İnsanlar evde oturmaktan sıkıldı

Sevgili Reha Özcan öncelikle Eskişehir’e hoş geldiniz. Sizi tiyatro, sinema ve dizi sanatçısı olmanın ötesinde hayatın tam ortasındaki bizden bir karakter olarak tanıyoruz. Sizce hayat bir tiyatro mu?

Hayat bence bir tiyatro değil. Sonuçta tiyatro hayattan besleniyor ama tiyatro hayatın bir yorumu sadece ve tiyatro hayat kadar değişken bir şey değil. Keşke öyle olsaydı. Ama hayat çok zor, tiyatro daha kolay hayat çok zor.

Müzikal oyunlar sahnelenmesi pek zor bir sahne etkinliği. Siz de bu konuda çok başarılı bir isim olara, “Bir Garip Orhan Veli” müzikalini izleyen seyirciye ne gibi tavsiyelerde bulunursunuz?

Aslında Devlet Tiyatrosu’nda bir sürü müzikli oyunda oynadım. Hatta şarkı söylemeyi çok seviyorum. Evde de tek başıma şarkı söylemeyi çok seviyorum. Çok başarılı bir şarkıcı değilim fakat müzikal başka bir şey. Müzik, dans, ritim duygusu seyircinin de eşlik edeceği şarkıların iç içe olması. Pandemi zamanı aklıma gelen bir şeydi. Çünkü insanlar evde oturmaktan çok sıkılmıştı ve gittikleri zaman müzede bir resim sergisi seyreder gibi seyredemez tiyatroyu. Çünkü bilim ve teknolojinin ürettiklerini medeniyet haline dönüştüren en önemli araç sanat. Sanatın en basiti tiyatro ve tiyatro çok rahat seyirciye ulaşıyor. Dolayısıyla bir değişikliğe ihtiyacı olduğunu düşünüyorum pandemiden sonra ve seyirciyi de oyunun içine çekebilecek bir yapı kurmak istedim ve o yüzden oyunu müzikale çevirdim ve seyirci ile birlikte söylüyoruz. Aslında seyircinin de bildiği şarkılar oluyor zaman içerisinde. Her türlü bir işin bir sürü imgeleri oluşuyor. Dolayısıyla sen anlatan olarak ifade ettiklerini, hissettiklerinin bir kısmını anlatabiliyorsun ama sanatın diğer unsurlarından da faydalandığın zaman daha büyük imgelere ulaşabiliyorsun. Buna rağmen eksik kalıyorsunuz. Müzikal bu anlamda benim çok işime yaradı ama her oyunda işime yarar mı bilmiyorum. Bu oyunda çok işime yaradı.

Müzikal tiyatrodan uzak eğlenceli

Müzikal genellikle dünyada çok fazla derdi olmayan tiyatrodan uzak daha eğlencelidir ve ben çok seviyorum. Yurt dışına gittiğim zaman hep müzikal seyrediyorum. Türkiye’de maalesef geçen sene Hayko Cepkin’in Jekyll & Hyde’na gitmiştim, büyülenmiştim. Çünkü gerçekten çok fazla müzikal seyrediyorum bir sürü ülkede. İngiltere’de özellikle ve orada ben hiç Rockstar’ın bir müzikalde başrol oynadığını görmedim. Olsaydı herhalde ortalık yıkılırdı, Türkiye’de yıkılmadı buna hayret ettim ve bitiriyorlar, son iki oyunlarını oynuyorlar. Türkiye’de müzikalle aramız çok iyi değil. Müzikli oyunlar yapılıyor, müzikal oyun biraz da zor. Cats Müzikali’ni biliyorsunuz, sokaktaki hikâyeden aslında evrenselliğe ulaşılıyor. Bizde çok fazla unsur var. Bu göstermiş tiyatronun bizim orta oyunundan itibaren olduğu için bizim başka unsurlarımız daha kuvvetli. Yurt dışında da bunu çok beğeniyor insanlar ve uyguluyorlar. Ama dünyada artık her şey montaja döndüğü için kült ekollerden yararlanıldığı için bizde de müzikale yönelik şeyler yapılacağını düşünüyorum. Tabii bazı zaaflarımız var. Biz iyi şarkıcı yetiştirmiyoruz konservatuarlarda öyle bir eğitim verilmiyor. Kulakları çok iyi olan oyuncular ya da ritim duygusu çok iyi olan oyuncular diyelim. 3 buçuk saat müzikal seyrediyorsunuz adamlar zırnık terlemiyor. 37 tane şarkı söylüyorlar 3 saniyede dekor değişiyor 12 saniyede kostümü değiştiriyorlar. Yani bu başka bir şey. İstanbul Üniversitesi’nde bir müzikal bölümü vardı. Oradan çok iyi öğrenciler çıktı. Hatta o müzikalleri koyan öğrencilerin bir çoğunluğu orada. Ama çoğu yurt dışına gitti, çok iyi eğitim alıp yetişenler de yurt dışındalar. Çünkü Türkiye’de karşılığı yok, arz talep meselesi. Gerçi müzikal olduğu zamanda insanlar kapalı gişe oluyor. İstanbul Zorlu’da bir tane yaptılar, çok da başarılıydı. Hem teknoloji kullandılar hem de çok iyi oyuncu, şarkıcılar vardı, çok keyifliydi. Bence müzikal Türkiye’de gelişecek, müzikalden kaçma şansımız yok öğreneceğiz, öğreteceğiz.

Seyirciyi samimiyete inandırmalısınız

Tiyatro sahnesinde seyirci ile bütünleşmek daha doğrusu seyirciyi oyunun içine çekmek nasıl bir şey?

Seyirci koskoca oyun içerisinde birkaç tane mucizevî an arıyor ve eğer sizin samimiyetinize inanıyorsa sizi yalnız bırakmıyor. O samimiyetin içinde bir de ona özendiğinizi hissediyorsa ve bana iyi bir şeyler sunacak diyorsa da yalnız bırakmıyor. Türkiye’nin her yerinde bu böyle ve siz de o sunum içerisinde zaten bir teknik kısmı var bu işin. Bir de hani şey deriz ya Neşet Ertaş ciğerden okuyor abi adam deriz ya oyunculukta da böyle bir ciğerden kısmı var. O ciğerden oynadığınız tarafı seyircinin ciğerini, kalbini tetikliyorsa o zaman zaten kendinizi yalnız hissetmiyorsunuz. Çok zor gerçekten çok zor ama Devlet Tiyatrosu’nda 35 senede 80’e yakın oyunda oynadım, çok mutluyum orada öyle bir antrenman yaptığım için. Mesela ben sadece dizi oyuncusu olsam bir işe yaramam. Yapamam yani galiba oyunculuk hayatım biter. Çünkü benim antrenman yaptığım yer birebir sıcak seyirci ile karşı karşıya. Çünkü toplum dinamikleri çok çabuk değişiyor. Çok çabuk değişen bu toplum dinamiklerinin içine ancak ve ancak toplumun içine girdiğiniz sürece vakıf olabilirsiniz. O yüzden konservatuarda bir sanatçı disiplini ile yetiştiğiniz için bazı konservatuarlarda şöyle şeyler söylenmesi çirkin aslında. Halka karışmayın, büyüyü bozmayın, onlarsız bir yer, seyircinin büyüsü. Konservatuarda tam tersi halkın içine gireceksin, metrosuna bineceksin, sokağında dolaşacaksın, pazara gideceksin, alışverişini yapacaksın, ondan sonra sahne üzerinde de aynı şekilde devam edeceksin.

Eskişehir başkaldırısı olan bir şehir

Eskişehirli sanatseverlerin sahneye olan ilgilerini değerlendirir misiniz?

Eskişehir’de daha önce çok geldim. Eskişehir’den benim dönemimde konservatuardan 3 tane öğrenci vardı. Bunlardan bir tanesi Atilla Şendil sınıf arkadaşım diğeri Hakan Gerçek diğeri Sedat Savtak. Sedat ile Hakan bizim bir alt sınıfımızdı. Ben onları seyrediyordum konservatuarda, çok etkileniyordum. Özellikle Hakan’ı seyrederken bir tuhaflık var, bizim yapmadığımız bir şey yapıyor bu çocuk derdim ve ben onun gibi yapmaya başladım. Derste hani okuyorsunuz ya cümle cümle ezberliyorsunuz anlamını bilmiyorsunuz anlamını zaman içerisinde kavrıyorsunuz. Hakan’ın yaptığı şey anda kalmakmış. Herkesin ağzında pelesenk olan bütün işlerde var. An da kalmak an da. Adam başka bir şey yapıyor dediğim şey an da kalıyormuş, sürekli an da kalıyormuş ve ben bunu bir alt sınıfımdaki Hakan Gerçek’ten öğrendim. Sonra merak ettim bunlar hepsi aynı okuldan Eskişehir’den mezun. Fakat sonra belki Türkiye’nin gelmiş en büyük başkanı Eskişehir’e kısmet oldu. Eskişehir benim 80’li yılların başlarından beri gidip geldiğim bir yer o büyük değişimi gördüm. Buradaki Şehir Tiyatrosu müthiş işler yapıyor. Eskiden şöyle bir şey vardı eğer oyunu Ankara’ya götürüyorsanız Ankara seyircisi beğeniyorsa oyununuz iyidir. Şimdi bu Eskişehir için de geçerli çünkü kendisine ait bir başkaldırısı olan bir şehir. Resmen bir Orta Avrupa şehri burası ve bu şehirde insanlar mutlu, huzurlu yaşamanın olanaklarını arıyorlar. Buradan sanatı çıkarttığın zaman geriye hiçbir şey kalmaz. Sanat olmadan hiçbir yerde hiçbir şey kalmaz ve bence Eskişehir de sanatına sahip çıkıyor.

TUĞBA AKTAY



Kaynak: Tuğba Aktay