Cumartesi sabahına hepimiz, Filistin'in İslami Direniş Hareketi, daha çok bilinen ismiyle Hamas'ın İsrail'e karşı başlattığı saldırı ile uyandık. Bugüne kadar her iki taraf arasında on yıllardan beri gelen savaşlar, çatışmalar yaşandı. Ancak Cumartesi sabahı gerçekleşen bu son saldırı bundan sonraki sürecin bundan önceki sürece göre çok daha kötü geçebileceğine yönelik öfkeyi, intikam duygularını alevlendirmesi bakımından bir hayli dikkat çekici olacak.
Hamas, sadece bir paramiliter örgüt değil aynı zamanda Filistin Parlamentosunda çoğunluğu elinde bulunduran bir siyasi parti de.
Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra coğrafyamızda harita çok büyük oranda değiştirildi. Osmanlı İmparatorluğu parçalandı, yeni devletler ortaya çıktı, çıkarıldı. Yeni ve küçük devletler kuruldu. Bunların büyük bölümü kendini yönetmekten acizdi ve Britanya İmparatorluğu tarafından kolayca yönetilebilsinler diye bu şekilde oluşturulmuşlardı.
İşte öyle bir ortamda Yahudiler Filistin'e yoğun bir şekilde göç etmeye başladılar. Yahudiler taşındıkları bölgede asli unsurlar olan Araplarla çatışmalara girmeye başladılar.
1948'TE İSRAİL'İN BAĞIMSIZLIĞINI İLAN ETMESİYLE ÇATIŞMALAR İYİCE ALEVLENDİ
İngiliz kontrolündeki bölgede Yahudi varlığı giderek büyüdür. Askeri ve siyasi alanda örgütlendiler ve devlet olma yolunda hızla ilerlemeye başladılar. İkinci Dünya Savaşı'nın bitmesi ve bu sefer ABD'nin savaşın kazananı olarak dünyayı şekillendirmeye başlaması ile beraber Filistin topraklarındaki Yahudilere gün doğmuş oldu. Çok da uzun olmayan bir süre sonra Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu, 29 Kasım 1947 tarihinde Filistin topraklarında Yahudiler ve Araplar arasında bölünmesine yönelik bir planı onayladı. İsrail 1948'de bağımsızlığını ilan ederken taraflar arasındaki çatışmalar da artmaya başladı.
Arap devletleri İsrail'in kurulmasından görünüşte rahatsızlardı. Bu yüzden İsrail ile zaman zaman onlar da çatışmaya başladılar. Ancak İsrail sırtını ABD-İngiltere gibi güçlü devletlere yaslamıştı. Her çatışmadan daha da güçlenerek çıktı, topraklarını her geçen gün artırdı.
İSRAİL 1967'DE BİR ANDA MISIR, SURİYE VE ÜRDÜN'E SALDIRDI, ARAP ÜLKELERİ İSRAİL'İ NE YAZIK Kİ DURDURAMADI
Haziran 1967'de İsrail komşuları Mısır, Suriye ve Ürdün'e ani bir saldırı başlattı. İsrail birkaç gün içinde Mısır’dan Sina Yarımadası ve Gazze Şeridi’ni, Suriye’den de Golan Tepeleri'ni alırken, Batı Şeria ve Doğu Kudüs’ü de işgal etti. İsrail'in bu ilerleyişini uçaklarının bir bölümünü ilk saldırılarda kaybeden Arap ülkeleri durduramadı ve İsrail bu savaştan sonra sivil Yahudilerle Filistinlilerin topraklarını gasp etmeye başladı ve bu zamanla bir devlet politikası haline geldi.
1973'te, Cumartesi günkü saldırıya benzer bir saldırı o tarihlerde Arap ülkeleri tarafından İsrail'e karşı gerçekleştirildi.
İSRAİL, CUMARTESİ GÜNKÜNE BENZER BİR SALDIRIYA UĞRAMIŞTI 1973'TE AMA O ZAMAN ORDULAR SALDIRMIŞTI, BUGÜN PARAMİLİTER GRUPLAR
Mısır ve Suriye orduları, İsrail'in Yom Kippur (Yahudilerin en büyük bayramı) gününde, 6 Ekim 1973 günü saldırıya geçti. İsrail büyük bir şaşkınlık yaşadı ancak toparlanmaları çok zaman almadı. Önce Suriye Cephesinde Golan Tepelerinde Suriye ordusunu durdurdular. İki hafta kadar bir sürede İsrail, Suriye ordusunu topraklarından atmayı ve Suriye topraklarına girip bir kısmını daha işgal etmeyi başardı.
İsrail daha sonra tüm güçlerini Mısır ordusunun karşısına kaydırdı ve Mısır'ı da durdurmayı başardı. Savaşta her iki tarafın da önemli kayıpları oldu. Ancak bu savaşı da İsrail'in kazanmaya başlaması ile zihinlerde "Arapların İsrail ile baş edemeyeceği" yönündeki düşünceler güçlenmeye başladı.
İsrail yaşanan her silahlı çatışmadan sonra Filistin'in bir bölümünü daha işgal etti ve zulmünü her geçen gün artırdı. Zira arkalarında başta ABD ve İngiltere olmak üzere dünyanın en güçlü devletleri yer alıyordu. Buna karşın Arap devletlerinin desteklerinde ne kadar samimi oldukları sorgulandı. Zira İsrail'e karşı o kadar askeri güce ve parasal imkana sahip olan Arap ülkelerinin bugüne kadar hep gerilemesi, Filistin'in her gün daha da küçülmesi, her gün daha çok Filistinlinin öldürülmesi, evinden edilmesi gittikçe daha fazla sorgulanmaya başladı.
MÜSLÜMAN ZALİMLERE BENZEYEN TAVIR VE DAVRANIŞLARDAN UZAK DURMAKLA MÜKELLEF!
Evet Cumartesi sabahı Hamas, İsrail'e karşı büyük bir saldırı başlattı. Bu saldırı 1973'de gerçekleştirilen saldırı ile aynı tarihe denk getirildi. Ancak o tarihlerde ordularla İsrail'e saldıran Arap ülkeleri vardı bugün ise sadece Hamas. Hamas'ın da sahip olabildiği en ağır askeri teçhizat menzili birkaç kilometreyi geçemeyen basit füzeler, roketler!
Filistin halkı çok uzun yıllardan beri İsrail tarafından kıyıma uğratılıyor. Sürekli zulüm görüyorlar. Bundan dolayı İsrail'e ve Yahudi yerleşimcilere karşı öfkeleri çok büyük. Bu öfke Cumartesi günü yaşanan saldırıya da yansıdı. Ekranlara yansıdığı kadarıyla İsrail'e giren Hamas direnişçileri sivil asker ayrımı yapmadı. Dahası, her İsraillinin hayatının önemli bir döneminde askerlik eğitimi aldığı ve savaş zamanlarında askere çağrıldıklarını bildiklerinden olsa gerek sivilleri de öldürdüler.
Burada şu hususun altını özellikle çizmek lazım;
Müslümanlar zulme uğrasalar da kendilerine zulmedenlere benzeyemezler. Müslümanlar bir insan sivilken onu hedef alamazlar. Özellikle de çocuklara, yaşlılara ve kadınlara saldıramazlar. Bu son saldırılarda olduğu gibi öldürülen bir kadının cesedi ile zafer naraları atamazlar. Öfkeler ne kadar büyük olursa olsun Müslüman kendi nefsine hakim olmak zorunda. Bu Müslümanlığın gereği. Evet, insan böyle durumlarda önünü alamadığı bir öfkeye, bir intikam duygusuna kendini kaptırmaz mı? Kaptırır ve bu anlaşılabilir de belki. Ancak öfke, intikam duygusu ne kadar büyük olursa olsun Müslüman için belli sınırlar vardır ve o sınırları aşamaz. Müslüman zulümde başkalarına benzeyemez ve onları geçemez!
SİVİLLERE YAPILAN SALDIRILARI KULLANAN İSRAİL KENDİ ZULMÜ İÇİN DAHA UYGUN BİR ZEMİN BULUYOR
Peki Hamas'ın bu saldırısı ile Filistin halkı ne kazandı?
Filistin halkı İsrail karşısında ilerlemek istiyorsa böyle saldırılardan kendini kurtarması lazım. Zira bu tür saldırılar İsrail zulmünün zamanla makul görülmesine hizmet ediyor. Her saldırıdan sonra, o saldırıda ölen İsraillilerin belki 10 katı Filistinli masum öldürülüyor. Şehirler uçaklarla bombalanarak yüzlerce bina yerle bir ediliyor. Sivilleri de hedef alan bu tür saldırılar dünyanın İsrail zulmünü daha makul ve anlaşabilir karşılamasına neden oluyor!
Bugüne kadar iki taraf sürekli savaştı ve bu savaşlardan kazançlı çıkan hep İsrail oldu. Zira topraklarını hep genişletti. Giderek de dünyanın gözünde Filistinlilere uyguladığı baskı ve zulümü boş yere, gereksiz yere uygulamayan bir ülke haline geliyor. Bu tür, sonunda Filistinlilere zarardan başka bir şey getirmeyen saldırıların İsrail'e en büyük kârı da bu oldu, oluyor.
Arap ülkelerinin bugün içinde bulundukları hal nedeniyle Filistin'e yardım etmeleri, Filistin'i kurtarmaları gibi bir durumları söz konusu değil. Özellikle İran'ın Filistin'deki paramiliter gruplar üstünde giderek artan etkisi, buradaki silahlı güçleri İsrail'e karşı zaman zaman kullanma ve bu vesile ile İsrail'in öfkesini artırıp Filistinlilere karşı daha acımasız olma gibi bir sondan başka bir işe yaramadı, yaramıyor. Filistin halkına şu aşamada en büyük faydayı kendileri sağlayabilir ancak silaha sarılarak değil eğitime sarılarak bir yere varabileceklerini düşünüyoruz.
ARAP ÜLKELERİ İSRAİL İLE MÜCADELE BAŞARILI OLAMADILAR, İSRAİL MORAL ÜSTÜNLÜK SAĞLADI
Bugün, ne yazık ki, dünyadaki güç dengeleri zalim İsrail'in işgal ettiği topraklardan atılması için müsait değil. Bugün ne yazık ki Arap Ülkelerinin sahip olduğu askeri güç ve bunu kullanma yetileri İsrail karşısında başarılı olabilecek seviyede değil. Bugün ne yazık ki Filistin halkının İsrail'e karşı koyacak, onları topraklarından atacak bir askeri gücü yok, onlara bu yönde bir destek de yok. Dolayısı ile çatışmalar daha çok kan ve gözyaşı getirme haricinde bir işe yaramıyor.
Müslümanların kendi hayatlarının korumaları ve çocuklarının geleceğini kurtarmaları için eğitime yönelmeleri, İsrail'in eline kendi çocuklarını katletmesi için daha fazla bahane vermemeleri gerekiyor. Neredeyse 100 yıldan beri süren çatışmalarda elde edilen tecrübeler bakıldığında Arapların savaş meydanında Yahudilere karşı üstünlük kuramadıkları, dolayısı ile kaybetmeye devam ettikleri görülüyor.
FİLİSTİNLİ ÇOCUKLAR SAVAŞ, ÇATIŞMA DEĞİL EĞİTİM GÖRMELİ
Elbette bir gün Filistan bağımsızlığına kavuşacak, İsrail zulmünden kurtulacak. Ancak o güne kadar Filistin halkı kendi çocuklarının daha az katledilmesini sağlamak, o çocukların olabildiğince iyi eğitim almalarını sağlamakla mükellef.
Bir yerde yeteri kadar güç elde edilmeden gerçekleştirilmeye çalışılan kalkışmalar tam tersine sonuçlar doğurur. Öncelikli olarak Filistin'i gerçek anlamda savunanların yeteri kadar güçlenmesi, İsrail'e destek verenlerin güç seviyesine ulaşması gerekmektedir. O güç dengesi olmadan İsrail anlık şoklar yaşasa da üstün gelen, karlı çıkan taraf olmaya devam edecektir. Acı ama gerçek olan budur!