu ifade etmek lazım ki; bizim gibi enflasyonun hayli yüksek olduğu bir ülkede hemen hiçbir zaman reel pozitif faiz olmaz. Bizde reel negatif faiz var. Yani bilinen anlamda bir faiz yok. 20 Mart 2021 tarihinde Merkez Bankası Başkanı görevden alındığı tarihte politika faizi yüzde 19, enflasyon ise yüzde 22 düzeylerinde bulunmaktaydı. Yani halen reel negatif faiz vardı.
İşte iktidar bu gerçeğe rağmen "faiz" kelimesine olan tepkisinden dolayı, reel negatif faizi düşürmek için harekete geçti. Biz o tarihten itibaren farklı zamanlarda bu köşede yazdığımız yazılarla bazı uyarılarda bulunmaya çalıştık.
KISA SÜRE ÖNCE DE YAPMIŞLAR, ZARARLA ÇIKMIŞLARDI AMA ANLATAMADIK!
Dedik ki "Temenni etmekle ve dilemekle faizi düşürümezsiniz. Piyasalara güven vermek, ekonomi politikalarında istikrarlı gitmek zorundasınız. Aksi takdirde henüz 2-2,5 yıl kadar önce yüzde 24'ten yüzde 8.25'e sözde faiz indiriminiz yüzünden dövizin yüzde 40 artmasına, fiyatların patlamasına ve enflasyonun yeni baştan yüzde 22 bandına kadar yükselmesine vesile oldunuz. Eğer pandemi nedeniyle tedarik zincirlerinde yaşanan sıkıntıların tüm dünyayı zorladığı bir zamanda aynısını yaparsanız bu sefer bunun olumsuz etkileri çok daha yıkıcı olur!"
Arzu ederdik ki uyarılarımızda yanılalım da ülkemiz, insanlarımız kazanmış olsun. Ne var ki bizi haklı çıkardılar ve tüm olup bitenlerden dolayı gerçekten çok üzüldük. Toplumun orta direk olan kısmı 8 aylık bir sürede ne yazık ki sizlere ömür!
Bakın tüm bunlara başlamadan önce 4-5 TL arasında bulunan bir litrelik sütlerin en iyi fiyatla satılanı 10.90 liraya ulaşmış durumda bugün. Birçok süt markası ise 15-17 TL bandında bulunuyor. Benzer şekilde hemen tüm ürünlerin fiyatları patladı. Mayıs başında açıklanan enflasyon resmi rakamlara göre bile yüzde 70'i buldu. Üretici fiyatlarındaki artış, Rusya'nın Ukrayna'yı işgalinin de etkisiyle yüzde 122'ye kadar yükseldi.
Böyle bir ortamda Ocak ayı itibariyle artırılmış bulunan Asgari Ücret adeta kuşa döndü. TL'nin aşırı değersizleştirilmesi demek vatandaşın alım gücünü ekonomik politikaları kanalı ile düşürmek demek. Evet, böyle bir durumda vatandaşın alım gücü azaldığı için tüketim belli bir oranda azalır. Ancak bugünkü ortamda vatandaşın alım gücünün düşmesine rağmen fiyatlar garip bir şekilde sürekli artırılıyor, hiç indirilmiyor. Garip bir şekilde iktidarın belli başlı uygulamaları ya da politikaları vatandaşa hep daha fazla zam olarak yansıyor. Buna en iyi örnek de ilk defa ev alacaklara tanınan düşük faizli kredi fırsatıdır. Bu yöndeki karar duyulduktan sonra konutların fiyatları fırladı, kiralar da bir kez daha artırılmaya başlandı. Ev sahiplerinin kiracılarını bir bahane ile atıp yeni bir kiracıya daha yüksek fiyatlardan verebilmek için yapmadıkları yok!
Evet, ülkede moral ve motivasyonun hayli düşük olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. İktidar kanadının saplantılı kararları ile bu hale kadar gelmiş ve morali bozulmuş halkımız bir de, kendisini iktidardan kurtarabilecek kabiliyette bir muhalefetin olmaması nedeni ile huzursuz ve umutsuz hissediyor!
İşte tam da böyle bir ortamda, Merkez Bankası 26 Mayıs 2022 günü toplanacak ve TL ile ilgili olarak bir karar verecek, o kararı da saat 14.00'te açıklayacak.
ABD FAİZ ARTIŞLARINA DEVAM EDERKEN BİZ DE DÖVİZ ALDI BAŞINI GİDİYOR
Hemen şunu söylemekte fayda var: O toplantıda vatandaşın cebindeki TL'nin değerinin mi yoksa zenginlerin cebindeki dövizin değerinin mi artırılacağına karar verilecek. Halen ülkemizdeki bankalarda bulunan mevduatın yüzde 57'si (Kur Korumalı Mevduat sürecinin başlatılmasına rağmen) döviz mevduatında bulunuyor. (234,5 milyar ABD Doları)
Son günlerde Kur Korumalı Mevduat hesabının da açılabildiği ve daha yüksek getiri elde edilebildiği bir ortamda döviz fiyatlarının yeniden yükselişe geçtiklerine şahit oluyor. Bunun en önemli sebebi ABD Merkez Bankasının (FED) faiz artırımına gitmiş olması ve daha da gidecek olmasıdır. Rusya'nın Ukrayna'yı işgali bile bizde döviz fiyatlarının artmasına neden olmamıştır. ABD önümüzdeki ayın ortasında 50 baz puanlık bir artışla faizleri yüzde 1.25-.1.50 aralığına çıkaracak. O tarihe kadar enflasyondaki artışın daha da artması durumunda bu oran 1.50-1.75 aralığına kadar yükseltilebilecek.
Pandemi nedeniyle yaşanan kapanmalar, tedarik zincirlerindeki kırılmalar, Rusya'nın Ukrayna'yı işgali emtia fiyatlarında daha önceden öngörülemeyen oranlarda yükseliş getirdi. Tüm dünyada fiyat artışları halkların büyük sıkıntılar yaşamasına neden oldu. Ancak iktidarın reel negatif faizlere karşı saplantılı tavrı bizde bu süreçlerin çok daha ızdıraplı yaşanmasına vesile oldu.
Tüm bu yaşananlara rağmen iktidarın ne yapacağı merak ediliyor. Çünkü Merkez Bankası başkanlarını o kadar sık değiştirdik ki artık hiç kimse Merkez Bankasının bağımsız olduğuna inanmıyor. Dolayısıyla Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın düşüncesi ne ise 26 Mayıs'ta Merkez Bankası da o yönde bir karar alacak.
26 MAYIS'TA HALKIN OMUZLARINA İKİ FARKLI YÜK AYNI ANDA BİNDİRİLEBİLİR!
Döviz fiyatlarında şu ana kadar gerçekleşen yükselişler eğer 26 Mayıs'ta sözde politika faizi aynı seviyede tutulmaya devam ederse büyük ihtimalle hızlı bir şekilde devam edecektir. Döviz fiyatlarının tırmanmaya devam etmesi demek halkın omuzlarına yeni zamların konulması demek. Diğer yandan döviz fiyatları yükselmeye devam ettiği takdirde Kur Korumalı Mevduat politikası nedeniyle Hazine'nin (gerçekte bizlerin) ödeyeceği bedel de artmaya devam edecektir.
26 Mayıs Perşembe günü sözde politika faizlerinin (reel negatif faizlerin) 200 baz puan artırılmasının yaşanabilecek sıkıntıların tetiklenmesinin önüne geçebileceğini düşünüyoruz. (Haziran ve Ağustos'ta aynı oranlarda artış da bu enflasyonist ortamda makul olabilir.) İktidarın bu tutumunun Haziran ayı ortasında ABD'de gerçekleşecek faiz artırımı öncesinde dövizdeki yükselişi dengeleyebileceği ve Kur Korumalı Mevduatın maliyetinin düşürülmesine yardımcı olacağını düşünüyoruz.
BORÇLANMAYA 15 AY ÖNCESİNE GÖRE YÜZDE 80 FAZLA FAİZ ÖDÜYORUZ
Ülkemizde enflasyonun bir hayli yüksek olması nedeniyle yüzde 14'lük politika faizi anlamını yitirmiş bulunuyor. 15 Şubat 2021 tarihinde Türkiye'nin borçlanma faizi 14,81 iken bugün bu oran yüzde 26,60 seviyesinde. Yani aradan geçen 15 aylık sürede ülkemiz yüzde 80 daha fazla bir maliyetle borçlanıyor. Merkez Bankasının gösterge faizi bugün fiilen hiçbir işe yaramıyor. Bankalar fonlanıyor, onlar da vatandaşa borç veriyorlar. Onun haricinde vatandaş bankalara gittiğinde kredi alamıyor. Dolayısı ile sözde gösterge faizimizin gösterge vasfı kalmamış durumda.
İktidar yanlış ve saplantılı kararları ile geniş halk kitlelerinin cebindeki TL'nin değerini düşürmeye devam ettiği takdirde çok daha yeni sıkıntılar yaşayabileceğimizi, ekonomik darboğazın derinleşeceğini düşünüyoruz.
Umarız dünyanın ve bu ülkenin gerçeklerine karşı bir an önce uyanırlar!
![]() |
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!