Tarih boyunca dünyada zorluklar ve bolluklar ile dolu yıllar olamuştur. Paranın icadı ve dünya yüzünde ilk kez yaşadığımız topraklarda kullanımı ile ekonomi ön plana çıkmıştır. İnsanlığın yaşamına kavram olarak girmiştir. 1789 Büyük Fransız Devrimi, 1917 Büyük Sovyet Devrimi, 1914-1918 1. Dünya Savaşı, 1939-1945 2. Dünya Savaşı. Atatürk’ün cumhuriyet devrimi, mazlumların ilk kez emperyalistlere başkaldırışını gördük.
Aklıma bunlar ETO başkanı Metin Güler’in, odanın meclisinde yaptığı konuşması nedeniyle geldi. ETO Başkanımız Güler, onbinlerce üyeye sahip olan bir odanın başkanı sıfatı ile “ Eskişehir’in tüccar ve esnafının mağdur edilmesine karşıyız” diyor. Ve de hayatımıza girmek için hazırlanan vergilere karşı çıkıyor. Hemen zor dönemlerde en kolay yol yeni vergiler koymak ve bu vergileri altın bir tepsi içinde sunmaktır. Güler’in konulması düşünülen vergilerin yanı sıra panayır ve festival adı altında ortaya konulan etkinlere de karşı olduğunu söyledi.

TOZUN İÇİNDE TEREYAĞI
Festival ve panayırlar artık modern binalarda yapılıyor. Festival adı altında tozun için de tereyağı pazarlamak, festival kavramını yerli yerine oturtmaz. Geçtiğimiz günlerde Kazan’daki BRICS toplantısına Türkiye’den katılan 4 belediyeden ikisi Eskişehir’den olmuştu. Ekonomik çözümde buradan çıkacak.Batı üretimden kopuyor. Dolarda yavaş yavaş evine gidiyor. BRICS’in Atlantik sistemine seçenek olarak, doların yerine yeni ölçü birimi, SWIFT yerine yeni uluslararası ödeme sistemi, Dolar, avro, sterlin, yen, İsviçre frangı yerine yeni uluslararası ticarette para birimi gibi tartışmaların artık iyice yükselmesi yeni dünyanın da habercisi olarak karşımıza çıkıyor. Bu gelişmeler 2025 veya 2026 yıllarında, dünyada yeni bir tarih yazılacağını da ortay koyuyor. Dünyada Bu kadar büyük gelişmeler bir büyük değişim olmadan sonlanmayacak. Biz de Türkiye olarak bu değişimin tam ortasında yerimizi almaya hazırlanıyoruz.

ETO’nun da dile getirdiği sıkıntılar bu nedenledir. Oturtmaya çalışılan ekonomik tabloda bu tartışmalardan çıkıyor. Önemli olan her şeyden önce tozlu festivaller yapmak değil. Her alanda üretimi yapmak, devlet ve özel sektörün işbirliğini savunmaktır. Hızla tüketim toplumu olmaktan çıkmalıyız. Mesela bayramda yurttaşlarımızın bir kısmı Avrupa şehirlerinde bir kısmı Yunan meyhanelerinde bayram tatilini geçirip sosyal medyadan bol bol fotoğraf yayınladı. Türk üreticisi ise Üretici ise bağın bahçenin yolunu tuttu. Tatil yine gelir seviyesi yüksek yüzde 20'lik kısma yaradı. En alt yüzde 20'lik kesimin şehirde yaşayanı bedava şehir içi ulaşım sayesinde, yaşadığı şehrini gezdi. Kırsaldaki üretici kurbanını kestikten sonra tarlasına döndü. Bayramda kurban hisse fiyatlarının yüksekliğinden kiraların geldiği seviyelere, çarşı pazarın ateş pahası olmasından okul fiyatlarına kadar bir dizi sorun sohbet konusu oldu.

YATIRIM KAYNAĞIDIR
Her bir ülke ürettiği değerlerin bir kısmını tüketiyor. Bir kısmını da ne yapıyor? Tüketmiyor. Bu tüketmediği kısma tasarruf diyoruz. Ücretlerle, maaşlarla, çeşitli halk gelirleriyle bir kısım Türkiye'nin gelirleri, değerleri halk tarafından hepimizin yaşadığı gibi tüketiliyor. Ama bir kısmı da tüketilmiyor. O tüketilmeyen kısmı da tasarruf adını veriyoruz. Artırmak, günlük dilimizde kullandığımız artırmak da budur. Tasarruf aynı zamanda ülkenin yatırımına kaynaktır.
Bir ülke de ekonominin gelişmesi, kalkınma, yeni istihdam yaratma yatırıma bağlıdır. Bir ülke tasarruf edebildiği oranda yatırım yapabiliyor ve yatırım yaptığı oranda da yeni iş sahaları açıyor, fabrikalar açıyor, tarıma yatırıyor, insanlara iş buluyor. O çalışan insanlar da ülkenin üretimini artırıyorlar ve ülke gelişiyor, yükseliyor.