Bize biraz kendinizden bahsedip sonrasında İÇEM'in kuruluş amacı ve temel görevlerinden bahseder misiniz?

Anadolu Üniversitesi İşitme Engelli Çocuklar Eğitim Araştırma ve Uygulama Merkezi yani İÇEM’in müdürüyüm. Aynı zamanda Eğitim Fakültesi Özel Eğitim Engelliler Ana Bilim Dalı’nda da öğretim üyesiyim. Çalışmaya başladığım yer İÇEM. Daha sonra yüksek lisansımı Odyoloji’de yaptım, doktoramı da Özel Eğitim'de yaptım. Akademik kariyerim bundan sonra birazcık daha artmış oldu. Uzun yıllar Odyoloji'de, yani işitme testlerinin yapıldığı, çocukların cihazlandırıldığı bölümümüzde odyolog olarak çalıştım. Aynı zamanda da sıfır-üç yaş aralığındaki çocukların aileleriyle ve bebeklerle eğitimci olarak çalıştım. Üniversitede; aile eğitimi, odyoloji, çocukların erken dönem eğitimleri üzerine de derslerim var, hem yüksek lisans doktora hem de lisans düzeyinde. Son üç yıldır ağırlıklı olarak İÇEM’in müdürlüğünü yapıyorum. 2023’te başladı. Daha çok buradayım. Buradaki eğitim-öğretim faaliyetlerini geliştirme, kurumun araştırmalarının planlanması ve sürdürülmesi gibi işlerle daha yoğun uğraşıyorum son zamanlarda.

8C3Df69B 36D2 4204 9Cbd 65153C278Aab

1979 YILINDA KURULDUK

İÇEM, 1979 yılında işitme kayıplı çocuklara işitsel sözel eğitim vermek amacıyla kurulmuş bir okul. İşitsel sözel eğitim derken; işaret dilinin dışında, işitme kayıplı çocukların erken tanılanması, cihazlanması ve hemen dil eğitimine başlamasıyla konuşma dilini edinebileceklerini savunan bir yaklaşım benimsiyor ve bu yolda çalışmalarını sürdürüyor. Başlangıç ilkemizden sapmadık, bu şekilde devam ediyoruz. Tabii yıllar içerisinde hem teknolojide hem eğitim alanlarında değişiklikler oluyor. Bunları da yakından takip ediyoruz ve yenilikleri de merkezimizde, hem tanı ve cihazlanma aşamalarında hem de eğitim uygulamasında geliştirerek devam ettiriyoruz.

KAVRAM ÖĞRETİMİNE AĞIRLIK VERİYORUZ

İÇEM ailelere yönelik hangi destek ve bilgilendirme programlarını sunuyor? Bu programlar çocukların gelişimini nasıl etkiliyor?

Bizim aile eğitim programlarımız Türkiye’de uygulanan en eski aile programı diyebilirim. Yani biz 1980’li yıllardan beri bu erken eğitim uygulamalarını zaten yapıyorduk. Çocuklar cihazlanır cihazlanmaz hemen biz aile eğitimine başlıyoruz. Bu artık günümüzde üç dört aya kadar inmiş durumda. Yani üç dört aylıkken çocuğu cihazlandırıyoruz ve hemen arkasından aileyle çalışmaya başlıyoruz. Çocuklar bir yaşına doğru geldiklerinde oyun grubu programlarımız var. Anneler ve bebekleri bu programa geliyorlar ve burada hem diğer ailelerle tanışıyorlar hem de çocukların gelişimine ilişkin olarak yeni etkinlikler, uygulamalar öğreniyorlar. İki yaşa geldikleri zamandabu programı geçen yıl başlattık haftada üç gün anne çocuk okulumuz var. Annelerle çocukları geliyorlar, haftada beş saat kadar farklı günlerde grup eğitimi alıyorlar. Bu da gene oyun grubu gibi oyun temelli ama biraz daha kavram öğretimine ağırlık veriyoruz. Üç yaşına geldiği zaman da çocuklarımız okula başlıyorlar. Okul öncesi dönemde de aile eğitimlerimiz devam ediyor. Çocukları akademik ve dil açısından nasıl destekleyebilirler, bu konuda ailelere yardımcı oluyoruz. Bir de tabii onların bize getirdikleri sıkıntılar varsa onları çözmeye çalışıyoruz. Bunlar bizim programımızın bel kemiğini oluşturuyor. Çünkü çok erken dönemde eğitime başladığınız zaman ailelerle birlikte çocuğun ileriki yıllardaki gelişimine çok büyük katkısı oluyor. Bunu mesela bizim programımıza dışarıdan gelen çocuklar ve ailelerinde daha çok görüyoruz. Mesela geç haberi olmuş, ilkokul seviyesinde, yedi yaşında, sekiz yaşında buraya geliyorlar. Bizim çocuklarımızın gelişimiyle diğer kurumlardan gelen, yani düzgün eğitim almamış çocukların gelişimleri arasında çok büyük fark görüyoruz. Tabii bu çok önemli.

Rüyada yıldız görmek ne anlama geliyor?
Rüyada yıldız görmek ne anlama geliyor?
İçeriği Görüntüle

A0E55D67 3Ed8 485C B32C D5F12F912B22

TANI KONULUNCA EĞİTİM BAŞLIYOR

Üç yaşında devamlı okul öğrencisi olarak başlatıyoruz çocuklarımızı. Aile eğitimi programına da sıfır yaştan itibaren, tanı alır almaz başlıyoruz. Hem bebeğin eğitimi hem ailenin eğitimi. Yani tanı konulduğu an itibariyle başlıyor. İşitme engelli çocuklar bu açıdan çok şanslılar. Çünkü Türkiye’de en erken tanılanan engel grubu. Yenidoğan işitme tarama programları 2005’ten itibaren bütün Türkiye’de uygulanıyor. Yani çocuklar hastaneden çıkmadan işitme tarama testleri yapılıyor ve işitme kaybı şüphesi varsa hemen odyoloji kliniklerine yönlendiriliyorlar. Bunun arkasından da tanılanırsa hemen aile eğitimleri başlıyor. Dolayısıyla tanı yaşı ve eğitime başlama yaşı işitme kayıplı çocuklarda çok çok düşmüş, azalmış durumda. Bizim mesela üç aylık, dört aylık tanılanmış, cihazlanmış ve eğitimine başlamış çocuklarımız ağırlıkta.

90 ÖĞRENCİMİZ VAR

Şu anda okulumuzun devamlı öğrencisi olarak 90 çocuğumuz var. Aile eğitimi programlarımızda da otuz kadar çocuğun eğitimi devam ediyor. Öğrencilerimizde şehir dışı da var, Eskişehir’e gelip yerleşenler de var.

B283462A 9150 405C Bdbf F9A6577Aa5Dc

İşitme engelli çocukların topluma kazandırılmasında ne gibi zorluklarla karşılaşılıyor? Merkez olarak sizin buna nasıl bir katkınız var?

Topluma kazandırılması derken, biz küçük yaştan itibaren kaynaştırma uygulamaları yapıyoruz. Yani bizim burada işiten çocukların devam ettiği bir yuvamız var, dört-beş yaş grubunda. Bu çocuklar bizim çocuklarımızla birlikte bu binanın içerisinde eğitim alıyorlar. Sınıflarında da bizim iyi gelişim gösteren çocuklarımız kaynaştırma eğitimine devam ediyorlar. Bu çocuklar bizim çocuklarımızla bir arada büyüyorlar ve büyüdükleri zaman böyle bir farkındalıkları olacak. Yine oyun grubumuzda çok küçük yaştan itibaren bebeklerle, işiten bebeklerle, işitmeyen bebekler bir arada eğitim alıyorlar. Bu da tabii hem ailelerin bilinçlenmesi, yani işiten çocukların ailelerinin bilinçlenmesi hem de çocukların çok küçük yaştan itibaren böyle bir ortamda bulunmalarıyla ileriye doğru yetersizliklere karşı daha hoşgörülü, daha kabullenebilir bir hale gelmelerine yardımcı olduğumuzu düşünüyorum. Bunun dışında Mustafa Kemal İlköğretim Okulu, bizim kaynaştırma öğrencilerimizi kabul ediyor. Oradaki öğretim elemanlarıyla, öğretmenlerle ve oradaki ailelerle de zaman zaman eğitim programlarımız oluyor. Tabii bu, bizim yapabileceklerimiz çok sınırlı. Genel olarak sistemde bu kapsayıcı eğitim diyorlar, bunun daha ağırlıklı olarak bütün eğitim fakültelerinde bir defa öğretmenlere anlatılması gerekiyor ki öğretmenler sınıflarına gelen çocuklar, engelliler, ona işitme kayıplıları da dahil, daha kabullenebilir olsunlar. Bizim çocuklarımızın karşılaştığı en büyük sorun, kaynaştırma okullarına gittikleri zaman, yani kaynaştırma eğitimine devam etmeleri kararı çıktığı zaman, bu okullardaki öğretmenlerin, yönetimin, ailelerin bilgi sahibi olmaması, ailelerin bunlara hazırlanmaması, öğretmenlerin bunlara hazırlanmaması dolayısıyla çocuklara karşı bir çekingenlik, ne yapacağını bilememe, zaman zaman da çocukları dışlama olabiliyor. Tabii bunlar için daha geniş çaplı çalışmalar yapılması gerekiyor. Ama bizim bulunduğumuz bu bölgenin içerisinde bu tip çalışmalarımızın geleceğe dönük olarak bir faydası olabilir diye umut etmek istiyorum açıkçası.

0E3Ddf9B 4176 4986 Bae5 Bce1D7E67A98

ERKEN TANI YAYGINLAŞMALI

İşitme kaybı günümüzde artık çok büyük bir sorun olarak görülmüyor. Çünkü erken tanı, cihaz teknolojisindeki gelişmeler, implantlar çocukların işitmesini gerçekten çok iyi düzeye getiriyor ve doğru bir eğitimle çok büyük yol kat edilebiliyor. Mesela bizim son yıllardaki çocuklarımızla, benim burada çalışmaya başladığım dönemdeki çocuklarımız arasında, işitme kaybı dereceleri aynı olmakla birlikte hem dil hem akademik gelişimlerinde çok büyük fark var. Bunda tabii ailelerin de katkısı çok büyük. Bu nedenle, erken tanı, erken eğitim mutlaka yaygınlaştırılması gereken bir konudur. Ailelerin de eğitime başlamak için spesifik bir yaş beklememeleri düşüncesine ulaşmalarını istiyorum. Çünkü genellikle, "Üç aylık, dört aylık bebek ne eğitimi alacak?" diye düşünülüyor. "Üç yaşına gelsin, beş yaşına gelsin, yedi yaşına gelsin" gibi yaş düşünceleri oluyor. Eğitim bugün çok erken dönemde başlayabiliyorsa, hemen sonra bunu kesinlikle ihmal etmemelerini ve kendilerine verilen eğitim önerilerini mutlaka uygulamalarını, iyi eğitim veren kurumları araştırıp buralara gitmelerini ve hakları konusunda daha talepkâr olmalarını söyleyebilirim aileler için. Eğitimciler açısından da mutlaka çocukları doğru tanıma ve her bir çocuğun özelliğine uygun eğitim programı, eğitim materyali geliştirmek çok önemli. Bu yönde kendilerini eğitirlerse, yani bir yere gelip kaldık diye düşünmeyip devamlı kendilerini beslerlerse çok iyi olur özel eğitimciler açısından. Sınıf öğretmenleri açısından da, gelen çocukların özelliklerine ilişkin onların da talepte bulunmaları, destek istemeleri, yardım istemeleri yetkili kurumlardan, önerebileceğim şeylerdir. Erken tanı, erken eğitim, evet, engeli ortadan kaldırmıyor, tedavi edici bir şey olmuyor. Çocuk cihazı çıkardığı anda yeniden işitme kayıplı oluyor ama çocuğa çok büyük katkıda bulunuyor. Cihazı ömür boyu takmak zorundasınız. Evet, yani işitme kaybı tedavisi olan bir durum değil. Ancak dediğim gibi, işitme cihazını, koklear implantı kullandığınız zaman, erken eğitime başladığınız zaman normal işiten yaşıtlarına çok yaklaşıyorlar. Bugünlerde artık bizim çocuklarımızın büyük bir kısmı tipik gelişen çocuklarla birlikte okullara devam ediyorlar. Fakat buradaki destek yetersiz. Belki bu desteğin arttırılması, doğru desteğin sunulması önerilebilecek şeylerden birisi.

Kaynak: 2Eylül Haber