Ülkemizde de şehrimizde de hava gergin. Ne şehir olarak ne de ülke olarak bizleri kim yönetirse yönetsin, kim ne yaparsa yapsın bu ruh halimizden uzun süre kurtulamıyoruz. Belki de gerginlikler kimi duygularımızın sürekli canlı kalmasına, bu duyguları taşıyan insanların da bir şeylere ilgi duymasına neden oluyor. Ama tabi bilemiyoruz, sadece kendimiz öyle yorumluyoruz...
Öyle görünüyor ki AK Parti, sadece kendi hataları sonucu iyiden iyiye büyüyen ekonomik sorunları çözmek için uğraşmayacak, esas itibariyle başına seçimler öncesinde örülmeye çalışılan daha başka problemlerle de uğraşmak zorunda kalacak.
Sığınmacılar meselesini derinlemesine incelemiştik bir yazımızda. Bir köşe yazısında inilebilecek kadar derine inmiştik, bu sayede meselenin sadece bir köşeye sığamayacak kadar büyük olduğunu sizlere de göstermiştik.
SIĞINMACILAR EMİN OLUN ŞU HALDE BURADA OLMAK İSTEMEZLERDİ!
Bizim de anne ve babamız Rus etkisi altına girdikten sonra Bulgaristan'dan kovuldu ve Türkiye'ye sığındılar. O zaman onların, sonrasında bizim yaşadığımız sıkıntıları biliyoruz. Bu yüzden de biz sığınmacı konumuna düşürülmüş insanlara daha müsamahalı bir tavır sergileyebiliyoruz. Ancak sayıları resmi rakamlara göre 4 milyona yaklaşan sığınmacılar ülkemizde siyasetin bir etkeni olarak, hem de etkili bir etmeni olarak kullanılmaya devam ediyor. 2023 seçimleri öncesinde ülkemizde bulunan sığınmacıların çok daha acımasız bir seçim argümanı haline getirileceğinin düşünüyoruz.
Ülkemizde bir yabancı düşmanlığı yok aslında, ancak belli kesimlerde Arap düşmanlığı had safhada. Müslüman asıllı olanlara karşı da aynı kesimlerde tam bir nefret hali var. Örneğin Ukraynalılar, aramızda başka ülkelerin ve Karadeniz'in bulunmasına rağmen ülkemize gelip sığındılar. Biz de onları insanlığın bir gereği olarak kabul ettik. Henüz onlara karşı bir nefretimiz yok. Aynen ırkçı Avrupa gibi bizde de bir kesim sığınanların uyruklarına, milliyetlerine ve dinlerine bakıyor.
ABD BAŞKALARININ ELİYLE İŞGAL EDECEK DİYE ALKIŞ TUTANLAR ŞİMDİ SESSİZ İSTİLA DİYOR!
15 Temmuz 2016 gecesi darbe kalkışmasının gerçekleşmesi ve Türkiye'nin tam olarak ABD kontrolüne geçmesi için kendini yırtanlar şimdi kalkmış bizlere Türklük dersi vermeye, ülkemizin resmen işgale uğradığı yönünde tevatürde bulunmaya kalkışıyorlar. 15 Temmuz gecesi bizler de sizin gibi davransaydık şu an bu ülke tam olarak ABD kontrolünde uydu bir devlet haline gelmiş olacaktı!
Evet, milyonlarca insanın kısa sürede ülkemize sığınması bir sıkıntıdır. Ancak bu insanların ülkelerinde yeteri kadar güvenli bölge oluşturulmadan ya da oluşmadan bu insanları geri göndermek insanlığa da Türklüğü de Müslümanlığa da sığmaz!
Milyonlarca sığınmacı arasında, onların aleyhine kullanılacak davranışlar sergileyenler mutlaka çıkar ve çıkacaktır. Son zamanlarda sığınmacı olduğu iddia edilen kişiler adına çekilen birtakım görüntüler üzerinden inanılmaz bir dezenformasyon yürütülüyor. Görüntülerin gerçekten infial uyandırıp uyandırmaması başka bir tartışma. Çok şükür bizim insanlarımız pandemide ölümü hatırladıkları gibi sığınmacı erkeklerin çektiği ileri sürülen videolar sayesinde namusu da hatırladı. Eğer bu süreç toplum olarak daha namuslu olmamıza vesile olursa harika olur, ama nerede!
HERHANGİ BİR SORUNU NEFRETLE, KİNLE, ÖFKEYLE ÇÖZEMEZSİNİZ!
Bir ülkede ya da bir şehirde herhangi bir problem nefretle, kinle çözülemez. Nefret eden insan makul düşünemez ve makul işler yapamaz. Bu nedenle de eline attığı işler bir şekilde ters teper, arzu ettiği şekilde neticelenmez.
Bu sığınmacı meselesi de çözülecek elbette. İktidar da bu meselenin her türlü istasmara açık olduğunu görüyor ve çözümü hızlandırmak istiyor. Bu yüzden de Suriye topraklarında sığınmacılar için güvenli bölgeler oluşturuyor. Buna da karşı çıkılıyor; herhalde sığınmacı Suriyelilerin yıkılmış şehirlere gönderilmesi ve rejimin açık hedefi olması isteniyor!
Bu ülkenin insanı yurt dışından Türkiye'ye göçmek zorunda kalanların hepsine de, hiç değilse kötü davranmıştır. (Elbette her zaman iyi davrananlar da olmuştur ama bunlar azınlıkta kalmıştır ya da seslerini pek çıkaramamıştır:) Evet, ilk zamanlarda yaşanan sıkıntılar bugün unutulmuştur ama gerçek de değişmez. Hatta İstanbul'da çalıştığımız dönemde, o zamanlar 8-9 sene önce (1989'da) Bulgaristan'dan gelenlere daha önce Bulgaristan'dan gelmek zorunda kalanların tepki gösterdiğine bile şahit olmuş ve çok şaşırmıştık. Biz biraz böyleyiz...
Kendi ırkımızdan, din kardeşimizden ya da başka bir ulus ya da dinden birileri ülkemize gelince hemen paniğe kapılıyoruz; yok işsizlik artacak, yok şu olacak bu olacak!
Ondan sonra tabi gerçekten olumsuzluklar yaşanmaya başlanınca bunun en önemli sorumluları olarak ülkemize farklı yollarla gelen yabancılar esas sebep olarak gösterilmeye, bir süre sonra tek sebep olarak gösterilmeye başlanır. Bu hep böyle olmuştur, bundan sonra da olacaktır. ABD'nin göçmenler üzerinden yükselen bir fırsatlar ülkesi olduğu yönündeki söylemleri ağızlarından düşürmeyenler aynı şekilde ülkesinin göçmen kabul etmesine bile karşı çıkmaktadır.
ABD'DE 50 MİLYONDAN FAZLA GÖÇMEN VAR, ALMANYA'NIN YÜZDE 26'SI YABANCI KÖKENLİ
Bizde yabancı istemeyenler Arapları, Afrikalıları, Afganları ve Pakistanlıları istemiyor görünüyorlar şimdi. Ancak bunlar gitse ve Ukraynalılar, Yunanlılar vesaire doluşmaya başlasa bir süre sonra onlara da karşı çıkarlar. Türkiye bugün dünyada en çok yabancının bulunduğu ülkelerden biridir ama henüz ilk 10'da bile bulunmamaktadır. Örneğin ABD'de 50 milyondan fazla yabancı bulunmaktadır. Almanya nüfusunun yüzde 26'sı yabancı orijinlidir. (Yabancılar ve onların çocukları.)
Üzerinde yaşadığımız dünyanın bazı gerçekleri var.
Büyük güçler dünyadaki göçlerin başat sebebidir. Çünkü birçok ülkeye, bizzat dışarıdan ya da ülke içindeki muhalefeti kullanarak müdahalede bulunmaktalar, dengeleri bozmakta, savaşlara ya da iç savaşlara sebep olmakta, bunun sonunda yaşadığı ülkede hayatı tehlikeye giren, iş-aş bulamayan, güvenliğini sağlayamayanlar bunları sağlayabileceği ülkelere bir şekilde kapağı atmaya çalışmaktadırlar.
Şu son 15-20 yıl içinde Irak işgalini, Kuzey Afrika ve Suriye'de halk hareketlerini, iç savaşları gördük. Yine yakın zamanda Rusya Ukrayna'yı işgale soyundu. Tüm bu hadiseler sığınmacı sayısını patlattı. Başka ülkelere göç etmek isteyen insan sayısı da doğal olarak arttı. Elinde maddi imkanı olan bir şekilde gelişmiş ülkelere göçerken, bu imkanları kısıtlı olanlar da en yakın ülkeye sığındı veya kaçtı!
ÖFKE YA DA FİTNEYLE SORUN ÇÖZÜLMEZ, SADECE DAHA DA DERİNLEŞİR VE BÜYÜR
Dünya bu haldeyken, yani bu kadar insan adeta bir katliam yaşarken, ölüm tehlikesi kendileri için bu kadar açıkken hiçbir ülke ve ulus yaşananları görmezden gelemez. Zira çoğu ülke istese de istemese de sığınmacılar ile yüzleşmek zorunda. ABD değiliz ki sadece bir ülke ile sınırımız üzerinden gelenlerle yüzleşelim; bir komşumuz Suriye, diğeri Irak, öbürü İran. Böyle bir coğrafyada başka neyle yüzleşmeyi bekliyoruz ki? (Bu ülkede başka bir iktidar gelince sınırlardan geçişler birden bire duracak da değil, kimse öyle bir hayal kurmasın boşuna!)
Zaten coğrafi olarak bulunduğumuz yer zor, zaten düşmanımız o ya da bu nedenle çok. Zaten sıkıntılarımız had safhada. Böyle bir durumda sığınmacı meselesine bu kadar derin, bu kadar büyük bir öfkeyle karşı çıkmak, bu konuda fitne çıkaracak girişimlerde bulunmak emin olun sığınmacılar için değil ama bu ülke için gerçekten çok olumsuz sonuçlar doğurabilir. Atalarımızın gayet hoş bir sözü var: Öfkeyle kalkan zararla oturur!
Bu ülkede sığınmacıların sayısı özellikle Suriye iç savaşının patlak vermesinden, 2011 Nisan ayından sonra hızla arttı. 2017'ye kadar süren göçleri ile ülkemizdeki sayıları 4 milyona yaklaştı. Sayılar arttıkça, birlikte kalabalıklar halinde gezmeye başladıkça daha belirginleştiler. Toplumun belli kesimlerinin kendilerinden rahatsızlığı da gittikçe arttı.
SIĞINMACI MESELESİNDE SORUMLULUĞUN BÜYÜĞÜ İKTİDARIN
İktidar yaşanan süreçleri iyi takip etmek zorunda. Nihayetinde sığınmacı meselesinde sorumluluğun büyük kısmı kendilerinin. Hem Suriye'ye ABD'nin desteği ile girmeyi düşünen hem de Afgan sığınmacıların İran üzerinden Türkiye'ye girmesine yeteri kadar önlem alamayanlar kendileri. Elbette bu işler kolay değil. Elbette İran'da hali hazırda bulunan ve sayılarının 7 milyon olduğu tahmin edilen Afganlar halen bizim için de potansiyel bir sorun, elbette Suriye'de savaş sona ermedikçe (Rusya'nın rejim üzerindeki etkisi zayıflamaya başlarsa barış da daha hızlı gelir diye düşünüyoruz), biz Suriye'de yeterli güvenli bölge oluşturamadığımız sürece Suriyeli sığınmacılar da ülkemizde her türlü olumsuzluğun baş sorumlusu olarak görülmeye devam edecektir.
Eskişehir'deki gerginlikler ülke genelinde yaşananlara göre devede kulak. Öfke zaman zaman bizi de etkilese de daha aklı başında hareket etmeyi, bir şekilde sorunlarımızı kendi aramızda çözmeyi ya da sorunların ortadan kalkmasını bekleyecek sabrı göstermeyi becerebiliyoruz.
Bu ülkenin sorunlarını çözmek için önce sakin olmak lazım. Öfkeyle hiç kimse bir sorunu çözemez, tam tersine yeni ve daha büyük sorunların ortaya çıkmasına vesile olur.
Ülkemizde sayıları azımsanmayacak bir kesim var; fitneden, gerginlikten, kavgadan ve nefretten beslenen. Bunlar azınlıktalar. Bizler onların fitnesine kanmayacak, öfkelerinden almayacağız. Her sorunu makul sınırlar içinde medeni bir şekilde çözeceğiz!
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!