Bazıları içmiş içmiş leş gibi sarhoş olmuşlar. Ayakta duracak halleri yok.
Normalde o kadar cesaretleri var mıdır bilemeyiz elbet ancak o derece içince acayip de cesaret bulmuşlar. Artık kimle ne derdi var da söyleyemiyorsa o saatte adeta kükrüyor, küfrediyor, hakaret ediyor. Gecenin bir yarısı 150-200 metre uzaktaki evlerin çift camlarından bile sızarak insanlara ulaşıyor ettikleri hakaretler, küfürler.
Neyse, bir oraya yöneliyorlar bir buraya. Sonunda gelip bir çocuk parkına oturuyorlar. Üç kişiler. Bunlardan ikisi kör kötük sarhoş. Hele hele bunlardan birisi var, bir hayli kilolu ve orta yaşlı. Konuşmuyor ama adeta böğürüyor!
POLİS ALTTAN ALDIKÇA KENDİLERİNE APAYRI BİR CESARET GELİYOR
Aradan çok bir zaman geçmiyor. Bu böğürtüden rahatsız olan vatandaşlarımızdan birisi polisi arayıp şikayet ediyor, anladığımız.
Polis arabası geliyor çocuk parkının yanına. Polisler kibarca uyarıyorlar. Çok yüksek sesle bağırıp çağırmalarından dolayı gecenin bu saatinde, bazı insanların doğal olarak şikayetçi olduklarını, vatandaşı daha fazla rahatsız etmeden evlerine gitmelerini rica ediyor.
Orta yaşlı ve kilolu olan başlıyor küfretmeye. Ama ne küfürler. Polise, kendilerini şikayet edenlere. Polisler inanılmaz bir sabır gösteriyorlar. Polisler alttan aldıkça ve sabırlı davrandıkça bizim sarhoşlara daha bir cesaret geliyor. Bağırtılarını da küfürlerini de artırıyorlar. Polisler ile bir de tartışmaya giriyorlar.
SARHOŞLAR DA KENDİNİ SAVUNMAK İÇİN SURİYELİLERİ KULLANMIŞ!
Her zorda kalan vatandaşımızın imdadına yetişen Suriyeliler nihayetinde bu sarhoş vatandaşlarımızın da imdadına yetişiyor. "Suriyeli olsak bizi uyarmazdınız" diyorlar önce. Polisler de kibarca "Ne alakası var, bu şekilde rahatsız edici tavır gösteren kim olursa olsun şikayet edilir ve biz de her şikayeti değerlendiririz" diye cevap veriyorlar. Sonra da insanları daha fazla rahatsız etmeden evlerine gitmelerini tavsiye ediyorlar.
Polis alttan aldıkça bizim sarhoşlar cesaret buluyor, polise de, kendilerini polise bildirene de başlıyorlar tekrar küfretmeye.
Polisler tecrübe sahibi. Bu kişilerin kolay kolay ikna olmayacaklarını fark ediyorlar. Destek istiyorlar. İki araç daha geliyor.
Daha fazla polis gelmesine ve hemen hepsinin ikna için bir şeyler söylemesine rağmen o iki sarhoşun tavır ve davranışları her geçen dakika daha da çirkin bir havaya bürünüyor. Hakaretler, aşağılamalar gırla gidiyor. Polis en sonunda verdikleri rahatsızlığı sona erdirmek için karakola götürmeye karar veriyor bu ikisini.
Sarhoş ve cesur vatandaşlarımız bu sefer yine Suriyelilere sarıyor: "Biz Suriyeli olsak şimdi bizi karakola götürmezdiniz!" babında başlıyorlar, yaşam tarzına müdahaleden çıkıyorlar. Bir yandan her fırsatta yüksek sesle küfür ve hakaretlerine devam ediyorlar. Tüm bu tartışma yaşanırken çevredeki vatandaşlar daha fazla rahatsız oluyor ve gecenin bir yarısında daha uzaklarda ve daha başka mahalle sakini uyanıp ne olup bittiğini anlamaya çalışıyor.
Polis bu durumun farkında olduğu için sarhoş olup insanlara rahatsızlık veren iki kişiyi bir an önce sakinleştirmek ya da oradan uzaklaştırmak istiyor. Ancak her türlü iyi niyete rağmen karşılarındakiler daha da çirkinleşiyor. Bir de polise mukavemete ve hakarete başlıyorlar.
Nihayetinde polisler bu iki kişiyi kelepçeleyip araçlara bindiriyor ve karakola götürüyorlar.
SENİ SEN OLMAKTAN ÇIKARAN ŞEYİ KENDİ İRADENLE İÇTİĞİN İÇİN SORUMLU SENSİN!
Olayı bize anlatan vatandaşımız "Ben bu kadar sabırlı polisler görmedim. Sarhoş olup cesaret bulmuş iki kişinin o kadar hakaretine, ettiği küfre rağmen gerçekten çok sabırla davrandılar. Kişileri ikna edip evlerine götürmek istediler ama onlar alttan aldıkça karşılarındakiler cesaret bulup şımardılar. Konuşmalarını bir görsen: Sadece kendileri haklı, onlar haricinde herkes suçlu. Tartışma anında nerede köşeye sıkışıyorlarsa hemen Suriyelileri ön plana sürüyorlardı. Parkta çocuklar için yapılmış aletlere bile saldırdılar bu sırada. Zaten polisin tavrı da esas itibariyle o dakikadan sonra değişti" dedi.
Ne yazık ki benzer hadiseler her gün ve özellikle her gece onlarca, yüzlerce kez yaşanıyor bu ülkede. İnsanlarımızın bir bölümünün kendisini ifade şekli olmuş sarhoş olmak. Sarhoş olunca ayrı bir cesaret bulup, herhangi bir nedenle içlerine attıkları her şeyi tüm çıplaklığıyla ortaya döküyorlar. İnanılmaz küfürbaz oluyorlar ve oradan buradan duydukları, kendilerinin normal hallerinde inanmadıkları iddiaları, sözleri sahiplenebiliyorlar. Kendilerinden başka haklı kimse görmüyorlar.
Sakın kimse "Sarhoş işte, ne yapsınlar!" diye bu çirkefliği savunmasın: Zira sarhoş olup olmamak kendi ellerinde. Biz "İçmesini bilmiyorlarsa yaklaşmasınlar" demeyeceğiz. Zira bu meretin böyle bir felsefeye sahip insanları bile zıvanadan çıkarabildiğini biliyoruz. Masaların dibinden toplanıp evlerine götürülen, toplum içinde saygın yerlerde bulunan ne kadar çok isim var.
İnsanların böyle durumlarda akılları başlarından gidiyor, ne yaptıklarını bilmiyorlar. Her türlü saldırganlığa meyilli oluyorlar. Kavgalar oluyor, cinayetler işleniyor. Sonra da "Sarhoştum efendim!"
Ya kusura bakma da seni sen olmaktan çıkaran sarhoşluğu bilerek ve isteyerek yaşayan, kendine yaşatan sensin. Sonuçlarından da sorumlusun.
Bu arada güvenlik güçlerimizi, bu olayda polislerimizi sabırlarından dolayı tebrik ediyoruz. Her şeye rağmen rahatsız edilen vatandaşların huzura erdirilmesi takdire şayandır. Allah yardımcıları olsun!
Kamu kurum ve kuruluşlarında 4857 sayılı İş Kanununa tabi olarak daimi işçi kadrosunda çalışan üniversite mezunu işçilerin sözü verilen statü değişikliği talebinin yasal düzenleme ile hayata geçirilmesi yönündeki beklenti seçim sath-ı mailine girildiği şu günlerde yeniden gündemde.
Peki bu statü değişikliği ile ne kazanacaklar? Önce mevcut duruma bir bakmak lazım.
Üniversitelerin aynı bölümlerinden mezun olup, aynı yerde çalışan, aynı işi yapan ve aynı unvana sahip iki kamu çalışanının statü farkıyla memur ve işçi olarak ayrılması ile aynı özlük haklarından yararlanılamamakta, kamuda iş barışı bozulmaktadır.
Üniversite mezunu olup işçi olarak çalışanların, memur kadrolarına geçirilmeleri anayasal eşitlik ilkesinin de gereğidir. Kendini geliştirmiş olan memurların görevde yükselme hakları olduğu gibi üniversite mezunu işçiler de görevde yükselme ve statü değişikliği elde etme hakları vardır.
Eğer bu statü değişikliğini elde ederlerse daha etkin olabilecek, daha fazla sorumluluk alabilecek, akademik ve mesleki gelişimin kamu kurumlarında yaygınlaştırılması sağlanabilecek, diplomalarının kendilerine verdiği hakları kullanabilecekler.
Üniversiteli işçiler, uzun yıllardan beri devam eden haklı mücadelelerinde birçok çalışma, etkinlik ve ziyaretle ciddi bir kamuoyu oluşturdu. Seslerini hemen hemen her platformda duyuran üniversiteli işçiler, karar mercilerinde bulunanların konuya duyarlı yaklaşımı ile sonuca ulaşacakları günü bekliyor. Bu köşede de daha önce onların yaşadığı sıkıntıları gözler önüne sermiştik.
Burada bir hususun altını özellikle çizmekte fayda var:
Üniversiteli işçilerin kadrosu var. Kadro sorunu olmayan Kamudaki Üniversite Mezunu İşçiler “Kadro değil, Statü değişikliği” istediklerini her fırsatta dile getiriyorlar.
Taleplerinin Hazine'ye herhangi bir yük getirmeyeceği konusunda gerçekçi yaklaşımlarda bulunan ve mezuniyetleri dahilinde pozisyonlarda çalıştırılmak isteyen üniversiteli işçiler, sorunlarının doğru ve kapsamlı olarak ele alınmasını talep ediyor; TBMM’de yapılacak olan yasal düzenleme ile sorunun çözümünü bekliyorlar.
Öyle umuyoruz yaklaşan seçimler öncesinde bu sefer umduklarına kavuşurlar.
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!