Çifteler'in ve bulunduğu bölgenin en önemli su kaynaklarından biri olan Sakaryabaşı son yıllarda oluşan kuraklık nedeniyle kuruma noktasına geldi. Sakaryabaşı ile ilgili son gelişmeler nelerdir?
Bugün DSİ Müdürümüzle de görüştük. Türkiye’nin en kurak illerinden biri hâline gelen Eskişehir, Bilecik ve Uşak gibi çevre illerle birlikte son yılların en ciddi kuraklığını yaşıyor. Sakaryabaşı’ndaki suyun Eskişehir’e getirilmesine yönelik geçmişte bazı istimlak çalışmaları yapılmış olsa da, bu sürecin kısa vadede sonuç vermesi mümkün görünmüyor. Proje ilk gündeme geldiğinde o dönemin şartlarında faydalı olabileceği düşünülse de, bugün gelinen noktada teknik olarak bu suyun Eskişehir’e ulaştırılmasının uygulanabilir bir çözüm olmadığı kanaatindeyim. Üstelik kuraklık sadece Eskişehir merkezinde değil, Sakaryabaşı dâhil tüm bölgede etkili. Dolayısıyla oradaki suyun Eskişehir’e getirilmesi, mevcut şartlarda kente kayda değer bir katkı sunacak gibi görünmüyor. Bu nedenle, kısa vadede gerçekleşme ihtimalini de oldukça düşük görüyorum.
Aslında bu çalışmalar yıllar önce başlamış. Ancak bu iş “bugün-yarın” çözülecek bir mesele değil, oldukça uzun bir süreç. İstimlaklar var, suyun bölgeden getirilmesi meselesi var. Kamulaştırmalar için bir ihale yapılmış ama henüz inşaat ihalesi söz konusu değil. Hatta belki yeni bir fizibilite çalışması yapılması da gerekebilir. Benim bildiğim bu ve açıkçası bugünden yarına oradan bir fayda sağlamak mümkün değil.
Ne kadar sürede yapılır, şu an için fizibl midir, bunların yeniden değerlendirilmesi lazım. Üstelik oradaki suyun Eskişehir için tek başına bir çözüm olma ihtimali yok. Çünkü kuraklık sadece Eskişehir merkezinde değil, Sakaryabaşı bölgesinde de var. Yani “Eskişehir’de su yok ama orada var, getirince bütün kente yetecek” gibi bir durum söz konusu değil. Belki yıllar önce proje hayata geçirilseydi faydalı olabilirdi ama bugün şartlar farklı.
Nitekim DSİ Müdürlüğü’yle demin bu konuyu konuştuk, gerekirse tekrar sorarız. Ancak gördüğüm kadarıyla mesele tamamen siyasallaşmış. Teknik değerlendirmeler, uzman görüşleri yerine herkes siyasi açıklamalar yapıyor. Bana göre bugün için o suyun Eskişehir’e gelmesi değil, zaten gelmesi de oldukça zor görünüyor.
“SAKARYABAŞI SUYU’NUN ESKİŞEHİR’E GELMESİ ZOR”
Gürhan Bey "Çalışmaları başlattık" dedi ama…
Gürhan Bey “Çalışmaları başlattık” dedi ama aslında bu çalışmalar yıllar önce başlamış. Ancak bu iş “bugün-yarın” çözülecek bir mesele değil, oldukça uzun bir süreç. İstimlaklar var, suyun bölgeden getirilmesi meselesi var. Kamulaştırmalar için bir ihale yapılmış ama henüz inşaat ihalesi söz konusu değil. Hatta belki yeni bir fizibilite çalışması yapılması da gerekebilir. Benim bildiğim bu ve açıkçası bugünden yarına oradan bir fayda sağlamak mümkün değil.
Ne kadar sürede yapılır, şu an için fizibl midir, bunların yeniden değerlendirilmesi lazım. Üstelik oradaki suyun Eskişehir için tek başına bir çözüm olma ihtimali yok. Çünkü kuraklık sadece Eskişehir merkezinde değil, Sakaryabaşı bölgesinde de var. Yani “Eskişehir’de su yok ama orada var, getirince bütün kente yetecek” gibi bir durum söz konusu değil. Belki yıllar önce proje hayata geçirilseydi faydalı olabilirdi ama bugün şartlar farklı.
Nitekim DSİ Müdürlüğü’yle demin bu konuyu konuştuk, gerekirse tekrar sorarız. Ancak gördüğüm kadarıyla mesele tamamen siyasallaşmış. Teknik değerlendirmeler, uzman görüşleri yerine herkes siyasi açıklamalar yapıyor. Bana göre bugün için o suyun Eskişehir’e gelmesi değil, zaten gelmesi de oldukça zor görünüyor.
“ESKİŞEHİR’E FAYDALI İŞLER YAPILSIN, BİZ KATKI VERMEYE HAZIRIZ”
Vekilim, Kurtuluş Pazar Yeri işi AK Partili ve CHP’li isimlerin ortak aklıyla çözüldü biliyorsunuz. Siz nasıl bakıyorsunuz bu iş birliğine?
Biz, hem il başkanımız, hem milletvekillerimiz, hem de ben; Eskişehir’in önünü açacak ve burada yaşayanların hayatını kolaylaştıracak her projeye destek veriyoruz.
Aslında kapalı pazar yerinin, yapım anlaşması yapılmadan yıkılması çok büyük bir hataydı. Alelacele yıkım kararıyla esnaf yıllarca mağdur edildi. Önce bakanlıkla yapım anlaşması yapılmalı, ardından yıkıma gidilmeliydi. Hatta küçük bir deprem güçlendirmesiyle orası hiç yıkılmadan kullanılabilirdi. Bugün de görüyoruz ki, o dönemde güçlendirme çalışması yapılsaydı, esnafın yerinden çıkmasına gerek kalmazdı. Ama maalesef o günlerde hızlı bir karar alınarak pazar yeri yıkıldı.
Yıkımın ardından mülkiyet bakanlığa geçti. Sonrasında yapım konusunda mutabakat sağlandı. Belediye Başkanı Ayşe Hanım da Bakanımızla Ankara’da görüşerek sürecin önünü açtı. Bundan sonrası için de net tavrımız şudur: Eskişehir’in refahını artıracak her projeye biz destek veririz. Hiçbir zaman önünü kapatmayız.
Dolayısıyla artık şu söylemin geçerliliği kalmadı: “CHP’li belediyeler bir şey yapacaktı, AK Parti engel oldu.” Hayır, biz engel değiliz. Yeter ki Eskişehir’e faydalı işler yapılsın; biz katkı vermeye her zaman hazırız.
“HERKES SİYASİ BİR RANT PEŞİNDE KOŞUYOR”
Küçük Sanayi Sitesi sorunu da uzlaşı kültürü ile çözülebilir mi?
Aslında her iş çözülebilir. Ancak meseleye siyasi bakıldığı için işler zorlaşıyor ve herkes bir siyasi rant peşinde oluyor. Özellikle CHP’li belediyeler, yapılan her işten siyasi rant elde etmeye çalışıyor. Oysa bu yaklaşım olmasa, her sorun rahatlıkla çözülebilir.
“DUBALAR NE BİR AKLIN ÜRÜNÜ NE MÜHENDİSLİK HESABI”
Büyükşehir Belediyesi trafik sorununun çözümü için her yere dubalar yerleştirdi. Görmüşsünüzdür. Siz nasıl bakıyorsunuz bu duruma?
Eskişehir’de trafik sorununa dair belediye başkan adaylığım döneminde birçok proje açıklamıştım. Bu mesele, katlı kavşaklar olmadan çözülemez; mutlaka katlı kavşaklara ihtiyaç var. Örneğin Atatürk Caddesi’ni Odunpazarı’na bağlayan kavşak… Bizim projelerimizde de vardı ve lansmanda göstermiştik. Atatürk Caddesi’nden gelen bir araç, bir yöne dönünce Odunpazarı’na, diğer yöne dönünce Hasan Polatkan Bulvarı’na gidiyor. Orada katlı kavşak yapılmadan trafiğin çözülme ihtimali kesinlikle yok.
Bugün uygulanan yöntemler —örneğin dubalar— ne bir aklın ürünü ne de mühendislik hesabıdır. Bu şekilde bu sorun çözülmez. Hafta sonu da sahada gördüm; şehir trafiği gerçekten çok kötüydü. Çözüm nettir: Katlı kavşaklar yapılacak. Onlar olmadan Eskişehir’in trafik sorununu çözmek mümkün değildir.
“İL BAŞKANIYLA ARAMIZDA HİÇBİR SORUN YOK”
AK Parti içerisinde uyuşmazlıkların olduğu söyleniyor. Özellikle AK Parti İl Başkanı Gürhan Albayrak ile aranızın biraz açık olduğu konuşuluyor, doğru mu bu iddialar?
AK Parti’de bir il başkanıyla bir milletvekilinin arasının açık olması zaten söz konusu olamaz. Ben MKYK üyesi bir milletvekiliyim, o da il başkanımız; herkesin kendine ait bir görevi var. Aramızda ne bir sorun ne de bir görüş ayrılığı var. Ancak partimizde geçmişten beri böyle bir algı oluşmuş; sanki vekiller sürekli kavga ediyormuş gibi… Oysa gerçek böyle değil. Nitekim dün hep birlikte bir düğündeydik, orada da görüldü ki aramızda hiçbir problem yok.
“MÜSLÜMAN MAHALLESİNDE SALYANGOZ SATILMAZ”
Geçtiğimiz aylarda Danışma Meclisi'nde “CHP seviciler” ifadesini kullanmıştınız ve çok alkış almıştı. O da çok merak ediliyor, kime söylediniz diye?
Benim sözlerim genel bir değerlendirmeydi. “Müslüman mahallesinde salyangoz satılmaz” misali; CHP seçmeninden oy almak için özel bir çaba harcamaya gerek yok. Bizim asıl yapmamız gereken, AK Parti’ye geçmişte oy vermiş ve bizim temsil ettiğimiz insanlara sahip çıkmaktır. Vurgulamak istediğim budur.
Yani sözlerim Ahmet’e ya da Mehmet’e yönelik değildi. Genel olarak Eskişehir’de partimiz içinde bir “CHP seviciliği” anlayışı var. Oysa herkesin kendi tabanına, mahallelerine ve mahalle teşkilatlarına odaklanması gerekir. Ben de bunu dile getirdim.
Nitekim Danışma Meclisi’nde bu sözlerim ilgi gördüyse, demek ki partililerimizin bir kısmı da aynı sıkıntıyı hissediyor. Dolayısıyla sözlerim ne il başkanına ne de bir başka kişiye yönelikti; tamamen genel bir değerlendirmeydi.
“SORULARA YANIT VERSİN”
Büyükşehir Belediye Başkanı Yılmaz Büyükerşen’in sahip olduğu vakıflara kayyum atanmasıyla ilgili ne düşünüyorsunuz?
Bu konuyu daha önce de dile getirmiştim. Yılmaz Büyükerşen ve ailesinin sahip olduğu vakıfların mal varlıkları aslında üniversiteye aittir. Küçük bedeller gösterilerek ve gelirler manipüle edilerek üniversiteye ait mülkler ve okullar, bir şekilde Büyükerşen’in şahsi vakıflarına aktarılmıştır. Bu noktada daha önce de bir çağrıda bulunmuştum: Yılmaz Büyükerşen’e yakışan, hem Alanya’daki beş yıldızlı oteli hem de haksız şekilde kendi vakıflarına devredilen Çağdaş Okulları’nı asli sahibi olan Anadolu Üniversitesi’ne geri vermektir. Hatta kendisi isterse mahkemeye gidip bu malları üniversiteye iade etmek istediğini beyan edebilir. Böyle bir adım atarsa tüm Eskişehir halkı da kendisine müteşekkir olur.
Son dönemlerde vatandaşlarımızdan farklı şikâyetler geliyor. Örneğin Eskişehir’deki Balmumu Müzesi konusunda. Vatandaşlarımızın bize yönelttiği soru şu: Balmumu Müzesi yapılırken kaynak belediyeden mi aktarıldı? Bugün müzenin gelirleri belediyeye mi gidiyor, yoksa Yılmaz Büyükerşen’in şahsına mı aktarılıyor? Bir vatandaşımız misafirleriyle müzeyi ziyaret ettiğinde, ödedikleri ücretin makbuzunda bunun net bir şekilde belirtilmediğini gördük.
Dolayısıyla soruyorum: Belediyenin imkânlarıyla yapılan Balmumu Müzesi’nin gelirleri şu an belediye bütçesine mi giriyor, yoksa Büyükerşen’in şahsi hesabına mı gidiyor? Bu sorulara kamuoyu önünde açık ve net bir yanıt verilmesi gerekiyor.
“CHP ESKİŞEHİR’DE DE OLMADIK REZİLLİK KALMADI”
CHP kongre sürecine girdi. Takip ediyor musunuz bilmiyorum ama kavgalı geçiyor. Bu konuda neler söylersiniz?
CHP’de — bu İstanbul teşkilatında da gördük — seçim kazanmak için, özellikle teşkilat içi seçimlerde, ilçe başkanlıklarında, mahalle başkanlıklarında her türlü olayı, her türlü şeyi mübah görüyorlar.
Seçim kazanmak için... İşte dün, bir evvelsi gün medyada çıktı. Her teşkilat üyesine para veriyorlar. İstanbul’da da vermişler: bin beş yüz dolar, yüz elli bin lira, iki yüz bin lira… Eskişehir’de de olmayan rezillik kalmadı. Ne adam dövmedikleri kaldı, ne tehdit etmedikleri kaldı, ne para vermedikleri kaldı... Her şeyi yapmışlar. CHP gibi bir siyasi partide seçim kazanmak için “her yol mubahtır” anlayışı bana göre çok yanlış. Ama bu, Özgür Özel ve Ekrem İmamoğlu’nun genel başkanlık seçiminden itibaren CHP’de bir alışkanlık hâline geldi. Her türlü seçimi kazanmak için kavga var, tehdit var, rüşvet var… Her şey var. Bu Eskişehir’e de sirayet etti. Herkes gördü bunu, bizler de gördük.
Bizim partimizde asla böyle şeyler olmaz. Çünkü bizim partimiz bir lider partisidir. Ve liderimizin bize çizdiği yolda biz yolumuza bakarız. Bu şekilde, demokraside tam bir demokrasi ortamı da sağlanamıyor. Çünkü bu tür seçimlerde, bu rüşvet, bu tehdit ve şiddet; demokrasi ortamını da yok ediyor. Çünkü özgür iradeye… Adamı sen darp edersen, özgür iradesine saygı göstermemiş oluyorsun. Veya birine para teklif ederken, oyu için, onun özgür iradesini serbest bırakmıyorsun.
O zaman ne oluyor? Hak etmeyen kişiler belli yerlere geliyor. O da liyakatsizliği doğuruyor.
Ancak CHP’de bunlar çok. Özellikle Özgür Özel’in genel başkanlık seçiminde yaşanan olaylardan sonra, bunlar CHP’de normalleşti. Onun için Eskişehir’de de böyle bir durum var. Ve Eskişehir’de CHP’li olup da şu anki Eskişehir CHP yönetimine çok büyük hakaret edenler de var. “Bizi dışarıda bıraktılar. Biz yıllarca CHP’ye, Eskişehir’de emek verdik.” diyenler var. Bunların içinde eski milletvekilleri var, eski partililer var, eski belediye yöneticileri var… Onlar da CHP’li. Eski CHP’liler de bu durumdan çok rahatsız diyebilirim.
“AHMET ATAÇ, TERMAL TURİZM TESİSİ İÇİN “ÖNÜNÜ AÇABİLİR MİYİZ DEDİ”
CHP İstanbul İl Başkanlığı’na atanan kayyum süreci hakkında neler söylersiniz? Eskişehir'e de yansıması olur mu bu kayyumun?
CHP’de — bunu İstanbul teşkilatında da gördük — seçim kazanmak için, özellikle teşkilat içi seçimlerde, ilçe ve mahalle başkanlıklarında her türlü yol mübah sayılıyor. Medyaya da yansıdı; teşkilat üyelerine para dağıtıldığına dair iddialar var. İstanbul’da bin beş yüz dolar, yüz elli bin, iki yüz bin lira gibi rakamlar telaffuz edildi. Eskişehir’de de benzer rezillikler yaşandı. Dövülmedik adam, tehdit edilmedik kişi, para teklif edilmedik üye kalmadı. Yani CHP’de seçim kazanmak için “her yol mubahtır” anlayışı hâkim.
Bu durum, aslında Özgür Özel ve Ekrem İmamoğlu’nun genel başkanlık seçiminden itibaren CHP’de alışkanlık hâline geldi. O günden beri her türlü seçimde kavga, tehdit, rüşvet devreye giriyor. Bu anlayış Eskişehir’e de sirayet etmiş durumda. Hepimiz bunu gördük.
Bizim partimizde ise böyle şeyler olmaz. Çünkü AK Parti bir lider partisidir ve biz, liderimizin çizdiği yolda yürürüz. Demokrasi de ancak bu şekilde gerçek anlamda yaşatılabilir. Oysa CHP’deki bu yöntemler, demokrasi ortamını yok ediyor. Çünkü birini tehdit etmek, darp etmek ya da oy karşılığında para teklif etmek, o kişinin özgür iradesine saygı göstermemektir. Bu da sonuçta liyakatsizliği beraberinde getiriyor; hak etmeyen kişiler belli makamlara geliyor.
Özellikle Özgür Özel’in genel başkanlık seçiminde yaşanan olaylardan sonra bu tür yöntemler CHP’de normalleşti. Nitekim bugün Eskişehir’de de birçok CHP’li mevcut yönetimden büyük rahatsızlık duyuyor. “Yıllarca bu partiye emek verdik, ama bizi dışarıda bıraktılar” diyenler var. İçlerinde eski milletvekilleri, eski belediye yöneticileri, uzun yıllar partide görev almış isimler de bulunuyor. Yani sadece biz değil, bizzat eski CHP’liler de bu durumdan ciddi anlamda şikâyetçi.
Şimdi, Gürsel Tekin bir kayyum değil; çağrı heyetinin üyesi. Adına “kayyum” deniyor ama hukuken bir kayyum değil. Bu hukuki süreçte CHP Genel Başkanı’nın ve CHP’lilerin neden bu kadar rahatsız olduklarını, neden AK Parti’ye ve liderimize bu kadar hakaret ettiklerini anlamış değilim. Cumhurbaşkanımızın da ifade ettiği gibi ortada bir kongre var. Davacı da CHP’liler, davalı da CHP’liler. “Rüşvet verdim”, “Aldım”, “İtirafçıyım” diyenlerin tamamı yine CHP’li.
Peki, biz bunun neresindeyiz? Bu tamamen CHP’nin kendi içindeki güç mücadelesi, bir iç kavgası. AK Parti’nin hiçbir dahli yok. Şöyle düşünelim: Eğer CHP delegeleri kongreyi mahkemeye taşımamış olsaydı, bugün bu dava hiç açılmayacak ve hiçbir sorun yaşanmayacaktı. Veya Ekrem İmamoğlu rüşvet almamış olsaydı, hâlâ Büyükşehir Belediye Başkanlığı görevini sürdürüyor olacaktı. Ama rüşveti veren de alan da, itirafçı olan da CHP’liler. Mahkeme bu durumda ne yapsın? Davayı yok mu saysın?
Benim gördüğüm tablo şu: Bu, tamamen CHP’nin iç hesaplaşmasıdır. Biz işimize bakıyoruz. Bizim derdimiz, nasıl hizmet ederiz, vatandaşımıza nasıl fayda sağlarız, bunlardır. CHP ise “ben en büyük muhalefet partisiyim” diyor ama ekonomi için, emekliler için, ihracat için, eğitim için, madenler ya da dış ticaret açığı için tek bir şey söylemiyor. Sadece kendi iç kavgalarıyla uğraşıyorlar. Bugün gündemleri Kılıçdaroğlu geri gelecek mi, Gürsel Tekin çağrı heyetinde mi olacak… Oysa Gürsel Tekin, yıllardır televizyonlarda AK Parti’yi en çok eleştiren isimlerden biri. Üç dönem CHP milletvekilliği yapmış bir CHP’li.
Dolayısıyla burada AK Parti’nin en küçük bir dahli yok. Zaten işin aslı ortada: “Rüşvet alırken bize mi sordunuz? İtirafçıyı partiden atmazken bize mi sordunuz? Şimdi niye bize çemkiriyorsunuz?” diyen yine CHP’liler. Ama kamuoyuna verilmek istenen algı şu: “Pür-i pak CHP, AK Parti bunları engellemek için harekete geçti.” Bu, yıllardır Eskişehir’de de söylenen aynı söylem: “AK Parti yatırımlarımızı engelliyor.” Oysa gerçek böyle değil.
Bizim tavrımız net: Hiçbir şeyi engellemiyoruz, tam tersine katkı veriyoruz. Örneğin bugün ERİAD Başkanı buradaydı. Ahmet Ataç, termal turizm tesisi için “Önünü açabilir miyiz?” dedi. Hemen “Başkanım, yeter ki siz yapın,” dedik. Diğer vekillerle birlikte Turizm Bakanlığı’na gittik, ihaleyi çıkardık ve yatırım başladı. Yani isteyen herkesin önünü açıyoruz.
Sonuç olarak CHP’nin iç hesaplaşmaları tamamen kendi meseleleridir, bizi ilgilendirmez. Bizim gündemimiz hizmettir, vatandaşımıza fayda sağlamaktır.
“YURT KONUSUNA ÇOK ÖNEM VERİYORUM”
Geçtiğimiz günlerde öğrenci yurtlarını ziyaret ettiniz. Son durum hakkında bilgi alabilir miyiz?
Ben yurt konusuna özellikle önem veriyorum. Çünkü Eskişehir bir öğrenci şehri ve böyle bir şehirde devletin sunduğu bu hizmet gerçekten çok kıymetli. Bir öğrenci “okuyacağım” diyorsa, aylık sadece 850 TL karşılığında iki öğün yemek, sınırsız internet ve dört kişilik odada barınma imkânı buluyor. Bu, gerçekten büyük bir hizmet.
Ancak böylesine önemli bir hizmete rağmen sosyal medyada iftiralar dolaşıyor: “Üniversiteyi kazandık ama yurtlar dolu, kalacak yerimiz yok.” Oysa şu an Eskişehir’de 18 bin kişilik kapasiteye sahip yurtlarımızda 1.300 boş kontenjan bulunuyor. Yani yurtta kalmak isteyen her öğrenciyi yerleştirebiliyoruz. “Yerleşemedim” diyen varsa, buyursun gelsin.
Türkiye genelinde de durum aynı. Toplamda 1 milyon yatak kapasitesi var. Devlete maliyeti öğrenci başına yaklaşık 12 bin TL, öğrenciden alınan ücret ise sadece 850 TL. Yani devlet her öğrenci için aylık 11.500 TL sübvansiyon sağlıyor. Bunu bir milyon öğrenciyle çarptığınızda milyarlarca liralık bir destekten bahsediyoruz. Ayrıca öğrencilere 3.000 TL karşılıksız burs da veriliyor. Aileden küçük bir destekle öğrenciler rahatlıkla geçinebiliyor.
Bir diğer önemli nokta da şu: Eskişehir’de hâlâ boş kalan 1.300 kişilik kapasitenin dolması çok önemli. Çünkü öğrenciler yurtta kalmak yerine eve çıktığında, bu durum şehirdeki kira fiyatlarını ciddi şekilde yükseltiyor. Oysa yurtlarımız hem uygun hem de kaliteli bir çözüm sunuyor.