Eskişehir’in yapı stoku ve mimari yapısıyla ilgili ne düşünüyorsunuz? Sizce Eskişehir’in bir değişim ve dönüşüme hazırlanması için neler yapılmalıdır?
Eskişehir, genç ve dinamik nüfusu olan, üniversitesiyle, kültürel çeşitliliğiyle yeniliğe her zaman açık bir şehir oldu bugüne kadar. Özellikle sanatsal konularda öncü ve örnek bir şehir. Fakat bunu mimari anlamda ve şehircilik anlamında değerlendirdiğimizde, maalesef yenilikçi ve öncü bir kent olarak göremiyoruz. Bunun en önemli nedenlerinden bir tanesi yapı stoku dediğimiz durumdur.
1999 yılında bir Marmara depremi yaşadık. Eskişehir ölçeğinde baktığımızda, 1999 öncesinde yapılmış çok fazla yapımız var. Günümüzde bu yapıları değerlendirdiğimizde de, günümüz deprem yönetmeliğine uygun olmayan bir yapı stoğuyla karşı karşıya kalıyoruz.
RAHAT VE KONFORLU ALANLAR SUNMUYOR
Bunun için neler yapılmalı? Öncelikle, “yerinde dönüşüm” ve “kentsel dönüşüm” ifadeleriyle karşılaşıyoruz. Kentsel dönüşüm dediğimizde ise iki kavram karşımıza çıkıyor: Biri parsel bazlı dönüşüm, diğeri ada bazlı dönüşüm.
Parsel bazlı dönüşüme hem mimar olarak, hem de oda olarak çok sıcak bakmıyoruz. Çünkü şehircilik anlamında ve insanlara yaşanılabilir mekânlar sunulması anlamında, parsel bazlı dönüşümler bize rahat ve konforlu alanlar sunmuyor.
O yüzden bizim desteklediğimiz sistem ada bazlı bir sistemdir. Bunun sürdürülebilir olması da çok kıymetlidir. Parsel bazlı dönüşüm, kamu kurumları ve idareciler tarafından daha hızlı olacağı ve daha az problemle karşılaşılacağı düşüncesiyle tercih ediliyor.
GÜVENLİ YAPI LÜKS OLMAMALI
Fakat çevremize baktığımızda görüyoruz ki, yan yana birçok yapı bulunuyor. Bu yapılar bize sadece güvenli yapılar sunuyor, ama yaşanılabilir, sürdürülebilir, sağlıklı yapılar sunmuyor.
Ada bazlı dönüşümde ise bu tamamen farklı bir sisteme evriliyor. Yeşil alanlarıyla, sosyal yaşam alanlarıyla, sağlıklı yapılar anlamında da baktığımızda bize çok daha konforlu alanlar sunacak. Ayrıca şuna da karşıyız: Dönüşüm dahilinde insanlar sadece deprem anlamında güvenli bir yapıya ulaşmak istiyorlar ama karşılarında belki ömürleri boyunca ödeyecekleri maliyetlerle karşılaşıyorlar. Günümüz ekonomisinde bazı insanlar ömrünün yüzde yetmişini ya da tamamını sadece bir konut alıp ödemekle geçiriyorlar. Ve biz bu insanlara bunu bir lüks olarak, "güvenli bir yapı sunuyoruz size" adı altında sunuyoruz.
Bu bir lüks olmamalı. Aksine, kişinin mahremiyetine de dikkat eden, komşuluk ilişkilerini, sosyal ilişkileri de gözeten bir ortam sunulmalı.
ÇOK UZAĞA GİTMEMİZE GEREK YOK
Aslında bunun için çok uzağa gitmemize gerek yok. Geçmişe dönüp baktığımızda, kentlerin ilk kurulduğu bölgelerde, eski ahşap tarihi yapıları incelediğimizde, hem şehircilik hem yapısal anlamda yapıların bile birbirine bir saygı çerçevesinde konumlandığını; mahremiyetin, aile ilişkilerinin çok değerli olduğunu görüyoruz. Maalesef günümüzde bu evrilmiş durumda. Birbiriyle uyumlu olmayan, mimari ya da estetik anlamda hiçbir şey ifade etmeyen yapılar ortaya çıkmış durumda.
Eskişehir’de kentsel dönüşüm için kurumlar arasında yeterince işbirliği yapıldığına inanıyor musunuz? Mimarlar olarak siz kendinizi yapılacak olan işbirliğinin neresinde tanımlarsınız?
Kentsel dönüşüm o kadar geniş kapsamlı bir konu ki sadece bir kurumun "Evet, ben bu işi yapabilirim" diyebileceği bir konu değil. Aksine, belediyelerin, bakanlıkların, meslek odalarının, üniversitelerin ve vatandaşların bir araya gelerek oturup aynı masada değerlendirip çözebileceği konular. Çünkü yönetmelikler anlamında belediyelerin ve bakanlıkların, parsel sahipleri anlamında vatandaşların düşünceleri; teknik anlamda ise mimar ve mühendislerin fikirleri çok önemli. O yüzden hep birlikte oturup birlikte karar verilmesi gerekiyor.
KENTSEL DÖNÜŞÜM SİYASET ÜSTÜDÜR
Birlikte karar veriliyor mu? Elbette belli noktalarda görüşlerimiz alınıyor. Ama bu konuya çok hızlı ve yüzeysel bakıldığını, daha çok siyasi ve ekonomik açıdan değerlendirildiğini düşünüyorum. Bu konu tamamen siyaset üstü bir konudur. Güvenli yapılar sunmak halkımıza bizim ilk görevimiz olmalı hem meslek insanları olarak hem de kurumlar olarak.
Bu yüzden bu meseleyi siyasi ya da ekonomik bir malzeme hâline getirmek yerine, teknik kişilerle konuşup daha kalıcı çözümler üretmemiz gerekiyor.
Mimarlar olarak biz bunun tam merkezindeyiz. Bu tür iş birliklerine her zaman hazırız. Zaten görüşlerimizi de kurumlara düzenli olarak bildiriyoruz.
Eskişehir’in deprem riskiyle ilgili neler söylemek istersiniz? Eskişehir’deki yapı stokunun yenilenmesi için nasıl bir yol izlenmelidir? Bu konuda kurumlara ve vatandaşlara ne gibi önerilerde bulunursunuz?
Biz Mimarlar Odası olarak elbette diyeceğiz ki evet, Eskişehir'de deprem riski var. Ama bu konunun asıl uzmanı jeoloji mühendisleridir. Onların da söylediği gibi, evet, bir deprem şehriyiz. Bunu göz ardı etmeden ilerlemeliyiz.
PERFORMANS ANALİZİ MUTLAKA YAPTIRILMALI
Peki neler yapılabilir? Vatandaşlara önerim şu: Eğer oturdukları yapılar özellikle 1999 depremi öncesinde yapılmışsa, mutlaka alanında uzman bir inşaat mühendisiyle iletişime geçip performans analizlerini yaptırsınlar.
Binalarının durumu hakkında fikir sahibi olsunlar. Elbette çıkacak sonuçlar bazen olumsuz olabilir, hatta yapı “çürük” çıkabilir ama bir deprem olduğunda karşılaşacakları sonuçla, önceden alınan önlemleri kıyasladığımızda bu fark çok önemlidir.
CAN GÜVENLİĞİ ÇOK DAHA ÖNEMLİDİR
Şunları da duyuyoruz: Dairesini kiraya verecek olan ev sahipleri, performans analizi yaptırmak istemiyor çünkü yapı çürük çıkarsa değerinin düşeceğini düşünüyor.
Bunlar çok kısa vadeli düşünceler. Evet, ekonomik olarak sıkıntı büyük, bunu anlıyoruz ama insan sağlığı ve can güvenliği çok daha önemlidir.
Mimarlar Odası olarak belediyelere şehir açısından tavsiyeniz oluyor mu?
Belediyeler bizden görüş talep ettiğinde, biz de onlara görüşlerimizi bildiriyoruz, toplantılarına katılıyoruz. Yaptıkları sunumlarda ve karar alma süreçlerinde, görüşlerimizin dikkate alındığını da anlıyoruz. Bu süreçte yapıcı bir şekilde yaklaşmaya çalışıyor, iletişim hâlinde kalıyoruz.