Ölümünden 64 yıl sonra Köy Enstitülerinin en önde gelen kurucusu, ’Tonguç Babası’ İsmail Hakkı Tonguç’un Rumelili hemşerisi olarak bende anmak istedim. Onun bıraktığı mirasın ölümünden 64 yıl sonra da yaşaması, hatırlanması önemli bir konudur.
ANILMAYA DEVAM EDİYOR
Cumhuriyet Devrimi'nin 'Tonguç Babası', Köy Enstitülerinin kurucularından İsmail Hakkı Tonguç, 24 Haziran 1960'da aramızdan ayrıldı. Aradan 64 yıl geçse de İsmail Hakkı Tonguç, halen da 'Köy Enstitülerinin' bıraktığı büyük miras ile anılmaya devam ediyor.
Tonguç, Mustafa Kemal Atatürk’ün her zaman söylediği ‘Fikri Hür, İrfaını Hür, Vicdanı Hür’ yöneticilerinin başında geliyordu. Atatürk aydınlanmasının ve devrimlerinin takipçisi ve uygulamacısıydı.
Tonguç, 1904 yılında bugün Türkiye toprakları dışında olan Silistre’de, gördüğü Rüştiye eğitimi onun hayatında iz bırakan bir dönem oldu. 1873 yılında açılan Silistre Rüştiyesi, o dönemin en modern okulları arasındaydı. Öğretmen kadrosu içinde, özgürlük düşüncesine sahip hocalar ders veriyordu. Okulun çok zengin bir kütüphanesi vardı.
ANADOLU EFSANESİ
Yaşarken efsane olmak doğanın insanlara en büyük armağanıdır. Bugünde ‘Tonguç Baba’ deyince, akıllara Anadolu efsanesi ve akıl ve el kullanılarak, toplumun yazgısının değişebileceği geliyor. Adanmışlık geliyor. Bir insanın toplumuyla özdeşleşmesi geliyor. Bulgaristan’ın Silistre-Tatar Atmaca köyünden çıkıp parasız yatılı olarak Kastamonu Öğretmen Okuluna giren, İstanbul Öğretmen Okulunu bitirip çeşitli öğretmen okullarında resim-iş, beden eğitimi öğretmeni olarak çalışan Tonguç’un mücadelesi ve azmi hepimize örnek olmalıdır.
O DÖNEM
Tonguç’un eğitimciliğe başladığı, dönem Cumhuriyet Türkiye’sinin eğitimde büyük devrimlerin gerçekleştiği dönemdir.Kurduğu Köy Enstitüleri eğitim sistemi, topraklarımızda yetişmiş yurtsever eğitimcilerin ülke gerçekleriyle çağdaş eğitim bilimlerinin sentezinden yarattıkları özgün bir modeldir. Bu sistem, eğitim ordumuza armağan ettiği 20 bine yakın bilinçli eğitimcinin yanı sıra, çağdaş edebiyatımıza Fakir Baykurt, Talip Apaydın, Mahmut Makal, Dursun Akçam, Mehmet Başaran, Ümit Kaftancıoğlu, Ali Yüce, Yusuf Ziya Bahadınlı, Emin Özdemir, Adnan Binyazar, Osman Şahin gibi onlarca yazarı da armağan eden Köy Enstitüleri ile yüzyıllar boyu kaderine terk edilmiş köy insanının bilimin yol göstericiliğinde çağdaşlaşması, insanlaşması mücadelesinin simgesidir.
YÜCEL NE DİYOR?
Dönemin Milli Eğitim Bakanı Hasan-Âli Yücel, ondan söz ederken, “Tonguç, zekâca taze, düşünüşçe yeniydi. Onun için daima devrimci kaldı,” diyor. Nafi Atuf Kansu, “El’in, insan elinin doğayı, maddeyi ve insanoğlunun yazgısını nasıl değiştirebileceğini öğretmek isteyen bir devrim eğitimcisiydi Tonguç,” şeklinde onu anlatıyor. Yaşar Kemal, ise “Tarihimizin büyük adamlarından biri” olduğunu söylüyor. Aziz Nesin, “Tonguç, sözü, düşüncesi ve bütün davranışları birbirine uygun, toplumumuzda az görülen ülkücü bir kişiydi,” diyor.
EMPERYALİZME KARŞI SAVAŞ
Bugün yeni bir dünya savaşını konuştuğumuz günlerde, Tonguç’un yaptıklarının önemi ortaya çıkıyor. O dönemde de dünya kaynıyordu. Savaş fırtınalarıyla kahroluyordu ülkeler. Bir avuç Türk insannını ise, Anadolu’da umudu, gerçekleştirmek istedikleri düşler vardı. Emperyalizmden yeni kurtulmuş genç Cumhuriyetin gelişmesi ve güçlenmesi için amansız bir kavgaya giriştiler. Tonguç o dönemde toplumumuzun yapısına ve tarihsel gelişmesine en doğru tanıları koyan bir aydın olarak tarihe geçti. Tonguç. Kurtuluş savaşından sonraki Türkiye’nin gerçekliğini, Anadolu’da gerçekleşen ve tüm mazlum uluslara örnek olan görkemli bir devrimin niçin duraklayıp çıkmaza saplandığını, kendini sürdüremeyip, toplumsal bir devrime dönüşemediğini çok iyi kavramıştı. Onun eylemi, koşulların verdiği olanakların kullanıldığı devrimci bir taktikti. Eğitim alanında bağımsız adımlar atarak yürümekle altyapıyla ilgili dönüşüm adımlarının atılamadığı koşullarda bunun temelini hazırlamayı tasarlamıştı.
UYKUDAN UYANDILAR
Bu topraklarda aydın olmayı başarmak, hele ki büyük insan olmak kolayına bir iş değildi. Tonguç, bunu başardı, sıradanlığı aştı, fırtınalara göğüs gerdi, Türkiye’yi insanlarıyla birlikte tanımak için çabaladı ve hep gerçekçi, hep devrimci kaldı. O dönemin aydınlar kuşağı, yaşamımıza can suyu taşıdı. Birbirlerine dayandılar, birbirlerinden güç aldılar. Sayıları azdı ama umutları çoktu, düşleri büyüktü. Kardeşçe bir yaşam özlemiyle “dayanışma” sözcüğünü dirilttiler.
BAYKURT’UN SÖYLEDİKLERİ
24 Haziran 1960 günü cenazesinin kalktığı Ankara’daki Cebeci Mezarlığında konuşanlardan Fakir Baykurt onunla ilgili şunları söylemişti: “Açtığın köyü canlandırma, köylüleri uyandırma çığırından dönülmüş gibi görünse de, köyler yabancıların yardımıyla sağlanan baraka okullarla donatılmaya çalışılsa da üzülme: Kafalara, gönüllere ektiğin tohumlar bir gün daha gür yeşerecek. Her 17 Nisan’da sana çiçekler getireceğiz. Yalnız biz değil, bizlerden sonra gelecek çocukların da vefalı olacağız, üzülme...”