Eskişehir’de Seyitgazi İlçesi Kümbet ve Oynaşlı Mahalleleri arasında anız yakılması sonucu ormana sıçrayan yangının meydana getirdiği hasar gerçekten yürek parçalayıcı. Bir ara Kırka-Afyonkarahisar yolunun da kapanmasına sebep olan yangına yangın söndürme uçakları dahil karadan ve havadan yapılan müdahaleler sonucu güçlüklü kontrol altına alındığını öğrendik.

İşin doğrusu her yangın yüreklerde korku ve endişeyi de beraberinde getiriyor. Şöyle düşünelim. Hava sıcaklıkları üç beş derece mevsim normallerinin üzerinde seyrettiği zamanlarda insan olarak sığınacak yer aramaya başlıyoruz. Serinlemek için klimaları, pervaneleri çalıştırıyoruz. Nefes alamamaktan şikayet ediyoruz. Ama yaktığımız veya yanmasına göz yumduğumuz ormanlar var ya işte dünyanın hem kliması hem de nefes alırken işimizi kolaylaştıran oksijen depoları.

Çanakkale’de, Eskişehir’de yerleşim alanlarını da tehdit eden ve ülkemizin adeta akciğerlerini yok eden yangınlarda tıbbi aromatik bitkilerden toprak işleyen canlılara kadar her şeyin yok olduğunun farkında mıyız?

Yangınlar ve özellikle orman yangınlarının önlenebilir felaketler olduğunun altını çizelim. Zira ormana atılan bir şişenin, bir izmaritin veya kontrolsüz yakılan piknik ateşinin ya da hasat makinelerinden çıkan bir kıvılcım’ın önlenebilir şeyler olduğunu söylemeye gerek var mı?

Biz aslında sadece ormanlarımızı değil, geleceğimizi yakıyoruz. Biz dünyamızı ateşe atıyoruz. Sadece çıkan yangınları söndürmek için harcadığımız enerjimizin binde birini yangının çıkmasını önlemek için kullansak daha akılcı ve daha güvenli iş yapmış oluruz. Diğer türlü hem vaktimiz, hem nakdimiz, hem de insani enerjimizi boşuna harcamış oluyoruz.

Olaya sadece birkaç hektar orman yangını diye bakmak gafletinden uzak durmalıyız. Sadece orman yangınlarında neyi kaybettiğimizin bir farkına varabilsek.