ASIL GAYEM TECRÜBE AKTARIMIYDI
Siz uzun yıllar boyunca Türk Silahlı Kuvvetleri'nde önemli görevlerde bulundunuz. Sonrasında ise kalemi tercih ettiniz ve bazı kitaplar yazdınız. Bu kitapları okuyanlar nasıl anlamlar çıkarmalı?
Evet. İki kitabım var. İncirlik Ağacı- Sığınmacılar ve Sur'a Kim Üfledi. Her iki kitabın da asıl gayesi bir tecrübe aktarımıydı ve benim yaşadıklarımın, geçmişte yaşananların önümüzdeki dönemde görev alacakların; önümüzdeki dönemde Türk siyasetinde, politikasında, ülkenin güvenliğini belirleyecek olanlara bir rehber olabilmesi amacıyla yazdım. İncirlik Ağacı kitabında ne yaptım diye soracak olursanız burada malum Adana İncirlik Üssü'nde özellikle görev yaptığım dönemde Amerikalıların neler yaptıklarını, arkamızdan ne oyunlar çevirdiklerini ve bunlara karşı bizim ekibimizce ne tedbirler aldığımızı anlattığım bir kitaptı. Özellikle İncirlik Üssü'nün kamuoyunda sanki bir Amerikan üssüymüş gibi algılanıyor olması son derece yanlış bir algıydı. Bunu da yıkabilmek amacıyla İncirlik Üssü bir Türk üssüdür, Hava Kuvvetlerimiz tarafından işletilir; burada Amerikalılar gibi diğer Türkiye'nin izin verdiği ülkeler görev yapar, eğitim tatbikat gibi hususlarda yer alır dedik. Ve buranın Türk üssü algısının kamuoyunda oluşmasını özellikle istediğim için yazdım. Amerikalıların da bize dost gözüküp de arkamızdan neler çevirdiğini kamuoyunun bilmesi ve genç arkadaşlarımızın silahlı kuvvetler için söylemiyorum her platformda görev yapan arkadaşlarımızın bu gibi ortamlarda önce Türk milletinin, Türkiye Cumhuriyeti devletinin menfaatlerini koruyacak şekilde nasıl yaklaşması gerekiyor, neler göz önünde bulundurması gerekiyor ve psikolojik harekat kısmının, harbin nasıl yapılması gerektiğini anlatmaya, aktarmaya çalıştım. Kitabın son bölümünde de sığınmacılar hususu var. Diyebilirim ki Türkiye'de saha araştırmaları ile sığınmacılar konusunu inceleyen, bunu raporlar haline getiren, dokümanlar haline getiren ender kişilerden birisiyimdir. Yani bizzat dolaştım.Yerinde incelemelerde bulundum. Hudut hattına gittim; Gaziantep, Kilis, Hatay keza İran hududunda Van. Bu bölgede sınır geçişleri nasıl oluyor? Neler oluyor? Oradaki şehirlerdeki yapılar nedir? Bunları da İncirlik Ağacı kitabının son kısmına koydum ve böylece ismini İncirlik Ağacı: Sığınmacılar olarak belirlemiş olduğum birinci kitaptı. Diğer kitabım ise Sura Kim Üfledi. Ben Sur operasyonları esnasında orada yaşadıklarımızı mutlaka bizden sonraki nesillere aktarılması gerektiğine inandığım için o günlerde sürekli notlar tutuyordum. Ne oldu? Ne bitti? Nasıl olması gerekiyordu? Yanlışlar nelerdir, doğrular nelerdir? Notları tutuyordum, bir de derlediğim notlar vardı ve bunları bir gün kitap haline getirmeyi hedeflemiştim. Tam artık yeni bir kitap yazmayı hayal ettiğim esnada başlayan bir süreç oldu malumunuz. Bu çağrıyı duyunca benim aklıma dedim ki; hayır, bu kitap sadece hendek operasyonlarını, Sur operasyonlarını anlatmamalı. Daha geride 90’lı yıllarda ve benim 1993 yılından itibaren terörle mücadele döneminde sahada olduğum dönemi de anlatacak şekilde terörle mücadelenin tamamını anlatmam gerekiyor diye düşündüm. Başlayan sürecin aslında birinci açılım diye geçen 2013 ve 2015 hattındaki sürece benzer yapısı ve daha önceki dönemlerde de defalarca tek taraflı ateşkeslerin yapılması; bunları biz sahada yaşıyorduk. Bunu anlatmam gerekir diye düşündüm ve terörle mücadeleden kesitlerin yer aldığı birinci kısmı, sonra Sura Kim Üfledi kitabımda ikinci kısım olarak tamamıyla Sur operasyonları esnasında ne oldu ne bitti, neler yaşandı anlattım. Kitabın son kısmında Sur operasyonları süresince günlük tutan bir teröristin günlüğünü olduğu gibi, hiç kelimesine dokunmadan koydum. Yani o esnada biz teröristle mücadele ediyorken terörist ne düşünüyordu? Neler yaşıyordu? Aklından neler geçiyordu? Hayalleri neydi? Beklentileri neydi? Neye kızmıştı?

SÜRECE KENDİ ŞAHSIM İÇİN KARŞITLIĞIM YOK
Terörsüz Türkiye sürecinden de bahsettiniz. Bu süreç dolayısıyla siz bazı eleştirilerde bulundunuz ve tutuklandınız. Şimdi artık biraz da vakit geçti bunun üzerine. O süreci şu an nasıl değerlendiriyorsunuz?
Terörsüz Türkiye süreci 1984’ten itibaren var. Yani terörün başladığı günden itibaren Türkiye'de terörsüz bir Türkiye için bir mücadele ediliyor. Dolayısıyla bu tanıma şiddetle karşıyım. Şiddetle karşı olmamın sebebi de sanki geçmiş dönemde ortaya kanını, canını, terini akıtan kişilerin yapmış olduğu mücadeleyi boş görmek, bir kenara atmak gibi algılanması. Yeni bir süreçmiş gibi, sanki daha önceki süreçler terörü yaşatmak için vardı. Dolayısıyla o dönemde mücadele edenlere vefasızlık etmemek ve hakkını yememek adına bu dönem için bahsedilen Terörsüz Türkiye süreci tanımını son derece haksız olarak görüyorum. "Bu sürece niye karşısınız, bu sürece karşı olduğunuz için niye cezaevine girdiniz?" diye merak ediliyor. Bu sürece kendi şahsım için bir karşıtlığım yok, siyasi bir yaklaşım içinde bu karşıtlığım yok. Buna karşı olmamın temelinde yatan öncelikle etmiş olduğum askerlik yemini; müteakiben yıllarca terörsüz bir Türkiye için vermiş olduğum mücadelenin sonucunda ve bu sürecin sonunda ne yaşanacağını daha önceki süreçlerde doğru tahmin ettiğim için bu sürecin de nereye gideceğini tahmin etmemdir. Ve o nedenle öncelikle siyasetçilerimizi uyarmak, sonra toplumumuzda bir farkındalık yaratmak için demokratik haklarımı, anayasal fikri ve düşünce özgürlüğümü kullanarak ifade etmeye çalışıyorum. Ha bunları ifade ediyorken herhangi bir suç işlememiş olmama rağmen benim suç işlediğim iddia edilerek bir iki aylık cezaevi sürecim oldu. Onun sonucunda da mahkeme duruşmasında beraat ettim. Çatışma ortamı olmasın, ülkemizde huzur ortamı olsun diye yırtınıyorum. Bugün barış olsun diye süreci destekleyenlerin hepsi sonunda Türkiye'yi felakete götürecek bir süreci savunmakta. Gördüğüm endişeleri dile getirmek de benim en demokratik hakkımdır, onu ifade ediyorum. Çünkü gelecek sizin, daha huzurlu ve yaşanabilir bir Türkiye'de yaşayabilmeniz için uğraşıyoruz. Ve bize bu ülkeyi emanet eden şehitlerimiz, onlara olan vefa duygumuz, onlardan almış olduğumuz emanete sadakatimiz gereği bu mücadeleyi yapıyoruz.

KONUŞULMAYAN EN BÜYÜK SORUN SIĞINMACILAR
Son olarak hem askeri deneyimleriniz hem de sahadaki gözlemleriniz üzerine sorayım. Şu an Türkiye'nin güvenlik politikalarında en çok gözden kaçırılan konu ne? Konuşulmayan meseleler neler?
Bir kere konuşulmayan konu, sığınmacılar konusu. Türkiye bir savaşa girdiği zaman çok basit Türkiye bir savaşa girmez diyorsanız Türk Silahlı Kuvvetleri'nin ne işi var diyeceksiniz. Türk Silahlı Kuvvetleri niye var? Bir savaş durumunda hazırlık olsun diye var. Peki bir savaş durumunda bunca sığınmacı ne olacak? Ne yapacaksınız? Cepheye mi göndereceksiniz? Yoksa siz cepheye gittiğiniz zaman bizleri onlara mı emanet edeceksiniz? Ne olacak o sığınmacılar? Rahat duracaklar mı? Ya bugün bile rahat durmuyorlarken bir cephede bir mücadele veriyorken sizlerin başınıza ne gelecek? İşte bu endişe, bu güvenlik sorunudur. Bunu kimse konuşmuyor. Suriye'den kaçıp Afganistan'dan kaçıp gelmişler, bizim için savaşacaklar; böyle bir şey mümkün değil. Dolayısıyla zaten savaşmaları da mümkün değil. Geride biz ülkeyi kurtarırken onlar sefasını mı sürecek? Seferberlik planları yapılıyor, bu kimsenin planlamasında yer almıyor. Diğer bir konu Suriye, Suriye'de bugün YPG denilen o PKK terör örgütü uzantısı yapı her geçen gün güçleniyor ve bu Amerika Birleşik Devletleri'nin belki son yüzyılının en büyük projesi. En fazla destek verdiği gerek maddi gerek manevi açıdan bir yapı. Bu niye var? Bu İsrail'in tabii ki güvenliği için var. Yapmış olduğu Suriye'deki hazırlıklar zaten bunu gösteriyor. Tünelleri kime karşı yapıyor? IŞİD'e mi yapıyor bu tünelleri? Bizim için yapıyor. Ha Türkiye'ye saldırdığı zaman YPG tabii ki Türkiye'yi, Türk Silahlı Kuvvetleri'ni yenecek güçte olamayacak. İşte o zaman PKK sempatizanları ne yapacaklar? Ülkeyi nasıl karıştıracaklar? İşte o zaman sığınmacılar devreye girdiği zaman ne olacak? Dolayısıyla Suriye'deki YPG Türkiye'nin problemidir, tehdididir. Hiç mi bir teklifiniz, bir öneriniz yok? "Siz olsanız ne yapardınız?" diye sorabiliriz. Evet YPG'yi nasıl bertaraf ederiz biliyor musunuz? O bölgede Türkiye'deki Suriyeli sığınmacıları alırdım, bunları bizim belirlediğimiz uygun yerlere yani Urfa'nın karşısına, Gaziantep'in karşısına yerleştirirdim. O milyonlarca Suriyeliyi oralara yerleştirirsem bölgede o bir kuşak Arap nüfusunun ağırlıklı olduğu bir yapıyı ve demografik yapıyı da bozmamış olacağız, Türkiye için güvenli bir alan oluşturacağız. Şimdi desinler ki Suriyeliler oraya nasıl gidecekler? Suriyeliler oraya gönüllü gidecekler. Bunu nasıl sağlayacağız? Diyeceğiz ki Suriyelilere; sizler de Türkiye'deki bütün vatandaşlarımız gibi eğitimde ve sağlıkta ücretli sisteme tabi olacaksınız, ticaretiniz aynı vergi esaslarında geçerli olacak. Ama siz bizim gösterdiğimiz Suriye'deki yerleşim yerlerine gider yerleşirseniz; atıyorum beş yıl eğitim ücretsiz, sağlık ücretsiz, ticaretlerde şu kolaylıklar ve kazanımlarınız olacak diyeceğiz. İşte gönüllü gidişi böyle sağlarsınız. Böyle olunca hem Suriye'de güvenlik kuşağı oluşturuyorsunuz, hem de Avrupa'yı kurtarmış oluyorsunuz. Çünkü Avrupa'nın gelmesini istemediği o sığınmacıları daha geri hatta çektiğimiz için bu Avrupa'nın da işine yarayacak bir şey. Avrupa bu konuda tabii ki iyi bir dış politika belirlerseniz destek de olur. Bu ülke çok güçlüdür, her türlü belayı bertaraf edecek güce ve akla sahiptir. O yüzden Türk milletinin tamamının düşünceleri, fikirleri değerlidir, kıymetlidir. Onları işte değerlendirip doğru kararlar almamız gerekiyor.





