Doç. Dr. Murat Eyüboğlu kimdir kısaca sizi tanıyabilir miyiz? Ayrıca ESOGÜ Tıp Fakültesi Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı'nın çalışmalarından bahseder misiniz?
Ben Doç. Dr. Murat Eyüboğlu. Çocuk ve ergen psikiyatristiyim. 15 yıldır çocuk ve ergen ruh sağlığı alanında çalışıyorum. Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde de 7 yılı aşkın süredir hem klinik uygulama hem de akademik çalışmalar yürütüyorum. Özellikle son yıllarda, otizm spektrum bozukluğu, dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu (DEHB), duygudurum ve kaygı bozuklukları gibi çocukluk çağı ruhsal sorunları üzerine yoğunlaşmış durumdayım. Bunun yanında, aile temelli müdahaleler ve dijital ruh sağlığı çözümleri geliştirme konusunda da aktif projelerim var.
Ana bilim dalı olarak çocuk ve gençlerin sadece hastalık durumlarında değil, ruhsal iyi oluşlarını artıracak şekilde koruyucu ruh sağlığı hizmetlerine de önem veriyoruz. Poliklinik düzeyinde hizmet verirken aynı zamanda eğitim, araştırma ve toplumsal katkı alanlarında da çok yönlü bir yaklaşım benimsiyoruz. Psikoterapi uygulamaları, gelişimsel değerlendirme birimlerimiz gibi farklı çalışma kollarımızla multidisipliner bir yapı içindeyiz. Yürüttüğümüz TÜBİTAK ve Avrupa Birliği destekli projelerle hem ulusal hem uluslararası düzeyde bilgi üretmeyi ve bu bilgiyi sahaya aktarmayı önemsiyoruz.
ÇÖZGEM’İ TASARLADIK
Ayrıca, Türkiye'de üniversite hastaneleri arasında Sağlık Bakanlığı tarafından verilen Çok Disiplinli Çocuk ve Genç Ruh Sağlığı Merkezi (ÇÖZGEM) açma ruhsatını alan ilk kurum olmanın sorumluluğunu taşıyoruz. Projesi tamamlanan ÇÖZGEM birimimizin yakın zamanda tadilatına başlanacak ve bu merkezi en kısa sürede şehrimize kazandırmayı hedefliyoruz. ÇÖZGEM; başta otizm ve zihinsel yetersizlikler olmak üzere, özel gereksinimi olan çocuk ve gençlerin tek bir merkezden, multidisipliner bir ekip tarafından izlenip desteklenmesini sağlayacak kapsamlı bir yapı olarak tasarlandı.
Günümüzde çocuklarda ve ergenlerde kaygı düzeyini artıran etkenler nelerdir? Aileler bu konuda nasıl bir sorumluluk taşıyor?
Bu sorunun yanıtı, günümüz dünyasının çocuklara nasıl bir yaşam sunduğuyla doğrudan ilgili. Eskiden çocukluk, oyunla, doğayla, akranla ilişkili bir dönemdi. Bugün ise çocuklar daha erken yaşta performans kaygısıyla, sınav baskısıyla ve dijital dünyada sürekli "görünür" olma zorunluluğuyla tanışıyor veya buna zorlanıyorlar. Sosyal medyada sürekli karşılaştırmaya maruz kalmak, gerçek ilişkilerin yerini sanal etkileşimlerin alması, çocukları benlik algısı açısından oldukça kırılgan hale getiriyor.
Pandemi süreci de bu kırılganlığı artırdı. Okuldan, sosyal ortamlardan uzak kalan birçok çocuk halen uyum sorunları yaşıyor. Özellikle ergenlik dönemindeki bireyler için bu süreçte gelişmesi beklenen sosyal beceriler sekteye uğradı. Ayrıca toplumda yaygınlaşan belirsizlik duygusu, ekonomik kaygılar ve gelecek güvencesine dair belirsizlikler de bu kuşakta kaygı düzeylerini artırıyor.
"KALİTELİ TEMAS" EN TEMEL İHTİYAÇ
Ailelere burada çok önemli bir rol düşüyor. Her şeyden önce, çocuklarının yalnızca başarılarıyla değil duygularıyla da ilgilenmeleri gerekiyor. Dinlemek, anlamaya çalışmak, yargılamadan duygulara alan açmak... Bunlar çocuğun ruhsal güvenliğini sağlayan temel taşlardır. Ayrıca çocuklara dijital sınırlar koymak ama bunu ceza yöntemiyle değil, birlikte plan yaparak, anlayarak yapmak da çok önemli. Aile içi ilişkilerin kalitesi, çocuğun kaygı düzeyini belirleyen en önemli faktörlerden biridir. Ne yazık ki çok meşgul bir dünyadayız ama unutulmamalı ki bir çocuğun ruhsal gelişiminde "kaliteli temas" en temel ihtiyaçtır. Ve kaliteli ilişki önce ebeveynle başlamalı.
Günümüzde çocuklarımızın hayata yarışarak başladıklarını biliyoruz. Bu da doğal olarak kaygı oluşturuyor. Çocuklar kaygılarını nasıl azaltabilir? Onlara neler önerirsiniz? Ailelere ne tavsiye edersiniz?
Kliniğimizde bu amaçla başvuran çocuk ve ailelerle çalışırken hedefimiz, sınav kaygısının tamamen ortadan kalkması değil. Çünkü kaygının belli bir düzeyde olmasını istiyoruz; faydalı olduğunu biliyoruz. Her şeyde olduğu gibi kaygıda da aşırılığı zarar verir. Hem performansı düşürür hem de aileyle ilişkileri etkileyebilir. Sınav süreci uzun bir süreçtir. Gençlere, ailelere ve öğretmenlere hatırlatmamız gereken; evet sınav önemli ve hayatımızın bir gerçeği ama her şey değil. Sınav süreci, bir kapasite geliştirme ve güçlendirme süreci olarak görülmelidir. En önemli hedefimiz, çocukların kapasitelerinin en iyi şekilde ortaya çıkmasını sağlamaktır. Bu her çocukta farklı olabilir. Gerçekçi olmayan hedefler konulduğunda, ulaşılması zor olacağı için bu tür hedefler çocuklarda yük ve stres oluşturur. Ayrıca sınavı hayatın tam merkezi haline getirmek de çocukların sınav algısını olumsuz etkiler.
ÇOCUKLARIN DESTEKLENMELERİ GEREKİR
Üçüncü olarak, sınav sürecinde çocukların yaşamları devam ediyor. Zevk aldıkları aktiviteler, aileleriyle zaman geçirme, yeşil alanlarda bulunma, arkadaşlarıyla vakit geçirme gibi ihtiyaçları var. Bunların karşılanması önemli. Çünkü insan sosyal bir canlıdır. Bu ihtiyaçlar karşılanmadığında, tek bir noktaya, ders çalışmaya, odaklanmak zorunlu hale gelir ki bu da kaygıyı artırabilir. Sınav kaygısı her zaman dışarıdan gelen bir stres değildir; çocuklar çevreden aldıkları bilgileri kaygıya dönüştürebilir. Dolayısıyla sadece “çalış” demek her zaman stres yaratmaz. Ancak sınavın hayatlarının merkezinde olması, kaygıyı artırabilir. Sonuç olarak sınav önemli ve çalışılması gereken bir süreçtir ama çocukların performanslarını en iyi şekilde sergileyebilmeleri için desteklenmeleri gerekir.
Kliniğinizde en sık karşılaştığınız vakalar hangileri? Tedavi süreçleri nasıl ilerliyor? Çocukların ve gençlerin ruh sağlığını korumak için ne gibi önerileriniz olur? Bu konuda topluma mesajınız nedir?
Kliniğimizde en sık gördüğümüz hastalık dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğudur (DEHB). Bu bozukluk, çocuk ve ergenlerde en sık rastlanan nörogelişimsel bozukluklardan biridir. Hem dikkat eksikliği hem hiperaktivite belirtileriyle kendisini gösterir. Çoğunlukla ilkokul sonrası tanı koyduğumuz bir durumdur. Tedavisi uzun sürse de çoğunlukla ilaç kullanımı ile fayda sağlanmaktadır. Tüm psikiyatrik bozukluklarda olduğu gibi, tedaviden fayda görmeyen küçük bir oran da olabilir. Ancak büyük oranda yüzde 80-85 oranında tedaviye yanıt alınır. Yaklaşık yarısının da ergenlik öncesinde iyileştiği bilinmektedir.
ERKEN TANI VE MÜDAHALE ÇOK ÖNEMLİ
Ailelerin çocuklarını kliniğe getirme konusunda bazen zorlukları oluyor. Bazıları erken dönemde, problem çok büyümeden destek almaya geliyor. Erken tanı ve müdahale ruh sağlığında çok önemlidir. Ancak kimi zaman aileler çeşitli nedenlerle, özellikle tanının çocuklarının geleceğini etkileyeceğini düşündükleri için gecikme yaşayabiliyor. Bizim amacımız; çocukların hem ruhsal hem fiziksel olarak sağlıklı olmasıdır. Bu, hem birey hem toplum sağlığı için önemlidir. Bu nedenle çocuk ve ergen ruh sağlığı sorunları yaşayan ailelerin, hiç çekinmeden en yakın çocuk ruh sağlığı merkezlerine başvurmalarını öneriyoruz.
HER ÇOCUĞUN FARKLI BİR İFADE DİLİ VAR
Çocuk ve gençlerin ruh sağlığı, sadece bireysel gelişimlerinin değil, aynı zamanda bir toplumun gelecekteki refahının da temelidir. Bugün bir çocuğa dokunmak, aslında yarının toplumsal yapısına müdahale etmektir. Bu nedenle çocuk ruh sağlığı konusu yalnızca klinisyenlerin değil, tüm toplumun - özellikle de eğitimcilerin, yerel yöneticilerin ve medyanın - sorumluluk alanı haline gelmelidir.
Önerilerimi üç düzeyde toparlamak isterim: bireysel, ailevi ve toplumsal.
Bireysel düzeyde, çocukların duygularını tanıyabilmesi ve ifade edebilmesi için onlara alan açmak çok önemli. Bu, sadece psikoterapi değil, sanat, spor ve oyun gibi alanlarla da mümkündür. Her çocuğun farklı bir ifade dili vardır; önemli olan ona ulaşabilecek araçları sunabilmektir.
Aile düzeyinde, açık iletişim ve koşulsuz kabul temel iki ilkedir. Çocuğunuzu sadece ne yaptığıyla değil, kim olduğu ile de görmeye çalışın. Davranışın ardındaki ihtiyacı anlamaya çalışmak, uzun vadede çocuğun özgüvenini ve ruhsal dayanıklılığını güçlendirir.
Toplumsal düzeyde ise önleyici ruh sağlığı hizmetlerinin yaygınlaştırılması, okullarda psikososyal destek sistemlerinin güçlendirilmesi, çocuk dostu şehir politikalarının hayata geçirilmesi çok kıymetli adımlar olacaktır.
ÇOCUKLAR BİZİM GELECEĞİMİZDİR
Okullar çok önemli alanlardır. Medyada sıklıkla yer alan başta kaygı olmak üzere pek çok ruh sağlığı sorunu açısından okulların erken tanı ve müdahalede rolü büyüktür. Psikososyal müdahalelerin geliştirilip uygulanması açısından da okullar kritik bir konumdadır. Çocuk dostu şehir politikalarının gözden geçirilmesi ve geliştirilmesi gerekir. Çocukların akademik olmayan becerilerini geliştirecek etkinlik alanlarının artırılması önemlidir. Unutmamalıyız ki çocuklar bizim geleceğimizdir. Sağlıklı toplum ancak sağlıklı çocuklar ve gençlerle mümkündür. Son olarak belirtmek isterim ki ruh sağlığı bir ayrıcalık değil, temel bir haktır. Dünya Sağlık Örgütü ruh sağlığını; sosyal, psikolojik ve fiziksel iyi oluş hali olarak tanımlar. Hepimizin, çocuklara bu hakkı sağlamak adına yapabileceği küçük ya da büyük katkılar olmalıdır. Onlara daha iyi bir gelecek bırakmak kadar, bugünlerini daha iyi kılmak da bizim görevimizdir. Hep birlikte çalışmalıyız.