Merkezi vesayet yerelden kaldırılmalı
Belediyeciliğin ve yerel yönetimlerin önemine dikkat çeken Babacan, 6 Şubat depremlerini örnek göstererek merkeziyetçi yönetim anlayışını eleştirdi. Babacan, “Türkiye’de pek çok sorunun çözülemediği, hatta mevcut sorunlara yenilerinin eklendiği bir dönem yaşıyoruz. Bizim temel prensibimiz, yönetim yetkisinin üst kademelerden alt kademelere ve merkezden yerele doğru delege edilmesi gerektiğidir. Çünkü yerel yönetimler sorunları daha hızlı görür, daha iyi teşhis eder ve daha hızlı çözüm üretir. Her şeyi merkezden beklerseniz, koskoca ülkeyi kilitlersiniz. Nitekim bunu büyük bir acı ve bedelle 6 Şubat depremlerinde yaşadık” dedi.
Kayyum atamaları demokrasiye aykırı
Seçilmiş belediye başkanlarının yargı yoluyla görevden alınmasının ve yerlerine kayyum atanmasının halk iradesine saygısızlık olduğunu belirten Babacan, “Biz diyoruz ki: Bağımsız bir yargı kararı olmadan hiçbir belediye başkanı görevden alınmamalıdır. Eğer gerçekten bağımsız bir yargı varsa ve belediye başkanına yönelik ciddi deliller, belgeler varsa, o zaman gereken yapılır. Ancak şu anda birçok belediye başkanı, talimatla çalışan bir yargı aracılığıyla görevden alınmaktadır. Bu da doğru değil. Bu tür cezalar belediye başkanlarına değil, o başkanları seçen halka verilmiş cezalardır. "Bana oy vermezsen seni cezalandırırım" anlamına gelir ki bu da demokrasinin ruhuna aykırıdır” ifadelerini kullandı.
İmamoğlu’nun yaşadıkları kabul edilemez
Babacan, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’na yönelik yargı süreçlerine de değinerek, “Sayın İmamoğlu’nun seçilmesini hazmedemeyen bir zihniyet var. Önce siyasi yasakla susturmaya çalıştılar, şimdi yeni yeni davalarla yolunu kesmeye çalışıyorlar. Bu yapılanlar sadece İmamoğlu’na değil, demokrasiye karşı bir tehdittir” dedi.
Bu hükümet insanlara maaşın kökünü öğretti!
Ekonomiye dair değerlendirmelerinde özellikle emekli ve asgari ücretlilerin durumuna dikkat çeken Babacan, “Bu hükümet insanlara maaşın “kök” kısmını öğretti. “Kök maaş” diye bir şey varmış; insanlar bunu öğrendi. Neden öğrettin? İnanılır gibi değil. Yıllarca bu işi yapan biri olarak, ekonomiyi bilen biri olarak söylüyorum; sekiz yılda kurulu düzen bozuldu. Bu konular ilk defa Türkiye’de bu kadar yoğun tartışılır hale geldi. Yıllar boyunca hiç 1 Temmuz’daki ara zammı tartışmadık. Çünkü bunu vatandaşın hakkı olarak gördük. Enflasyonun tek haneye düştüğü dönemlerde bile yüzde 2-3’lük ara zamlarla 1 Temmuz’da enflasyonu telafi ettik. Çünkü bu kul hakkıdır. Vatandaşa hakkı verilmelidir dedik. Ama şimdi ne oldu? Vatandaş diyor ki: “Bu ülkede enflasyonun patlamasının sorumlusu, asgari ücretle ya da emekli maaşıyla geçinmeye çalışan vatandaş değil.” Bu ekonomik krizin sorumlusu hükümettir. Enflasyonun sorumlusu da hükümettir” şeklinde konuştu.
Türkiye’nin tarım politikası yok, ithalat politikası var
Tarım politikalarındaki yanlışlara da dikkat çeken Babacan, “Tarım ve hayvancılıkla ilgili eylem planımızda birinci fasıl, bir numaralı öncelik budur. Neden? Çünkü Türkiye, Avrupa’nın en büyük tarım topraklarına sahip ülkesi. Buna rağmen dışarıdan canlı hayvan ithal ediyorsak, bir yerlerde büyük yanlış var demektir. Yılda 1 milyon ton et ithalatı için 7 milyon ton yem ithal ediliyor. Bu tablo, Türkiye’nin tarım politikası olmadığını gösteriyor. Tarım politikası yok ama ithalat politikası var. Çünkü ithalatı yapan 3-5 büyük firma hem tarım ürünlerinde hem de et ve hayvancılıkta en büyük kazananlar. Bunlar iktidara en yakın insanlar” diye konuştu.