Orman yangınları ile hemen her yaz dönemi başımız dertte ülke olarak. Bir ağaç bir insan ömrüne denk zamanda yetişiyor. Bunu bilmeyen yoktur. Aslında orman hayat demektir. Dünyamızı verimli hale getiren her türlü canlıyı bağrında barındıran yuva olan ormanlarımızın korunması insan olarak, ülkesini seven herkes için gerçek anlamda milli bir görevdir. Ancak bu milli görevin her ne kadar farkında olsak da koruma konusunda ne yazık ki aynı farkındalığı gösteremiyoruz.

Zaman zaman bu sütunlardan çevrenin korunmasının aynı zamanda ormanlarımızın da korunması anlamına geldiğini dilimizin döndüğünce kalemimizin yettiğince anlatmaya gayret ediyoruz. Günümüzde şehir hayatından bunaldığımızda gölgesine sığınacak ağaç ararken kendimizi bir anda ormanlarımızın eteklerinde yer alan piknik alanlarında bulabiliyoruz. Bu piknik alanlarında yakılacak kontrolsüz bir ateşin sebep olabileceği felaketleri düşünün. Allah korusun bu sebeple ormanlarımızın korunması için ayrı bir özen göstermeliyiz.

Ekim ayına kadar ormanlık alanlara girişin yasaklanması aslında haklı gerekçeleri olan ve yaşanabilecek tehlikelere karşı alınabilecek en ciddi önlemlerin başında gelmektedir. Çünkü insan eliyle dikilen ve büyütülen ormanlarımız bir kendi bilmezin yakabileceği küçük bir kıvılcımla büyük bir felaketi yaşayabiliyor. Sadece ağaçlarımız değil toprak işçileri dediğimiz her türlü canlı da bu tür yangınlarda hayatlarını kaybettiği gibi toprağın da ölmesinin fitili ateşlenmiş oluyor. Bu sebeple hepimizin sadece bir fidan dikmesi değil aynı hassasiyeti ormanlarımızın yani dikilen ve büyük emekler ile büyütülen ağaçlarımızın korunması konusunda göstermesi gerekiyor.

Şu anda Ağustos ayının içerisindeyiz. Bu ay da yangın felaketlerini yaşamamak için hepimizin gereken hassasiyeti göstermesi tek dileğimdir. Umut edelim ki hepimizin ortak değeri hayatımızın sigortası ormanlarımızın korunması konusunda geçtiğimiz yıllarda yaşadığımız felaketlerden gerekli dersleri çıkartmışızdır.