Türkiye sıkıntılı zamanlardan geçiyor.
Bu sürecin belli başlı nedenleri var:
Ülkemizdeki birçok insanın Türk bayrağını yurt dışında dalganandırdığı için takdir edip destek verdiği bir cemaatin aslında ABD adına ülke yönetimini ele geçirmeye çalışan bir örgüt olduğunu büyük oranda Gezi Parkı olaylarındaki provokasyonları ile fark etmeye başladı. Elbette bu örgütün farkına çok daha erken varanlar da olmuştu ama örgüt kendini gerçekten çok iyi ambalajlıyor ve pazarlıyordu.
FETÖ KUMPASI İLE ALEVLENEN GEZİ PARKI OLAYLARI BİR DÖNÜM NOKTASI OLDU
Gezi Parkı olaylarından sonra ülkede dengeler bozuldu. Döviz fiyatları artmaya başladı hızlı bir şekilde. Aslında döviz fiyatlarının bir miktar artması gerekiyordu, zira Türk parası bize göre biraz fazla değerliydi ve ülkemiz bu yüzden ithalat cennetine dönmüştü. Çin'den yapılan ithalatlar ile yeni zenginler türerken ülke içindeki bazı üreticiler zor durumda kalıyor ve hatta batıyordu.
Gezi Parkı olaylarının patlak verdiği yılın sonunda da bahsettiğimiz örgüt ile belli bir zamana kadar destek verir göründükleri iktidar arasında tam bir çatışma, tam bir savaş hali baş gösterdi. Biz o zamanlar iki tarafın çatışmasının tüm ülkeye zarar vereceğini, devlete karşı kim savaş açarsa açsın kaybedeceğini, bu çatışmanın ülkenin enerjisini ve motivasyonunu çok hızlı bir şekilde düşüreceğini anlatmaya çalıştık ama ne İsa'ya ne de Musa'ya yaranabildik. Zaten biz de kimdik ki!
DARBE KALKIŞMASI VE SONRASINDAKİ EYLEMLER TAM BİR TAKOZ VAZİFESİ GÖRDÜ
Elbette 2013 yılı sonunda iyiden iyiye alevlenen FETÖ-İktidar savaşı 15 Temmuz 2016 akşamında bir darbe kalkışması olarak bize geri döndü. Örgütün ABD adına Türkiye'de iktidarı ele geçirmek için başlattığı kalkışma, halkın darbeye karşı direnmesi ile başarıya ulaşamadı. Burada şunun altını çizmek gerekir ki henüz Erdoğan halka seslenmemiş olmasına ve hatta kendisi hakkında sosyal medyada "Almanya'ya indi, Tahran'a kaçtı" gibi birçok paylaşım yapılmasına karşın halkımız askeri darbeye karşı adeta bir ayaklanma başlatmıştı. İşte bu büyük halk direnci darbenin gerçekleşmesinin önüne geçti. Darbenin gerçekleşmesinin mümkün olamayacağı anlaşılınca da hemen tezvirat başladı: Tiyatro!
FETÖ eliyle Türkiye'de darbeye kalkışan ABD'ye karşı bir rahibi tutuklayarak 22 ay hapis yatırdık. İktidarın sonu iyi hesaplanmamış bu tutumu nedeniyle ABD ülkede ekonomiyi batırmak için her yolu denemeye başladı, muhalefeti daha kapsamlı kullanmaya başladı. Bunun doğal sonucu olarak Merkez Bankasındaki rezervler de erimeye başladı.
SON 3,5-4 YILDA REEL NEGATİF FAİZLERİ DÜŞÜRMEK İÇİN İKİ KERE HALK EZİLDİ!
Nihayetinde bir de faizleri indirmeye çalıştılar. Yüzde 24 olan faizleri yüzde 8.25'e kadar indirdiler. Yaptıkları her şey döviz fiyatlarını patlatıyor ve bunlar da direkt olarak ürün ve hizmet fiyatlarının artmasını sağlıyordu. Tablonun vahametini herkes görüp anlıyor bir iktidardakiler anlamıyordu. Onlar sözde negatif reel faizlerin yüksek görünen rakamlarını düşürerek sözde faize karşı savaş veriyorlardı!
O zaman yaptıkları hataların sonuçlarını değerlendirmeden 20 Mart 2021 tarihinde Merkez Bankası Başkanını (ki tam da piyasalara güven vermeyi başarmak üzereydi) bir kez daha görevden aldılar. İktidar bu görevden almanın temelinde yatan düşüncesini aynı yılın Eylül ayında reel negatif faizlerin rakamlarını (Bizde gösterge faizinden daha yüksek enflasyon olduğu için faizler doğal olarak reel negatif oluyor.) düşürerek gerçekleştirmeye başladı. 3 ay içinde olan oldu. Şubat 2021'de 6.87 olan ABD doları bu süreçte 18 TL'yi geçiverdi. Dövizdeki bu yükseliş vatandaşa zam olarak yansıdı; birçok şeyin fiyatı bir kat, iki kat arttı. Ve nihayetinde bugünlere geldik.
ÖZELLİKLE SON 7-8 AYDA YAŞANANLAR AK PARTİ'YE VE ERDOĞAN'A GÜVENİ SARSTI
Evi, arabası olanın varlığı da bu dönemde arttı. Belli bir varlığı olan reel anlamda çok fazla bir şey kaybetmemiş olsa da toplumun dar ve sabit gelirli kesimleri bu süreçte tam manasıyla ezildi, orta direk diye bir şey kalmadı; fakirler iyice fakirleşti, zenginler iyice zenginleşti.
AK Parti'ye ve özellikle Recep Tayyip Erdoğan'a olan güven çok büyük oranda sarsıldı. Vatandaş yeni bir iktidar arayışı için kendi zihnini ve muhalefeti yoklamaya başladı. Son yerel seçimlerde bazı şehirleri muhaliflere veren vatandaş iktidarın uyarılarını ciddiye almadığını düşünüyor ve bu da kafasının karışmasına neden oluyor. Şu an iktidarın en büyük avantajı, her şeye rağmen, vatandaşın bu kafa karışıklığıdır.
Hemen söylemek gerekir ki muhalifleri destekleyen seçmenin kafasında bir karışıklık yok. Şu an İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu bu seçmenin Cumhurbaşkanı oyunu almak için kampanyasını hızlandırmış durumda. Her ne kadar bir fotoğraf kazası yaşanmış, bu durumun eleştirilmesine "Vız gelir, tırıs gider. Akıllı olun!" diye sert bir karşılık vermiş ve destekçilerini hayal kırıklığına uğratmışsa da muhalif kesim mantıkla değil nefret ya da öfkeyle buraya kadar geldiği için İmamoğlu ya da bir başkası kendilerine nasıl davranırsa davransın buna katlanmak zorunda kalacak ve tıpış tıpış gidip oyunu verecek.
ANKETLERDE MANSUR YAVAŞ, SAHADA EKREM İMAMOĞLU...
Daha önce anketlerde Ekrem İmamoğlu, Erdoğan karşısında en çok oyu alan kişi olarak karşımıza çıkıyordu ya da öyle gösteriliyordu. Belki de kendileri oradan aldıkları motivasyon ile yurt gezilerine başladı. Aynı zamanda CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun ülkenin her yerinde billboard'lardan halka mesajlar vermeye çalıştığını, kimi eylem ve söylemlerle bir halk kahramanlığına soyunduğunu gördük. Mansur Yavaş cephesinde ise bize göre "İstemem, sen yine de yan cebime koy" mantalitesi ile hareket edildiğine şahit olduk. Diğer yandan Haşim Kılıç gibi kimi isimlerin de gündeme getirildiğini ancak gündemde çok fazla tutulmadığını görüyoruz.
Şu aralar her nedense anketlerde Mansur Yavaş, Erdoğan'a karşı tek kazanabilecek Millet İttifakı adayı olarak gösterilmeye başlandı. Ancak Mansur Yavaş'ın hem HDP hem de solculara karşı geçmişte kullandığı acımasız ifadeler nedeniyle kendisine oy vermeyecek çok insan çıkacağı düşünülüyor. Buna karşın İmamoğlu'nun daha çok kesimden oy alabileceği, özellikle de Erdoğan'a en büyük desteğin geldiği Karadeniz bölgesinde Erdoğan'a karşı en güçlü aday olabileceği varsayımları, yabancı elçilerle sık sık görüşmelerde bulunarak dış desteği de diğer aday adaylarına nazaran daha fazla elde etmiş olması gibi faktörlerle daha mantıklı bir aday olarak görülüyor.
İşte bu tablonun bir gereği olarak Ekrem İmamoğlu, bayramda Karadeniz turuna çıktı. Meydanlarda kendisine pek fazla ilgi gösterilmedi. Zaten ne olduysa ondan sonra oldu.
MUHALİFLERİN CUMHURBAŞKANI ADAYINI BELİRLEMEK İÇİN ÇOK FAZLA VAKTİ YOK!
Daha önceden planlandığı söyleniyor ancak bizce meydanlardaki görüntüden sonra planlanan bir fotoğraf verme gafletinde bulunuldu. Fotoğrafta başkanın tam karşısında Nagehan Alçı'nın bulunması İmamoğlu'na destek veren kesimi çıldırttı. Tepkiler ardı ardına geldi. Buna karşın İmamoğlu cephesinden "200-300 kişi kendi arasında konuşuyor, onların tepkisinden çekinmiyoruz. Biz daha başka muhalif gazetecilerle de buluşup fotoğraf vereceğiz" gibi açıklamalar yapıldı. Tepkiler için de "Vız gelir tırıs gider, akıllı olun!" denildi. Sonra yarım ağızla özür dilendi.
Muhalefet genel başkanlarından oluşan 6'lı masa olup biteni takip ediyor. İmamoğlu'na gelen tepkiler ve yaşanan süreç kararlarını nasıl etkileyecek henüz belli değil. Ancak orada bir karışıklık çıkması zor. Zira üzerlerinde çok büyük bir dış güç baskısı var. Nihayetinde kendilerini iktidara karşı destekleyen dış güç aday olarak kimin gösterilmesini isterse onlar da onu halka işaret edecek ve seçmenleri ile AK Parti iktidarına tepkili vatandaşlar da gidip ona oy verecekler!
Solun önderlik ettiği, yönlendirdiği muhalefet öyle görünüyor ki bu sefer de bir sağ görüşlü kişiyi halkın önüne Cumhurbaşkanı adayı olarak koymak zorunda kalacak. Halk da Erdoğan ile o aday arasında bir tercihte bulunacak. Seçimlere şurada bir yıl kadar zaman kaldı. Muhalefetin artık Cumhurbaşkanı adayını netleştirmesi ve seçim çalışmalarına başlaması gerekiyor. Bakarsınız her şeye rağmen şartlar Ekim-Kasım ayında bir seçimin yolunu açar. Böyle bir ihtimali gözden uzak tutmayan muhalefet bugün yarın adayını netleştirmek isteyebilir.
Şahsen biz CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun aday yapılarak halkın karşısına ilk defa bir solcu Cumhurbaşkanı adayı konulabileceğini düşünüyoruz. Eğer seçim ortamı da bugünkü gibi olursa Erdoğan'ın karşısına çıkarılacak her aday büyük bir ihtimalle seçimi kazanır. Zira iktidar son zamanlarda sadece laf üretiyor ve hemen hiçbir sıkıntılı konuyu çözüme kavuşturmak için adım atmıyor. Bunun sonunda ne olacağı da bu yüzden çok net!
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!