Cumhurbaşkanlığı ve genel seçimden sonra, CHP’liler tüm Türkiye de buruk, gönlü kırık ve mahzun bir halde beklemeye çekildi. CHP tabanı partinin üst yönetimindeki sen ve ben itişmesini öfke ve büyük üzüntü ile izlemeye başladı. Eskişehir’de CHP’nin batı ile kaderini birleştirmiş, İmamoğlu çizgisi ile Zelenksi moduna girmiş Odunpazarı kanadı, eski taktikler ile en fazla on aileden delege listesini oluşturmaya başladı. Batıya destek için Ukrayna ordusunun asker postalarının alımına bile katkı yaptılar.
CHP’nin Tepebaşı kanadı ise Siyez bulguru gibi CHP’nin dayanıklı kesimini oluşturuyor. Odunpazarı’ndaki gelişmeleri yakından izlerken, Tepebaşı bölgesinde küpte bekleyen sağlam genetikli kuvvayı milliye den kalma, siyez bulgurunu küpten çıkartı. Etki tepkiyi doğuruyor. Su akıyor, yolunu buluyor. Tabii ki, Tepebaşı Belediye Başkanı Ahmet Ataç’ın kuvvacı tutumu burada etkin rol oynuyor.

Tepebaşı İlçesindeki 91 sandıktan 89’un da tek liste çıktı. Odunpazarı eski taktikler ve hizip çalışmaları nedeniyle karman çorman oldu. Listeler karma karış ortaya çıktı. İl seçimlerinde bu daha net bir şekilde görülecektir.

TECRÜBE KAZANDI
Birde Tepebaşı İlçe Başkanı Avukat Atilay Dalgıç, 30 yıllık sahada siyasi deneyimini kullanıyor. Tepebaşı ‘n da partiyi toparladı. Tek aday olarak kongrede karşımıza çıkacak. Tepebaşı Belediyemizin kullandığı ‘Hayat Tepebaşında’ sloganını kim bulduysa, iyi bulmuş. CHP’de bile hayat Tepebaşı’nda. Daha ötesi de yok. Estetik ve sanat olmadan bir şey olmayacağı, bu aşamada da ortaya çıktı.

***

Enver Paşa’ya saygı

Jön Türk Devriminin liderlerinden Enver Paşa’nın bu yıl 101. ölüm yıl dönümü. Herkes sosyal medyada Enver Paşa ile ilgili bir şey yazınca, bende görüşlerimi belirtmek istedim. Cumhuriyete giden yolda yaptıklarıyla tarihe yön verdi. 3 Temmuz 1908’de Makedonya dağlarında başlayan büyük yürüyüşe çıktığında Binbaşı rütbesindeydi. Atak ve gözü pekti. Çıktıkları yol 23 Temmuz 1908 günü başkent İstanbul’da zafere ulaştı ve anayasal düzene tekrar geçilerek tarihi süreçte yeni bir safha başladı. İmparatorluğun emperyalist güçler tarafından her tarafından çekiştirildiği bir dönemde elini taşın altına koydu ve bu hayasız saldırıyı göğüsledi. Meclis-i Mebusan tekrar açılarak ülkenin kaderine, halkın temsilcilerinin el koymasını sağladı. Vatan savunması için İttihat ve Terakki kadroları canla başla öne atıldı.

ÖRGÜTÇÜ
1918 Ekim’inde Almanya’nın savaştan çekilmesinden sonra, İttihatçı liderler Talat Paşa Almanya’dan, Cemal Paşa Afganistan’dan, Enver Paşa da Rusya’dan vatan mücadelesine devam etti. Ankara’da Mustafa Kemal önderliğindeki Millî Mücadeleyi desteklediler. Enver Paşa, Mustafa Kemal hareketi başarısız olursa Ankara’ya gelip bayrağı devralmayı düşünüyordu. Kemal Paşa ile liderlik sorunları olsa da Enver Paşa’nın da aklında hep vatan vardı. Hatta yeni dönemde Türk dünyasını birleştirmeye çalışıyordu. Bu uğurda giriştiği harekât sırasında hayatını kaybetti.

HATASI VAR
Enver Paşa’nın en büyük hatası Ekim 1921’de başlar. Tanımadığı ve sosyoekonomik gerçekliğini bilmediği Türkistan’ı Bolşevik Rusya’dan koparmaya gittiği Pamir Dağlarında can vermiştir. Bu girişim Bolşeviklerin Ankara’ya güvenini de sarsılmasına neden oldu.

YÜREKLİ ADAM
İttihatçıların son Sadrazamı Talat Paşa, Berlin’den Enver Paşa’ya “Sâi” (Çalışan) takma ismiyle gönderdiği 26 Şubat 1920 tarihli mektubunda onun Kafkasya’ya gitmesini istemez. Bunu tehlikeli bulur. Paşa bu konuda şunları iletir. Aslında, iki İttihatçı lider bazen çatışsalar da aralarında birlikte mücadeleye dayanan bir dostluk vardır. Talât Paşa, ölümünden kısa süre önce Herbert Aubrey’le yaptığı görüşmede, Enver Paşa’nın “yürekli bir adam ve vatansever olduğunu” vurgular. Onun “ülkesi için elinden geleni yaptığını” söyler.

MUSTAFA KEMAL: ‘HAYALCİYDİ’
Enver Paşa’nın kişisel olarak Mustafa Kemal Paşa’yı kıskandığı bilinir. Bundan da önemlisi, ikisinin arasındaki fark geleceğe yönelik siyasidir. Kemal Paşa milli devletten yana, Enver Paşa ise hâlâ İmparatorluğu yaşatma, hatta büyütme derdindedir. Kemal Paşa onu şöyle değerlendirir:
“Öyle sanıyorum ki Enver Paşa ile aramızda en büyük fark da birimizin gerçekçi, diğerimizin hayalci oluşudur. Bakın, Talat Paşa onun gibi hayalci değildir. Kendisi ile iyi anlaşıyorduk. Hatta Millî Mücadeleye atıldıktan sonra şehit edilmeden önce bana Berlin’den mektuplar göndermiş, tutmuş olduğum yolu övmüştü.”