Varis oluşumunda genetik ve çevresel faktörlerin yanı sıra yaş, obezite, damar kapak yetmezlikleri, kan pıhtılaşması ve bacak kaslarının zayıflaması gibi etkenler rol oynuyor. Sağlıklı kişilerde bacak toplardamarlarında kan akışı aşağıdan yukarıya doğru gerçekleşirken, toplardamar yetmezliğinde kanın ters yönde akması yani “venöz reflü” oluşuyor. Bunun sonucunda damar basıncı yükseliyor ve varisler meydana geliyor.
Varis hastalarında baldırda ağırlık hissi, şişlik, ağrı, ciltte renk değişiklikleri, kaşıntı ve gece krampları gibi şikâyetler görülüyor. Ayrıca estetik kaygılar nedeniyle de hastalar tedavi arayışına girebiliyor. Dr. Demirkol, varis şüphesi olan kişilerin öncelikle bir kalp ve damar cerrahisi uzmanına başvurması gerektiğini vurguluyor.
Tanı sürecinde detaylı anamnez, muayene ve Doppler ultrasonografi kullanılıyor. Bu yöntemlerle damar çapı, kan akış yönü, reflü miktarı ve pıhtı durumu değerlendiriliyor. Tedavi, varislerin boyutuna ve tipine göre belirleniyor; kılcal, orta boy (retiküler) veya büyük varisler için farklı yöntemler uygulanıyor.
Tedavi seçenekleri arasında ilaçlar, varis çorapları, yaşam tarzı değişiklikleri, köpük (skleroterapi) uygulamaları ve cerrahi müdahaleler bulunuyor. Cerrahi yöntemler ise açık, hibrit ve kapalı teknikler olarak uygulanabiliyor. Kapalı cerrahilerde cilt kesisi yapılmadan damar içine gönderilen kateter aracılığıyla ısı enerjisi ile müdahale ediliyor; lazer veya radyo frekans enerjisi kullanılarak damar genişliği gideriliyor ve reflü engelleniyor.
Op. Dr. Demirkol, varis ameliyatı sonrası bir gecelik hastane gözleminin yeterli olduğunu belirterek sağlıklı günler diledi.