Asgari ücret açıklandı. Yılbaşında 5 Bin 500 TL olan Nisan ayında 8 Bin 500 TL’ye ardından da Temmuz ayında 11 Bin 402 TL’ye yükseldi. Yılbaşından bu yana asgari ücretli yüzde yüzün üzerinde ücret artışına rağmen halinden memnun değil. Asgari ücretlinin endişesi aldığı ücrette değil, gelecek zamlar ile eline geçen paranın hızla erimesi ile ilgili…
Öte yandan en düşük memur maaşı ile ilgili düzenlemenin ayrıntıları da belli oldu. En düşük memur maaşının 22 Bin TL olarak açıklaması da ayrı bir konu… Anlıyoruz ki yapılan düzenlemeler yaşanan hayat pahalılığı karşısında gerek kamu çalışanlarını gerekse özel sektör çalışanlarını rahatlatmak için yapılan düzenlemelerin yakın gelecekte nasıl sonuçlar vereceğini hep birlikte göreceğiz.
Ancak sadece ücretli kesim için bile yapılan zamların yeterliliği tartışılırken emekli ve onların dul ve yetimlerinin maaşları ile ilgili düzenlemeler merak edilir hale geldi. Emeklilerin durumlarını bu sütunlardan birkaç kez özetlemeye çalıştım. “Askıda ekmek” bekleyen, pazarlarda çıkma ürünleri gözleyen, bir simidin parasını hesap eden kışın sadece ödeyeceği doğalgaz fiyatına gücünün yetmeyeceğini düşünerek battaniye sarılıp oturan emeklilerden onların dul ve yetimlerinden söz ediyorum. Onların durumları gerçekten içler acısı… Bu gerçekleri dile getirdiğimiz ve onların sesi olmaya çalıştığımız için dua edenler olduğu gibi “tuzu kuru” olanların eleştirilenine de muhatap oluyoruz. Ama umurumuzda değil. Hakikati mezarda söyleyecek değiliz. Bugün tablo ne yazık ki böyle…
Geçtiğimiz gün bu konular ile ilgili kısa bir tartışma yaşadığımız meslektaşlarımızdan birisinin “Git bak kafeler, mekanlar dolu, bunlar bu paraları nerden buluyorlar?” eleştirisi ile karşılaştık. Söylediklerinde yanlış yok. Gerçekten birkaç saatlik mekanın masrafı emeklinin, dul ve yetimlerin on beş günlük geçim masrafına denk gelen yerlerde oturup kalkan ve ülkenin kaymak tabakası olarak nitelendirebileceğimiz kesim var. Ancak “kötü örnek” asla örnek kabul edilemez. Aslında bu eleştiri ile birlikte ülkedeki gelir dağılımının ne kadar bozulduğunun da ispatı olduğunu görmezlikten gelemeyiz.
Sadece mekanları dolduranlar değil, başka şeylerde var oralarda o konulara hiç girmeyelim isterseniz. Ancak dikkat çekmek istediğimiz şey çok net “bazıları bir eli yağda, bir eli balda yaşarken” bir başka kesimin “askıda ekmeğe, pazardaki çıkma ürünlere, kırık peynire, beşinci sınıf zeytine” muhtaç edilmesi kabul edilebilir bir şey değildir.
Buradan hatırlatmak istediğim şey sadece bu ülkenin hafızası diyebileceğimiz bir kuşağın, emeklilerinin ve yaşlılarının göz göre göre yaşadığı mağduriyettir. Kimseyle siyasi husumetimiz olmadığı gibi, kimseye yaranmak diye de bir derdimiz yoktur.
Bu arada emekliler ile ilgili her yazıdan sonra TÜED Eskişehir Şube Başkanı Arif Duru arar. Arif ağabey geçtiğimiz gün yine aradı. Telefonda çok şey söyledi, ancak söylediklerini not edemedim. Kendisiyle yüz yüze görüşmek üzere anlaştık. En yakın zamanda kendisi ile görüşüp taleplerini ve görüşlerini sizlerle paylaşacağım. Arif ağabey bir şey söylüyorsa onu dikkate almak lazım. Zira 2 Bin öncesi emeklilerin “intibak yasası” iddiasını yıllarca dile getirip “intibak Arif” lakabını bile üstlenen Arif ağabeyin söylemlerini inşallah ayrıntılı bir şekilde paylaşacağım,
Özetle söylemek istediğim emeklilerin kara kara düşündüğüdür. Bir milletin gelişme ölçüsü yaşlılarına verdiği değerle ölçülür. Bakalım önümüzdeki süreç nasıl sonuçlanacak hep birlikte göreceğiz.