TÜİK’e göre TÜFE aylık yüzde 2,55, yıllık yüzde 32,87 oldu. Veriler piyasa beklentisinin altında gelse de uzmanlar 2026 hedefinin zora girdiğini vurguluyor. Son verilerle ilgili olarak uzmanlardan birisi, “Yılsonunda enflasyonun yüzde 30’un altına düşmeyeceği net şekilde ortaya koydu” ifadesini kullanmış. Bir diğer ekonomist ise, “Vatandaşın ana problemi gıda ve kira. Bu konuda TCMB’nin elinden hiçbir şey gelmez” yorumunda bulunmuş. Yine bir başka uzman ise “Son TÜİK verisinden sonra faiz indirimi için alan açılmış oldu” değerlendirmesini eklemiş.

Sanmayın ki başınıza “ekonomist kesildim!” İki konuda çok iddialı cümleler kurmaktan sakınırım. Birisi CHP, bir diğeri de ekonomi. CHP ile ilgili yorum yaparken özellikle hatırlatırım, “CHP uzmanı değilim” diye. Yine ekonomi ile ilgili yazıp çizerken de “ekonomi uzmanı” olmadığıma vurgu yapmaya özen gösteririm.

İşte bu sebeple; “başınıza ekonomist kesildim” sanmayın uyarısı yapıyorum. Uzmanların söylediklerinden hareketle bir şeyleri yorumlayabilirim. Bunun da bir vatandaş olarak sorumluluk hissettiğim okuyucularıma karşı bir yorum hakkı olduğuna inanırım. Deniliyor ki “Enflasyon düşüyor!” Bende bir vatandaş olarak soruyorum, “Bu düşüşü asgari ücretli, emekli, dar gelirli kesimler neden hissetmiyor?” Ekonomist değilim desem de ben de bir vatandaş olarak yaşadıklarımdan hareketle diyorum ki, “Vatandaşın geliri artmıyor ki, düştüğü söylenen enflasyonu biz hissedelim!”

Uzmanlardan birisinin yorumunda, “Vatandaşın ana problemi gıda ve kira. Bu konuda TCMB’nin elinden hiçbir şey gelmez” sözleri dikkatimi çekti. Şöyle anlatayım; Bundan sadece bir ay önce 175-200 TL arasında aldığımız çeşitli markalardaki çayları bugün 235-300 TL aralığında alabiliyorsanız bunun adına hayat pahalılığı denir. Ya da bundan bir ay önce 250-325 TL arasında alabildiğiniz bir kilogram peyniri bugün 350-390 TL arasında alıyorsanız buna ne denir? Yine bundan bir ay önce 25 TLye yaptığınız şehir içi yolculuk bugün 30 TL ise buna da fiyat artışı denir değil mi? Veya bundan bir yıl önce 10 Bin TL kira ödediğiniz evinize 13 Bin 500 TL kira ödemeye başladığınızda bunu nasıl tarif edersiniz?

İşin özeti şudur. Geliri artmayan 16 bin 881 liralık emekli aylığı ile geçinmeye çalışan bir emekli, ya da 22 Bin 104 liraya geçim kavgası veren bir asgari ücretli iseniz bu kadar çıplak gözle izleyebildiğiniz fiyat artışları karşısında ne düşünürsünüz? Daha işin çarşı-pazar kısmını tartışmaya açmaya gerek bile duymadan yukarıdaki tabloyu bir ekonomist değil yaşayan bir ekonomi olarak nasıl değerlendirirsiniz? Sadece sıkı para politikaları ile piyasaları kontrol altına almaya çalışarak ekonomik dengeleri stabil hale getirmek ne kadar mümkündür?

Her enflasyon rakamı açıklandığında emeklinin yeni yılda alacağı maaş zammını hesap edenler bu durumu da ne diye yazıp çiziyor veya yorumluyor; “emekliye müjde!” Ben de diyorum ki “hadi oradan!” Açıklanan rakamların hangi verilere dayandığını bile bilmeden gözle görülür sıkıntılara katlanmak zorunda kalan insanlara “müjde” diye yutturmaya çalışmak hangi mantığa sığar?

“Hadi ekonomist değiliz” de yaşadıklarımızın ne olduğunu da bilmiyor değiliz? Aslında çözüm bulunması gereken şey insanlarımızın yaşadıkları sıkıntıların çözümüne katkı yapmaktır. Çözümü bulması gereken kim? Bu sorunun cevabını herkes çok iyi biliyor. Dolayısıyla hiçbir tozpembe söylem acı gerçeği değiştirmiyor…