Eskişehir Türkiye’nin en güvenli şehirlerinden birisi, hatta dünya istatistiklerine göre dünyanın en güvenli 10 şehrinden birisi. Buna rağmen son dönemde kadına ve çocuklara karşı uygulanan şiddet ve üst üste gelen cinayet haberleri hepimizi tedirgin etti.

Gerçekten peş peşe yaşananların ardından “ne oluyoruz?” diye sormak ihtiyacı hissediyorsunuz. Henüz katili bulunmayan Narin kızımız ve yine daha hayatı tanıma fırsatı bile bulmadan istismara uğradığı için hayatını kaybeden 2 yaşındaki Sılamıza yanmaya bile fırsat bulamadan İstanbul’da tarihi surlarda katledilen 2 genç kızımız sadece yüreğimizde sızı değil aynı zamanda büyük bir yara açtı.

Bu arada ekranlara yansıyan ve güvenlik güçlerini de rahatsız eden görüntüler “Acaba, nereye gidiyoruz?” sorularını sorduruyor. Dosyası kabarık bir sürü suç makinesinin sokakta gezdiği izlenimi sağlıklı her insanı rahatsız edecek gelişmeler arasında gösterilebilir.

Bütün bu yaşananlardan sonra sadece kadınlar değil aynı zamanda vicdanı olan herkes tedirgin. Üst üste yaşanan bu olayların ardından kadınların ülke genelinde ayağa kalkmasını da normal görmek gerek. Elbette insan hayatından daha değerli bir şey yok.

Toplumdaki meydana gelen bu tür olaylar karşısındaki “cezasızlık algısı” gerçekten tehlikeli bir süreci, toplumsal korku psikolojisini tetikleyecek bir gelişmedir. Yapılması gereken en önemli işlerden birisi insanlarımızın ve özellikle de kadınlarımızın ve çocuklarımızın kendini güvende hissedebileceği ortamın oluşturulmasıdır. Suç makinelerine gerekli cezaların verilmesi ve ceza indiriminden yararlandırılmadan bunların görünür hala getirilmesi gerekiyor.

Sokakları güvenli, aile ortamı huzurlu ve geleceğinden endişe etmeden yaşayan insanlar ülkesi haline gelmek, huzurumuza kast edenler karşısında ortak bir tavır ortaya koymak zorundayız. Umarız bu tür olayların önüne en kısa sürede geçilir ve “cezasızlık algısı” giderilir. Yoksa “korku, korkuyu” tetikler.