Atatürk, Sofya’da askeri temsilci olarak görev yaparken, Bulgaristan’ın Osmanlıdan bağımsızlığını kazanmasının beşinci yılıydı. Sofya Büyükelçisi de günlerde yakın arkadaşı Ali Fethi Okyar olmuştu. O günlerde Türk diplomatlar, Bulgaristan prensliği tarafından opera izlemeye davet edilir. Atatürk, Sofya operasında Karmen ile Tosca operasını izler. Yakın arkadaşı Okyay’a,” Daha beş yıllık bir devlet. Hemen sanatçılarını yetiştirmişler. Operalarını kurmuşlar. Bizde bunlar olmadığı için Balkan savaşlarında yenildik” diye konuşur.

TÜRKİYE’DE
İşte Ulu önder Atatürk’ün 1914 de Sofya’da izlediği Sofya Opera ve Balesi onun anısına ve Bulgar-Türk dostluğu için, Tosca opera oyunu ile Türkiye’ye geldi. İstanbul ve Ankara operasında, Tosca opera oyununu sergilediler. Geliri de deprem bölgesine harcanacak. Bulgaristan'ın Ankara Büyükelçisi Anguel Tcholakov, Ankara Opera binasında bizleri ağırladı. Kokteyl verdi. Üç perdelik operayı Sofya operasından izledik. Sofya Operasını Eskişehir’e de davet ettim. Eskişehir’deki Büyükşehir Belediyesi’nin kültür merkezi, Ankara operasının salonundan daha büyük olduğunu da yazıma eklemeliyim. Tosca opera oyunundaki ‘Yıldızlar Parlıyor’ aryası şu şekilde başlıyor:” Parlardı yıldızlar ve mis kokardı toprak, Gıcırdardı kapısı bahçenin ve bir ayak sesi gelirdi topraktan. Zaman uçtu gitti...

Bense ölüyorum, çaresiz! Hayatı hiç bu kadar sevmemiştim”. Atatürk bu aryayı da çok sevmiş. Zaman zaman dinlemeye başlamış…

İBRAHİMOVA
Bulgaristan’ın Türk kökenli dünyaca ünlü sanatçısı Yıldız İbrahimova’da opera oyunun şeref konuğuydu. Bulgaristan’dan Türkiye’ye göç edeceği 1980’li yıllarda Sofya’da Türkiye Büyükelçiliğinde Ankara’nın eski belediye başkanlarından Ali Dinçer ile karşılaşır. Dinçer’in de ailesi Balkan Savaşlarında Türkiye’ye göç etmiş bir ailedir. Dinçer ile İbrahimova daha sonra hayatlarını da birleştirdiler. İbrahimova ile Dinçer’in bir kızları oldu. Adını da Suna koydular. Konservatuvar mezunu olan Suna Dinçer de, annesi ile Sofya operasının,konuğuydu. Eskişehir’de çok sayıda Balkan Türk’ü göçmeni olduğunu söyledi. Yanımda bulunan Muhacir Dernekleri Federasyonu Başkanı Kadri Ay İbrahimova’ya zaman içinde gelenlerin bugün torunları ile birlikte 150 bin kişilik bir topluluğu oluşturduğunu söyledi. Yıldız İbrahimova, Eskişehir’e gelerek konser verecek. Kendisini davet ettik.

İbrahimova’nın, annesi ile birlikte yaptığı Balkan Türküleri çalışması var. Yani, annesi Rumeli Türkülerini söyledi. Yıldız İbrahimova kaydetti. Balkanlardaki Türk türkülerini bugün severek dinliyoruz. Kaybolmamaları gerekiyor. Eskişehir’in de bu işe bir katkısı olmalıdır.

ESKİŞEHİR’DEKİ İZLERİ
Osmanlı İmparatorluğu dağılınca, Anadolu’dan ve Kuzeyden göçlerle balkanlara, Viyana’ya kadar ulaşan Türkler bir anda başka başka isimlerle ortaya çıkan devletlerin bünyesinde kaldı. Bu kez meşhur Balkan Savaşından sonra Anadolu’ya göçler başladı. Daha sonra her on yılda bir balkanlardan göçlerin odak noktası Eskişehir oldu. Kötü mü oldu? Bilakis, onlar olmasaydı kuzine ortaya çıkmayacaktı. Sobacılık, değirmencilik ve toprak sanayi onlarla gelişti. Bugün Tepebaşı Belediyesi Toprak Sempozyumu düzenliyorsa, bu geleneği takip ettiği içindir. Bu gelenek olmasaydı, Eskişehir’in dünya çapında toprak sanayisi konusunda bir ağırlığı olmazdı. Çeşitli kültürlerden gelerek Eskişehir’de birbirleri ile kaynaşarak modern bir Eskişehirlilik, kimliği ortaya çıkaranlar, birbirlerine yan gözle bakmadan, şehrin ve Türkiye’nin gelişmesi için çaba gösteriyor.

ESKİŞEHİR’E BAĞLI TEKKE
Balkanlarda ziyaret ettiğim bir Bektaşi tekkesinde, turistleri kapıda karşılayan dede herkese Türkiye’nin neresinden geldiklerini soruyordu. Viyana kapılarında Türkçe konuşmanın keyfini yaşarken, Eskişehirli olduğumu söyleyince dede benden dinlenmemi istedi. Sonra Türkiye’den gelen turistler ayrılınca, ortalık sakinleşti ve Bektaşi dedesi tekkenin Eskişehir’e bağlı olduğunu söyledi. Balkanlardaki Viyana’ya kadar, mesela Budapeşte'deki Gül Baba tekkesi bile Seyitgazi ilçemizdeki Sücaattin Veli tekkesine bağlı çalışıyor. Günümüz koşullarında tabii ki, bağlantılar zayıflamış durumda bulunuyor. Yani, Balkanların Bektaşi geleneği Eskişehir’e bağlı bulunuyor. Peki, bizim açımızdan ne olmalıdır? Balkanlardaki bu durum, Eskişehir ve balkanlar arasındaki kültürel yapının gelişmesine katkı verir. Turizm faaliyetini geliştirir.