Son yıllarda dillerimizde en çok "yerli ve milli" ifadesi yer aldı, alıyor.
Türkiye, özellikle teknoloji alanında Batılı ve hatta Doğulu ülkelerin bir hayli gerisinde kaldı, kendine has teknolojik ürün pek fazla üretemedi.
Topluma, özellikle eğitim sistemimiz ve etkin medya kanalı ile "Bizden bir şey olmaz, biz yapamayız, biz başaramayız!" fikri uzun yıllardan beri empoze edildiği için, kendi içimizde bir aşağılık kompleksine de kapıldık. Kapılmanın bir mahsuru yok ama "yapamayız, edemeyiz" düşüncesinden kurtulamadığımız zaman sıkıntı büyük.
Son yıllarda bu düşünceden kısmen kurtulduk. Dahası toplumun belli bir kısmı bu düşünceden kurtuldu. Zira ülkemizde mevcut iktidar hiç değilse bazı alanlarda verdiği teşviklerle "Biz de yaparız, hem de en iyisini yaparız" düşüncesinin oluşmasına zemin hazırladı.
YAPABİLECEK DONANIMA, BİLGİYE SAHİP OLMAK YETMİYOR ONU YAPABİLECEK KADAR GÜÇLÜ OLMAK DA GEREKİYOR
Elbette bugünlere kolay gelinmedi. Bir şeyi yapabilecek seviyeye gelmek ile yapabilmek, yapmak çok farklı şeylermiş; bunu da çeşitli vesilelerle öğrenmiş olduk. Bazı şeyleri yapabilecek duruma gelsen, üretebilecek duruma gelsen bile sana yaptırmıyor, ürettirmiyorlar. Hani sözde Devrim arabasının yakıtı bitti ya, biz de sonra yakıt koymak yerine onu hiç çalıştırmadık, çürümeye bıraktık ya, işte onun gibi!
Son günlerde bu meselenin bir parçası olarak değerlendirebileceğimiz bir husus ile ilgili olarak önemli bir tartışma yaşanıyor. Tartışmaya neden olan ürün, Türkiye'nin ilk yerli ve milli kolası Kola Turka!
Evet, Kola Turka bir zamanlar ülkemizde sofraları önemli oranda süslemeye başlamıştı. ABD'nin küresel ürünü Coca Cola'ya karşı iç pazarda önemli bir başarıya da imza atılmıştı. İmza atıldığını dünya devi Coca Cola'nın Kola Turka'nın gelişimini durdurmak için PepsiCo ile birlikte yaptıkları izah etmeye yeter de artar bile.
Ancak burada küresel firmalara karşı kendi firmamızı ne kadar koruduğumuz, sahiplendiğimiz de sorgulanması gereken bir husus. Bunun üzerinde yeteri kadar duramadığımız takdirde benzer hadiselerde yine bu ülkenin firmaları, iş insanları kaybetmeye devam eder biz de "yerli ve milli olmak" ile övünmeye, yerli ve milli olanlara destek vermekle hava atmaya devam ederiz.
2003 YILINDA KOLA TURKA PİYASAYA ÇIKTI, 2 YILDA PEPSİCO'YU GEÇİP PİYASANIN YÜZDE 20'SİNE HAKİM OLUNCA KÜRESEL FİRMALAR RAHATSIZ OLDU
Şimdi geçelim Kola Turka'nın başına gelenlere.
Üklemizde içecek sektörünün çok büyük bölümü Coca Cola ve PepsiCo firmalarının (Küresel ABD firmaları) kontrolü altındadır. Bu oran yüzde 80'i bulabilir diye düşünüyoruz. Anlık bir veri elimizde yok. Ancak marketlere girip raflara baktığımızda durum bu.
Ülker Grubu, 2003 yılında meşrubat pazarına girdi. Cola Turka ismiyle gazlı içecek üretmeye başladı. Kola Turka'nın tadı, daha ziyada Coca Cola'nın tadına alışmış ulusumuza biraz farklı geldi ilk başlarda ama zamanla tuttu. Öyle ki sadece iki yılda Kola Turka pazarın yüzde 20'sine hakim oldu. Artık Türk halkının sofralarında ABD firmalarının gazlı içecekleri yoktu, Kola Turka vardı.
COCA COLA VE PEPSİCO ŞİKAYET ETTİ, BAKANLIK AĞIR BİR CEZA YAZARAK YERLİ VE MİLLİLİK SÜRECİNE BİR DARBE VURDU!
Nihayetinde bu durum Coca Cola ve PepsiCo firmalarını rahatsız etti.
Peki nasıl oldu da Ülker'i, daha özelde Kola Turka'yı durdurmayı ve daha sonraki süreçte piyasadan silmeyi başardılar?
Ülker, maliyetlerini düşürmek ve piyasada rakiplerine karşı daha fazla yer bulabilmek adına kolada kullanmak üzere, kendi nişasta bazlı şekerini üretme yoluna gitti. 2001’den bu yana yürürlükte olan 4634 sayılı Şeker Kanunu’nun bazı maddelerindeki ifadelere dayanarak şeker ve mısır şurubu üreten bir tesisi Cargill ile ortak kurdu. Cola-Cola ve Pepsi-Cola aynı şeyi yapamıyordu, çünkü bu yöntemde her kola fabrikasının yanına bir tane nişasta tesisi kurulması gerekiyordu.
Cargill ile Ülker’in yüzde 50’şer ortak olduğu Pendik Nişasta Sanayi, nişasta bazlı şekerin ara maddesi olan nişasta sütünü Cargill’den satın alıp Ülker’e sattı. Ülker de nişasta sütünü, şekere dönüştürüp Cola Turka’da kullandı. Bu yöntem başarılı da oldu, hatta ülker Cola Turka maliyetlerinde ciddi bir rekabet avantajı da sağladı. Bu durumu fark eden rakipler PepsiCo ve Coca-Cola, şeker üretimi için devletten izin istediler. İzin verilmeyince Ülker’in dolaylı da olsa zaten bu işi yaptığını ileri sürerek rekabet koşullarına uymadığı ve yasal şeker kotasını aştığı gerekçesiyle şikayetçi oldular. Bunlar olduğunda takvimler 2005 yılı ortalarını gösteriyordu.
Nihayetinde global firmalar Türk firması Ülker'e karşı resmi bir savaş başlattılar. Ülker'in sahibi Murat Ülker'in iddiasına göre ABD Büyükelçisinin o zamanki Sanayi ve Ticaret Bakanımızı arayıp bu durumdan şikayetçi olmasına neden olan hadise ile birlikte firmaya karşı yasal yaptırımlar birbiri ardına geldi.
Önce Şeker Kurumu araştırma yaptı ve Coca-Cola’ya bir yazı göndererek 'kota tahsisatı olmadığı için yapılacak böyle bir üretimin kanuna aykırı olacağını’ bildirdi. Bunun üzerine Şubat 2005’ten sonra Cargill Ülker’e nişasta sütü satışını durdurdu. Böylelikle Ülker’in nişasta bazlı şeker üretimi de sona erdi. Esas faaliyet alanı nişasta bazlı tatlandırıcı üretmek olan şirketler de ilke olarak son ürünü (nişasta bazlı tatlandırıcı) ihtiyacı olanlara kota çerçevesinde satmaya başladı.
ÜLKER'E ÇOK YÜKLÜ BİR CEZA KESİLDİ, 8 YIL SÜREN MAHKEME SONUNDA ÜLKER HAKLI ÇIKTI AMA KOLA TURKA SÖNÜP GİTTİ
Şikayetin sonucu olarak 30 küsür milyon liralık bir cezayla Ülker’in şeker operasyonu durduruldu. Ülker itiraz etse de durum değişmedi ve maliyet avantajı kaybolmuş olduğu gibi öngörmediği bir cezayı da ödemek zorunda kaldı. Mahkeme 8 yıl kadar sürdü. Ülker mahkemeyi kazandı ama Kola Turka'yı ve kazandığı pazarı kaybetti!
PepsiCO'nun Türkiye'deki satışlarını geçmeyi başaran Kola Turka'ya karşı rakipleri Coca Cola ve PepsiCo atağa geçti ve fiyat indirimi de dahil olmak üzere giriştikleri büyük kapsamlı reklamlarla pazarda Kola Turka'nın aldığı payı azaltmayı tekrar başardılar. Ülker Grubu yaşanan gelişmeler üzerine 2010 yılından itibaren Coca Cola ve PepsiCo ile rekabet etmeye son verdi ve daha sonra Kola Turka'yı Japonlara satarak "yerli ve milli kola" girişiminden çıkmak zorunda kaldılar.
Evet, bazen kendi ülkenizde istediğiniz gibi herhangi bir ürünü bile üretemezsiniz. Çünkü uluslararası kurallar da var; onları da daha ziyade küresel pazarın sahipleri koyduruyor ya da bu tür kanunlar daha ziyade onların işlerine yarayacak şekilde düzenleniyorlar. Bunlara uymayan ülkelere de çok ağır yaptırımlar geliyor. Global pazarda mal satamaz hale gelebiliyorsunuz örneğin!
Evet, gördüğünüz gibi yerli ve milli olmak güzel bir gelişme ancak bunun olabilmesini sağlamak da öyle kolay değil. Kendi ülkenizde istediğiniz her şeyi istediğiniz şekilde üretebilmeniz için yabancıların baskılarına boyun eğmeyecek, onlara karşı durabilecek bir iktidarın olması şart. İktidarın olması da yetmez, o iktidarın böyle bir durumda yerli ve milli ürünleri koruyacak kadar gücü ve cesareti de olmak durumunda.
AK Parti ilk zamanlarında Kola Turka'nın ardında duramadı ancak Türkiye yabancıların karşısında o tarihlerde bugünkü gibi duramıyordu, nihayet AK Parti de duramadı. Demek ki kendi ülkende kendi halkının faydasına bir şeyi yapabilmek için dışarıdan gelen baskılara kafa tutabilecek kadar, karşı koyabilecek kadar güçlü olman gerekiyormuş.
Geçmişte yaşananlardan ders alıp geleceğe o tecrübelerin ışığıyla yürümek lazım!