Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın açıklamalarından öne çıkanlar şu şekilde;
'Gazze başta olmak üzere gönül coğrafyamızda görevini yapan birçok basın emekçisi hayatını kaybetti. İsrail'in saldırılarında 212 gazeteci şehit oldu.
Dünyanın, ülkemizdeki muhalefetin şikayet makamı gördüğü yabancı basın kuruluşlarının gözleri önünde Filistinli gazeteciler canice katledilmeye devam ediyor.
Bakınız değerli arkadaşlar, yarım asırdır milletin huzurunda olan bir siyasetçiyim. 81 vilayetimizi hem de pek çok kez adeta karış karış gezdim. Toplumun bütün kesimleriyle hasbihal ettim. Halkın içinden gelen bir siyasetçi olarak şunu çok iyi biliyorum.
Sadece Ankara ve İstanbul'da değil, ülkemizin dört bir yanında canını dişine takarak çeşitli mecralarda çalışan basın emekçisi arkadaşlarımız var. Hakkın, hakikatin, adaletin birer neferi olarak gördüğüm bu kardeşlerimizin ne denli zor şartlar altında görev yaptığının en yakın şahidiyim.
Yalnızca ekonomik imkansızlıklarla değil, mahalli medyamız çoğu zaman yerel derebeyleriyle de mücadele etmek zorunda kalıyor. Zaman zaman mahalli basın kuruluşlarının maruz kaldığı saldırılara, tehdit ve baskılara üzülerek tanıklık ediyoruz. Bir defa şunu kimse aklından çıkarmamalıdır: Gurur kaynağımız olan Anadolu medyası, adını taşıdığı Anadolu kadar bu topraklara aittir, bu toprakların vazgeçilmez bir parçasıdır. Hakikatin peşinde koşanlar tarihe not düşerler. Anadolu medyası varsa milletin sesi vardır.
Manşetlerle çarpışa çarpışa geldik. Bunu söylerken hamaset olsun diye değil, gerçeğin ta kendisi olduğu için ifade ediyoruz. Bundan 25-30 yıl öncesinin manşetlerine şöyle bir göz attığınızda, Türkiye'nin nerden nereye geldiğini sizler de gayet net göreceksiniz. Bilhassa, 28 Şubat dönemindeki korkunç medya atmosferini hiçbirimiz hatırlamak istemiyoruz. Manşetler vasıtasıyla doğrudan hükümete ayar verildiği, lise ve ortaokuldaki çocukların öcü gibi gösterildiği, İmam-hatip okullarının önünde sözde gazetecilerin nöbet tuttuğu, vesaiyetçiler adına siyasetçilerin her gün pervasızca örselendiği, köşe yazarlarının jurnalcilik yapmayı gururla anlattığı o karanlık, o utanç verici günleri artık geride bırakmaktan memnuniyet duyuyoruz.'
Sırf hükümete saldırıyor diye FETÖ tetikçilerinin nasıl korunduğunu unutmadık. Eline bir mikrofon bir de kamer alanın kendini gazeteci ya da muhabir olarak gördüğü bir ülkede yaşıyoruz. Öyle ki mikrofonu kapan millete hakaret etme cüretini kendinde buluyor. Nasıl her steteskop takana doktor demiyorsak eline mikrofon alıp sokağa çıkan herkes, gazeteci ve basın mensubu değildir. Milleti provoke eden, halkı galeyana getirene gazeteci denmez.
Son 40-50 günde yaşananlar ellerine fırsat geçt6iğinde onların nasıl faşist bir rüzgar estireceğini bir kez daha göstermiştir. Darbe bültenini aratmayan gazete çıkaran günler artık geride kalmış, maziye karıştırmış. Gerçeklere ayna tutan, bize yol gösteren siyasi hayatımızın hiçbir döneminde bizim sorunumuz olmadı, olamaz.
Hukuk ve demokrasi içinde bunlarla mücadelemizi aynı kararlılıkla sürdürüyoruz. '