Geçen yılın Mart ayından beri pandemi (dünya geneline yayılan hastalık, salgın) ile yatıp kalkmaya başladık. Önce maske taktık, sonra yasaklar geldi evlere tıkıldık.Hepimiz de biliyoruz ki açık havada, hava akımı da biraz güçlüyse virüsün bulaşma ihtimali, riski çok daha az. Böyle bir virüsün kapalı alanlarda bulaşma ihtimali, riski çok daha fazla olmasına rağmen halen insanları evlerine kapanmaları için çağıranlar var. İnsanları evlerine, kapalı alanlara tıkmakla virüse hizmet edilmiş olunmuyor mu aslında?
Virüsle hayatlarımızı ve hatta geleceğimizi yönetmeye başladılar. Şimdilik Çin'in kontrolündeki Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ-WHO) ne derse onu yapıyoruz. Düşünün virüs Çin'den çıkıp tüm dünyaya yayıldı ama şu an Çin'in kendinden kaynaklı hiç vakası yok! Diğer yandan Çin'den çok daha iyi tedbirler alan ülkelerde bile virüs yayılmaya devam ediyor. Tüm dünya virüsle uğraşırken Çin işine bakıyor!
Virüs haberleri zaten yeteri kadar çok. Bir de tabloyu iyice karamsarlaştırıp, dünyamızı daha yaşanmaz hale getirmek, umutlarımızı bitirmek isteyen felaket tellalları var. Böyle bir ortamda hayatımızda bizim için belki çok daha önemli şeyleri gözden kaçırmaya başladık, kaçırıyoruz.
Örneğin son aylardaki yağış miktarları o kadar düşük ki dereler, nehirler, barajlar kurumaya başladı. Yaz aylarından başlayan ve ancak yeni yeni sönümlenen Kalabak Suyu krizinden sonra bir de gelecek aylarda kuraklık felaketi ile karşı karşıya kalırsak?
HADİ VİRÜSÜN ÜSTESİNDEN AŞIYLA GELİNİR DE BUNUN AŞISI DA YOK!
İçinizden herhangi birisi "Kalmayız" diyebiliyor mu net olarak? Olup olmayacağını hiçbirimiz bilemeyiz. Ancak görünen köy de kılavuz istemiyor. Porsuk Barajı kıyıdan 18 metre kadar çekilmiş durumda. Çünkü yağışlar yok. Aralık ayına geldik ve neredeyse sonbaharı yağışsız geçirdik. Evet yağmur yağdı ancak çok az yağdı. Çiftçinin ektiği ürün filizlenmek için uygun nemi belki ancak buldu. Ancak filizlenip toprağın üstüne çıkan bitkilerin de diğer birçok canlının da suyu çok büyük oranda ihtiyacı var ve su havzalarında eksilmeler bu hızla giderse, kış mevsimi de yağış bakımından sonbahar gibi bereketsiz geçerse, pandeminin sönümlenmeye başladığı tarihlerde hepimiz çok daha ciddi bir sıkıntı ile karşı karşıya kalabiliriz.
Hadi virüsün aşısını bir şekilde buluyorsunuz da yağış olmayınca ne yapacağız? Bunun aşısı da yok!
Şimdilik bizlerin yapabileceği en önemli şey elimizde bulunan suyu olabildiğince tasarruflu kullanmak!
![]() |
Önceki gün internet sitelerinde, dün de gazetelerde yürek burkan bir haber okudunuz.
Eskişehir Şehirlerarası Terminali (Otogar) önünde bir taksi durağı var. Yakınında da otobüs durağı. O taksi durağının bir tarafında sarıldığı battaniye ile buz gibi geceyi atlatmaya çalışan bir kişi bulunuyor. Çevredeki esnafın yardımları ile karnını doyurduğu, uzun zamandır banyo yapıp elbiselerini temizleme imkanı olmadığı için çok pis koktuğu ve bu yüzden otogarın içine alınmadığı ileri sürülüyor.
Bu şahsın kim olduğunu, nasıl birisi olduğunu, nasıl olup da bu hale düştüğünü, neden burada yaşamayı tercih ettiğini bilmiyoruz. Ancak haberi internet sitemizde yayımladıktan sonra ilgili şahıs hakkında bilgi verenler de oldu. (Yardım etmek istemişler, kendilerine daha önce yardım edenler ve etmek isteyenler söylemiş.)
Şahsın Otogar yöneticileri tarafından Sosyal Hizmetlere ya da Belediye tarafından ayarlanan bir otele götürüldüğü ancak her defasında kaçıp geldiği, emekli olduğu ve zaman zaman çevredeki insanlara da saldırdığı (bıçaklı olanlar da varmış) oluyormuş. Evi, çoluğu-çocuğu varmış ama evde duramıyormuş!
Elbette bu bilgilerin ne kadar doğru ne kadar yanlış olduğunu bilmiyoruz. Ancak orada, şahsın gerekçesi ne olursa olsun bir dram yaşanıyor. İlgili kişi sıcak, rahat, ferah ve sağlıklı bir ortama kavuşturulmalı ve gerekirse bir süre orada alıkonulmalı. Psikologlar ilgilenmeli kendisiyle. Bizlerin de psikolojisi şu son aylarda emin olun bozuldu. Ama ne olursa olsun aileyle, sıcak bir ortamda birlikte hayatı geçirmenin yerini hiçbir şey tutamaz!
![]() |
Alacak-verecek meseleleri yüzünden bu ülkede her yıl yüzlerce cinayet işleniyor, binlerce kişi yaralanıyor. Önceki gün de Eskişehir'de yine böyle bir olay oldu.
Uluönder Mahallesinde yaşanan olayda alacaklı şahsın, alacağını tahsil etmekte güçlük çektiği, bu yüzden borçlu kişiyi tehdit ettiği, evine ve iş yerine giderek silahla ateş ettiği kaydedildi.
Olayın ayrıntılarını çok bilemesek de ne olup bittiğini kaba hatlarıyla anlamak mümkün. Zira bizde birçok kişi ondan bundan aldığını geri ödemek gibi bir düşünceyi aklından çıkarmış durumda. Dahası bunu bir marifet, hatta bir esnaflık gibi göstermeye çalışıyor. Bir başkasının malını, parasını borç alıp geri ödememek bir nevi gasptır. Burada iyilik yapan mağdur edilmektedir. Ancak kendine olan borçlarını her şekilde tahsil eden, her türlü kuvveti kullanan, gerekirse şahısları hapse atan devlet bir başka şahsın alacağının borçlusu tarafından ödemesini sağlamak için kılını bile kıpırdatmıyor. İsterseniz karşınızdaki şahsı mahkemeye verin, davayı kazanın. Yine de paranızı alamıyorsunuz ve devlet böyle bir durumda parmağını bile oynatmıyor.
Tam da bu yüzden insanlar kendi adaletlerini kendileri sağlamaya çalışıyorlar. Bu yüzden birçok kişi bu tür olaylarda hayatını kaybediyor, binlercesi yaralanıyor, sürekli olarak mağduriyetler oluşuyor.
Kamu, üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmeli ki vatandaş kendi hukukunu uygulamak zorunda kalmasın. Eğer kamuyu yönetenler hakkın hak sahibine ulaştırılmasını temin etmeyi başaramazlarsa onca insanın kanında pay sahibi olurlar!
![]() |
SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!