2019 sonunda Çin'de ortaya çıktı Covid-19.
Çin yeni bir salgın ile karşı karşıya kaldığını söyledi ancak buna sebep olan virüsün başka ülkelere, dolayısı ile tüm dünyaya sıçramasına engel olmadı.
Engel olmak şöyle dursun, propaganda filmleri ile tüm dünyaya korku salındı; virüs nedeniyle hayatını kaybetmiş küçücük çocuklar sırayla ceset torbalarının içine yerleştiriliyorlar, insanlar sokaklarda yürürken birdenbire düşüp ölüyorlardı!
Çin, bir salgın olduğunu iddia etmesine rağmen dünyaya yayılmasını engellemek yerine propaganda filmleri çekmeyi tercih etmişti. Zira her şeyin başı korkuydu!
İNSANLIĞI KORKU İLE KENDİ KALIPLARINA SIĞDIRMA, SİNDİRME DERDİNDELER
Ancak korku tek başına yeterli olmayabilirdi. Bunun farkında olanlar bu korkuya bir de bilimi eklemişti. Birçok insan "Bilim böyle söylüyor" diyerek birçok şeyi sorgusuz sualsiz kabul ediyordu. Zaten Çin'in propaganda filmleri yeteri kadar korku salamadı. Bunun anlaşılması üzerine virüsün tüm dünyaya yayıldığı iddiası ile Mart 2020'de pandemi, yani salgın ilan edildi!
Burada kendi yazımıza biraz ara verip bir alıntı yapmak istiyoruz.
Alıntıyı Arslan Bulut'un Yeniçağ Gazetesi'nde yayımlanan "Egemenlik, DSÖ'ye böyle devredildi!" başlıklı yazısından:
"Dünya Sağlık Örgütü'nün 2013 yılında Türkiye'de yapılan 63'üncü Avrupa toplantısında, 'İnsani ve Sağlık Acil Durumlarına Hazırlıklılık' alanında faaliyet gösterecek bir ofisin İstanbul'da kurulması kararlaştırıldı. 'Hazırlıklılık' ne demekse... Anlaşma, 2 Mayıs 2017'de Ankara'da imzalandı.
Dönemin Sağlık Bakanı Recep Akdağ'ın imzaladığı anlaşma, iki yıl sonra 18 Mayıs 2019'da Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan tarafından onaylanmak üzere TBMM'ye sunuldu. 21 Ağustos 2020'de onaylandı ve Resmi Gazete'de yayınlandı. Ofis, 10 Eylül 2020'de Mecidiyeköy'de açıldı."
TÜRKİYE HEM DOKUNULMAZLIK HEM DE PARA VERDİ!
2 Mayıs 2017'de Türkiye ile DSÖ arasında gerçekleştirilen anlaşmaya göre açılması planlanan ofis şu maksatlarla açılıyordu:
"Acil durumlar için ulusal sağlık-sistemi kapasitesinin değerlendirilmesi,
Acil durumlar ve halk sağlığı yönetimi için kapasite inşası,
Hastanelerin acil durumlara hazırlıklılığı, yapısal ve işlevsel güvenliği için kapasite inşası,
Kitle eylemleri (massgathering) ve ilgili sağlık sorunları,
Kitlelerin yerlerinden edilmesi ve ilgili halk sağlığı sorunları
Uluslararası Sağlık Tüzüğü kapsamında ülke kapasitelerinin artırılması
İhtiyaç halinde acil durumlara DSÖ müdahale desteği verilmesi."
Bu ofis DSÖ'nün tüm dünyada açtığı ya da açabildiği 6. ofisti. Söz konusu Ofis 10 yıl boyunca Türkiye tarafından finanse edilecekti. Ofis bünyesinde atamalar DSÖ tarafından yapılacaktı.
Bunlar Sağlık Bakanlığının sayfasında yer alan bilgiler. Ancak zamanla ortaya çıktı ki Türkiye, bu ofiste çalışacak olanlara her konuda tam bir dokunulmazlık sunmuş!
Bunun dışında Türkiye bu ofis için her yıl 2 milyon ABD Doları ödeme yapıyor. Ofis olarak kullanılan bina ve binaların yıllık 500 bin ABD Dolarına kadar olan kira ve masraflarını karşılama yükü de Türkiye'nin. Türkiye anlaşmadan hemen sonra ofis için bir de 400 bin ABD Doları ödemede bulunmakla yükümlü tutulmuş.
DSÖ OFİSİNE DOKUNULMAZLIK VERENLER NEDEN SÖZDE BİLİM KURULU OLUŞTURDU Kİ?
Türkiye elbette uluslararası kuruluşlarla anlaşmalar imzalayabilir. Hatta bu anlaşmalar gereği maddi harcamalara katkı da sunabilir. Ancak böyle bir ofiste çalışacak, görev alacak DSÖ elemanlarına, hatta onların yakınlarına bu ülkede yapıp ettikleri hemen her şeyden dolayı dokunulmazlık sağlayamaz.
Basit bir sorgulama yapacak olursak DSÖ'nün bu ofisi bugüne kadar bu ülkeye nasıl bir katkı sundu? Pandemide hangi derdimize derman oldu? Yoksa pandemide başımıza gelen hemen her şey aslında bu ofisten mi yönetildi?
Madem DSÖ ile böyle bir anlaşma imzalandı ve bu kapsamda dokunulmazlık bile verildi öyle ise pandemi döneminde sözde Bilim Kurulu neden oluşturuldu? Bir gün "Ne yapalım, Bilim Kurulu öyle tavsiyede bulundu, biz de sadece onların tavsiyelerine göre kararlar aldık" diyerek sorumluluğu üzerlerinden atmak için mi? Madem sorumluluk o kadar ağır, sözde Bilim Kurulu oluşturulacağına DSÖ'nün İstanbul Ayrık Ofisi üzerinden bu yönlendirmeler yapılsaydı ya. Hem nasıl olsa dokunulmazlıkları da vardı, kimse bir şey de diyemizdi! Herhalde uluslararası bir kuruluşun bu süreci direkt olarak yönetmesinin seçmen üzerinde oluşturacağı olumsuz etkiden korkuldu ki bir de sözde Bilim Kurulu oluşturulup, muhtemelen DSÖ İstanbul Ofisinin talimatlarını kendi kanaatleri gibi Sağlık Bakanlığına aktardılar, hükümet de onları uyguladı. Böylece kağıt üzerinde DSÖ'ye tabi olunmamış olduk!
Kusura bakmayın konu biraz garip, biraz dağınık gibi görünüyor. Ancak tüm süreçleri zihninde bir değerlendirmeye tabi tutmayı başaranlar ortaya çıkan fotoğrafı da net olarak görebileceklerdir.
Peki durup dururken bunları sizlere niye anlatma gereği duyduk?
BAĞIMSIZLIĞIMIZA GÖLGE DÜŞÜRECEK YENİ ANLAŞMALAR YOLDA!
DSÖ yeni yeni hazırlıklar yapıyor. Bu yılın yaz aylarında yeni bir anlaşma ve 2024 yılından itibaren uygulamaya geçmeyi planladıkları yeni bir süreç olacak bu. Sadece Türkiye değil birçok ülke yine bu anlaşmaya, anlaşmalara imza atacak. Dahası "Dünya beşten büyüktür" çıkışını yapmış Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın DSÖ'nün dokunulmaz bir şekilde Türkiye Cumhuriyetini bazı alanlarda sorumsuz bir şekilde yönetmesine vesile olacak bir başka anlaşmayı daha imzalaması sağlanacak!
Bu konuda kamuoyunda oluşan ve giderek artan bir sıkıntı var. İddiaların ne kadar doğru olduğunu an itibariyle kestiremiyoruz. Ancak geçmişte DSÖ ile yapılan anlaşmalara ve bu anlaşmalardan kazançlarımıza baktığımızda (şahsen biz kazanç olarak bir şey göremedik) neden bu konuda bu kadar büyük bir iştahımız olduğunu anlamakta zorlanıyoruz!
Dünyayı yönetmek isteyenler ya da yönetenlerin elbette bizler için yeni planları var. Bu planların neler olduğunu anlamakta son zamanlarda zorlanmıyoruz. Pandemi ile insanlığa büyük bir darbe vuruldu. Ancak esas olarak insanları, kitleleri nasıl yöneteceklerini ve istediklerini insanlara nasıl kolayca kabul ettirebileceklerini öğrenmiş oldular. İlk defa insanlık klinik aşamaları tamamlanmamış, orta ve uzun vade yan etkileri bilinmeyen sıvılarla (sözde aşılar) adeta denek olarak kullanıldı. Nasıl olsa sözde aşıların yan etkilerinden meydana gelen ölümlerin sebebini "Covid-19" diyerek büyük bölümümüze yutturabileceklerdi!
ÖLÜMÜ DAHA SOMUT HALE GETİRDİLER COVİD-19 İLE!
Ülkemiz her yıl belki 60 bin kadar insan gripten ölüyordu. Ancak bu ölümler genel itibariyle insanların evlerinde gerçekleşiyordu. Büyük bölümü belli bir yaşın üstünde ve kronik rahatsızlığı bulunan kişilerdi bunlar ve virüs nedeniyle vefat ettikleri zaman yaşlılıktan ya da kronik rahatsızlıktan dolayı kaybedildiği düşünülüyordu. Ancak Covid-19 ile bu ölümler hem daha da artırıldı hem de görünür hale getirildi. İnsanlar hastanelerde yüz üstü yatırıldı. Hastalara müdahale edilirken adeta uzaya giden astronotların elbiselerini hatırlatan güya korunaklı müdahele ekipmanları ile donatıldı sağlık personeli. Bu süreçte hastanelerde meydana gelen ölümlerin büyük bölümü, sebepleri ne olursa olsun Covid-19'un hanesine yazıldı. Rakam istendiği gibi yükseltildi. Çünkü korkunun hakim olması lazımdı. Korku niçin lazımdı? İnsanlardan istenilen şeyleri kabul etmeleri için. Örneğin sözde aşıları olmaları için. Nihayet hedeflerine ulaştılar. Milyarlarca doz klinik testleri tamamlanmamış aşı insanlara zerk edildi. Nasıl olsa bilim adına konuşuluyor ve insanlar da sorgusuz sualsiz bunları kabul ediyordu. Yaklaşık bir yıl süren, milyarlarca doz aşıyı satanlar haricinde herkesin kaybettiği, oldukça garip bir dönem geçirdik.
Sonra mı?
Sonrasında pandemi neredeyse birden bire bitti! Şu an Çin, pandemi ilk çıktığı zamanlarda yapmadığı kadar sıkı bir propaganda yapıyor. Yeni kapanmalar için yol açılmaya çalışılıyor ama kimse umursamıyor. Ama bu sefer Çin, milyonlarca insanın yaşadığı şehirleri karantina altına alıp kimseyi başka ülkelere göndermiyor! Demek ki isteseler Covid-19'un ülke dışına çıkmasına da engel olabilirlermiş ama nedense olmamışlar...
SAĞLIĞMIZ BÜYÜK DARBE YEDİ HİÇ DEĞİLSE BAĞIMSIZLIĞIMIZA SAHİP ÇIKALIM!
Türkiye, yaptığı uluslararası anlaşmalara bakıp yeni anlaşmaların altına imza atmadan önce Türk toplumundan onay almalıdır. Gerekirse halk oylamasına gidilmelidir. Madem tam bağımsız Türkiye naraları atıyoruz hiç değilse bu konuda biraz samimi olalım; bağımsızlığımıza gölge düşürecek yeni anlaşmaların altına ülke olarak imza atmayalım!
Bu yazı sağlığımızı değil bağımsızlığımızı dikkate alınarak yazılmıştır. Sağlığımız ise pandemi önlemleri kapsamında yeteri kadar tehlikeye atılmıştır. İnsanlar hastanelerden ve sağlık çalışanlarından soğutulmuş, sağlık sistemi özellikle şu son dönemde adeta işlemez hale getirilmiştir. Bunun bedelini hep birlikte önümüzdeki yıllarda ödeyeceğiz!
Küreselcilerin hepimizi ilgilendiren yeni plan ve programlarına "Dünya beşten büyüktür" diyenlerin pranga olmasını beklerken umarız onlarla yoldaş olduklarını görmeyiz!
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!