Sayın İbrahim Atıcı öncelikle kendinizden ve şirketinizin sektördeki konumundan kısaca bahseder misiniz?
Öncelikle teşekkür ederim bize böyle bir imkan verdiğiniz için. Zagutoğlu hafriyat ve nakliyat limited şirketi olarak kuruldu. Resmi olarak 1993 yılında kurulan bir firmayız. Ondan öncesinde de adi ortaklıklar var. Babalarımız, amcalarımızın ortak kurduğu ve bize kalan aile şirketiyiz. Çocuklarımla birlikte çalışıyoruz. Çocuklarım mimar, mühendis, okullarını bitirip geldiler. Halen daha okuyanlar da var. Dört tane oğlumla beraber aynı şirket olarak faaliyet gösteriyoruz. Bir oğlum inşaat mühendisi o hafriyat grubumuzla ilgileniyor, yönetiyor. Diğer oğlumuz mimar, inşaat grubumuzu yönetiyor. Ben de hepsinin başında yönetim kurulu başkanı olarak faaliyetlerimize devam ediyoruz. Proje grubumuz, lojistik gurubumuz, inşaat gurubumuz var, çeşitli dallarda faaliyet gösteren bir şirketiz. Hafriyat gurubunda Eskişehir'de ilk üç firmanın içerisinde sayılacak bir firmayız. İnşaat alanında da faaliyetlerimiz mevcut. Senede 50-100 daire arasında daire yapıp satıyoruz. Yap-sat yapan bir firmayız. Çok taahhüt işlerine girmiyoruz, resmi işimiz yok. Resmi olarak herhangi bir devlet ihalesine girmiyoruz, özel çalışıyoruz. Resmi olarak yaptığımız birkaç tane işimiz var. Organize Sanayi Bölgesi’ndeki müze inşaatı, çok amaçlı salon, fitness salonu gibi. Diyanet Vakfına da cami ve eğitim binası haricinde bizim taahhüt işimiz de yok.
TOPRAK ÇOK DEĞERLİ BİR NİMET
Öncelikle inşaat denildiğinde gözden kaçan ama en önemli sorun hafriyat, söküm ve yıkım işleri geliyor. Hafriyat ve yıkım işleri ile ilgili en önemli sorun nedir?
Hafriyat denilince tabii iş makineleriyle yüklenip kamyonlarla taşınma işi. Yıkım işi, ayrı bir iş. Yıkımla ilgili daha yeni yeni son 2 sene içerisinde kurumsal firmalar oluşmaya başladı, onlara da lisanslar veriliyor. Hafriyatta belediyelerin gözetiminde, büyük şehirlerde özellikle diğer şehirlerde de mücavir alanı dışında. Çevre ve Şehircilik Müdürlükleri’nin mücavir alanı içinde de belediyelerin güdümünde yapılan faaliyetler bunlar. Hafriyat çok yönlü bir iş. Hem molozun yıkımı, molozların taşınması, hem toprağın taşınması kazı toprağıyla molozların bir araya getirilmemesi, döküm yerinde çünkü toprak çok değerli bir nimet. Bin yılda toprak oluşuyor, onu molozla karıştırıp heder etmemek gerekiyor. Ayrıca molozu peyzajda kullanabileceğimiz, bahçede kullanabileceğimiz veya ıslah edilecek alanlarda kullanılmak üzere ayrı bir yere depolanıyor. Belediyeler onlara yer gösteriyorlar. Oraya ücreti mukabilinde döküyoruz. Molozlarda mümkün olduğunca yönetmelikler çerçevesinde geri dönüşüme yönelik faaliyetler yapıyoruz, onları da makinelerden geçirerek, kırarak altyapı dolgularında kullanmak üzere çalışmalarımıza devam ediyoruz.
YAPI STOKUMUZ SAĞLAM DEĞİL
Son yaşadığımız depremlerde binalarımızın sağlam olmadığınıgördük. Aynı ölçekte başka ülkelerde yaşanılan depremlerde bu kadar yıkımın, bu kadar insanın ölmediği ve maddi manevi bir sürü zararın olmadığını görüyoruz. Bizdeki yapılaşma, yapı stokunun kurallar çerçevesinde yapılmadığı, eksik kaldığı ve bu yapıları yenilemediğimiz şehirlerden bir tanesi de Eskişehir. Bugün Allah korusun aynı deprem Eskişehir'de olsa ana arterlerimizin hiçbirine girilemeyecek vaziyette. Çünkü ekonomik ömrünü doldurmuş, dünya kadar bina var. Bunların acilen devlet, belediye, sigorta şirketi ve malikler iş birliğiyle yıkılmadan, daha çok zarar görmeden yani içindeki eşyasıyla, insanıyla otoparkındaki arabasıyla, diğer hasar verilecek altyapısıyla zarar görmeden muhakkak bunların en kısa zamanda tekrardan yenilenmesi gerekiyor. Çünkü biz bunu 1999 depreminde de yaşadık, 1999 depreminden sonra birtakım yönetmelikler değişti. Zemin etüdü yapmaya başladık, zeminin iyi olmadığı yerlerde zemin iyileştirilmesi yapıldı, onun üzerine binalar yapıldı. Ama 1999 depreminden önce yapılmış binaların şu anda çok katlı, sekizer katlı işte ana arterlerimizde aklımıza gelen bütün caddelerde böyle binaların çok olduğu ve insanların yarıdan fazlasının bu binalarda yaşadığını düşünürsek. Allah korusun böyle bir deprem olduğunda devlet hem o binaları yenileyecek hem o binaların içerisindeki eşyaları yenileyecek. Ayrıca can kayıplarımız olacak. Sigorta şirketleri de bunları karşılayacak.
PAYDAŞLAR TAŞIN ALTINA ELİNİ KOYMALI
Hal böyleyken bizim başımıza böyle bir şey gelmeden yarın da olabilir deprem ama başımıza gelmeden bu saydığım paydaşlar taşın altına elini sokarak, bu bina stoklarının muhakkak yenilenmesi gerekiyor. Burada da hafriyat grubu olarak bizim bunların binayı yaparken nasıl titiz davranılıyorsa, hangi sırayla yapılıyorsa betonu atılıyor, üzerine sıvası yapılıyor, tesisatı yapılıyor, üstüne kaplamaları yapılıyor. Bunların tersten de aynı şekilde soyarak nizami bir şekilde molozu birbirine karıştırmadan geri dönüşümde kullanılabilecek şekilde plastiğini bir tarafa, demirini bir tarafa, betonunu kırarak bir tarafa, ahşabını başka bir tarafa böyle titizlikle soyarak yapmamız gerekiyor. Bu konularda da hem merkezi idarenin hem belediyelerin çok önemli mesafeler alması lazım. Çünkü buna hazır olamazsak yarın başımıza böyle bir şey geldiği zaman o enkazın hepsini hem atıyoruz geri dönüşümde kullanamıyoruz hem bir sürü modelli modelsiz araç sokakta duruyor, evin altında otoparkta duruyor, onlar da heder oluyor. Bu bir milli kayıp. Bu kayba düşmeden önce gerekli çalışmaların gündeme alınması lazım. Onar yıllık dilimler halinde 1970-1980 arası, 1980-1990 arası, 1990-2000 arası gibi bölmelerle bu bina stoklarının yenilenmesi gerekiyor. Yenilenmediği takdirde faturası çok acı oluyor. Burada da hafriyat grubu olarak, yıkım ekibi olarak bir takım altyapıların da eksikliği var, bu sorunların merkezi iktidar ve belediyeler tarafından acilen giderilmesi gerekiyor. Bir şey daha ilave etmek istiyorum; Şu anda bizim en çok para harcadığımız şey akaryakıt, çok pahalı. Döküm yeri olarak da şehrin 30 kilometre dışında. Bazı yerlerde 50 kilometre mesafede yere taşıyoruz bu molozları. Halbuki şehrin dört bir tarafında böyle yerler açılsa 60 kilometre değil de 10’ar kilometreye taşısak burada egzozdan bu paranın çıkmasına da engel olmuş oluruz. Dövizi tutamıyoruz, dövizle alıyoruz petrolü böyle olunca da döküm yerlerine mesafe uzun olunca da çok para harcıyoruz. Aslında bu maliyeti dörtte bire de indirebilecek birtakım tedbirler alınması lazım. Burada da yine demin söylediğim gibi belediyelerin de merkezi iktidarın da birlikte hareket ederek, ülke sorunu olduğu için bu sorunun politik malzeme yapılmadan bir an evvel çözülmesi gerekiyor. Şehrin doğusunda batısında, kuzeyinde, güneyinde birer geri dönüşüm merkezi, toprak depolama alanları konulup 60 kilometreye toprak götürüp getirmek yerine 10 kilometre içerisinde bu işleri çözebiliriz. Bunu da biz belediye ve merkezi iktidardan bekliyoruz.
TOKİ BELEDİYEYE, BELEDİYE TOKİ'YE BIRAKIYOR
İnşaat sektörünün yerel yönetimler ile arasında var olan sorunların çözümü için atılması gereken adımlar nelerdir?
En büyük sorunumuz ruhsat. Ruhsatı almak için çok zaman harcıyoruz. İnşaat yapmak çok kolay. Yeri geldiği zaman kalıbı çift kalıp yaparsın, yedi günde bir beton atarak veya tünel kalıp kullanarak çok hızlı bir şekilde kaliteli inşaat yapabiliyorsunuz. Ama prosedür o kadar zor ki haritacıya git, haritacı yerini belirlesin, kadastro çalışmalarında eksikler olabiliyor. Yani herkes yerinde durmuyor. Şimdi belediyedeki kadastro ve tapudaki kadastro aynı yerde değil. Gerekli düzenlemelerin bir an evvel yapılması lazım. Çalışmalar yapılıyor ama net değil. Ruhsat almak için 3-4 ay bekliyorsun. Merkezi iktidar hem her şeyi elinde tutmaya çalışıyor, ruhsat Şehircilik Bakanlığı’nda genel müdürlükte yazılıyor, onlar imzalıyorlar. Beton döküyorsun, betona çip takılmış, inceleniliyor falan. Yapı denetim firmaları burada biraz yetersiz kalıyorlar. Kontrollerde ciddi çalışmalar yapamıyorlar. Yeni mühendislerle çalışmak zorunda kalıyorlar. Çözüme belki ekonomik olarak bakıyorlar. Onların da birtakım sorunları vardır. Ama hangi inşaatı, hangi firmanın denetleyeceği metrekare cinsine bakarak sırayla merkezden belirleniyor. Oradaki insanlar yeni ve tecrübesiz mühendis diyelim çalışma yaptıkları işlerden tam verim alamıyoruz. Belediyeler burada ruhsat incelemeye giriyor, incelemede çok zaman kaybediyoruz. Bir çap alıp ruhsata bağlayıncaya kadargeçen süreç içerisinde meslek odaları, mimarlar odası, inşaat mühendisleri odası, makine mühendisleri odası, yapı denetim firmasındaki mühendisler inceleyecek. Onlar götürecekler, belediyedeki aynı mühendisler onları inceleyecek. Bir ruhsat yazım aşamasına gelecek, ruhsatı alacağız ve yola devam edeceğiz. İnşaatı biz 4 ayda yapıp bitiriyoruz. Belki 5-6 ay sürüyor ince işiyle beraber. Ondan sonra tekrar iskan süreci de 4-5 ay sürüyor. O gelecek bakacak, öteki zamanlama. İşi yaparken biraz daha kolaylaştırmak adına belediyelerden özellikle Çevre Bakanlığından bu işlerin biraz daha hızlı yapılması konusunda tedbirlerin alınması lazım. Eğer inşaat sektörü durursa pilot sektör bir sürü sektörü etkileyecek bir pozisyon oluyor. İster istemez ülke olarak hepimiz kaybediyoruz. Eskişehir'de şu anda 2 tane hafriyat döküm alanı var. Yönetmelik der ki belediyeler döküm yerlerini açarlar, açtırırlar. Kendileri işletebilir başkalarının işletmesini ruhsata bağlayıp denetleyebilir. Her şey Büyükşehir Belediyesi’nin gözetiminde olup gidiyor. Şu anda bir tane toprak döküm alanımız var, bir tane de moloz döküm alanımız var. Bu alanlar yeterli değil. Eskişehir'in dört bir tarafında bunlar olursa ekonomik olarak hepimiz bu nihayet net daireyi satın alan ödüyor bunu. Hafriyatı buraya değil de Gebze'ye götürsek para benden çıkmayacak, daire fiyatına yansıyacak. Daireyi satın alan ödeyecek bunu. Burada şöyle bir kaybımız olacak, o para egzozdan çıkacak, havayı kirleteceğiz ve bize bir faydası olmayacak. Mümkün olduğunca döküm alanları en yakın yerlerde olmalı. Terk edilmiş ocak, madeni alınmış ocak, mıcır ocağı, kum ocağı veya ıslah edilecek alanlar var bunları değerlendirebilirler. Tamamen kayalık zemin üzerine bir metre yüksekliğinde toprağı döşeyip serip düzeltilse, ağaçlandırılsa geleceğe yönelik bir orman arazisi, devletin arazileri. Burada belediye ve Çevre İl Müdürlüğü koordineli çalışamadıklarından, Milli Emlak arazilerini kullanamadıklarından dolayı belediyelerin birtakım yazışmalar, çizişmeler, siyasi bakışlar bunlardan kaynaklanan bir sürü olumsuz şeyler var. Ama hepsi yansıyor. Biz Eskişehir ortak paydasında bazı şeyleri aşamadık, bu sorunları hep yaşadık. İnşallah bundan sonraki dönemlerde aşarız diye dua ediyorum. Kentsel dönüşüm olarak aynı şekilde TOKİ'nin belediyelerle şu anda yetki kargaşası içerisinde olduğu Karapınar, Huzur, Erenköy millet orada TOKİ gelecek diye bekliyor. TOKİ bir şey yapmıyor. TOKİ belediyeye bırakıyor, belediye TOKİ'ye bırakıyor. Orada aynı siyasi görüşten olmadıklarından dolayı bir sürü sorun oluşuyor. Bu sorunların çözülmesi için de önümüzdeki dönemlerde uyumlu bir çalışma olması gerekiyor. Burada önemli olan sorunu çözmek, sorunu çözmek yönünde herkes elini taşın altına koyarsa sorun çözülür diye düşünüyorum.
Sayın Atıcı verdiğiniz bilgiler için çok teşekkür ediyoruz.