Kadınlar tarih boyunca çeşitli iş kollarında yer almışlardır. Hem aile ekonomisine hem de ülke ekonomisine katkıları yadsınamaz. İnsanlığın başlangıcından tutun da günümüz sanayi toplumuna kadar kadının olmadığı tek bir alan görmemiz olanaksızdır. Kadınların emeğinin karşılığını ücret olarak alabilmesi ise sanayi devrimi ile başlamıştır. Her ne kadar emekleri karşılığında sanayi devrimi ile ücret almaya başladıklarını kabul etsek de bu yalnızca bir tabir olarak kalıyor. Çünkü ücret almaya başlamaları emeklerinin karşılığını aldıkları anlamına gelmiyor. Bu 18. yüzyılda da böyleydi 21. yüzyıl dijital çağa geldik hala böyle.
Günümüz Türkiye’sinde sinema sektöründen hizmet sektörüne kadar kadınlar erkekler ile aynı ücreti almıyor buna gerekçe ise elle tutulur bir sebep gösterilemiyor.
Sinema sektörünü ele alalım çalışma saatlerinden, yetenek icra etmesine kadar her şeyi aynı olan iki insanın sırf cinsiyetinden dolayı az ya da fazla alması hangi mantıkla kabul edilir ki? Ama biz kabul ediyoruz. Bu ve bunun gibi haksızlıkları normalleştiriyoruz.
Yalnızca bizim ülkemizde değil diğer dünya ülkelerinde oran daha az olsa dahi aynı durum onlar içinde geçerli. Yani dünyanın her yerinde sadece kadın olmanız işiniz karşılığında karşı cinsinizden daha az ücret almanız için yeterli. Kadınların iş hayatında yaşadığı haksızlıklardan sadece bir tanesiydi bu verdiğim örnek.
Bu ve bunun gibi sorunların önüne yalnızca eğitim ile geçebiliriz. İstediğimiz ve beklediğimiz kadınlarımıza pozitif ayrımcılık yapılması değil sadece olması gerektiği gibi davranılması. Eşitlik ile adaleti sağlayamayız ancak denk duruma getirerek bunu mümkün kılabiliriz.
İki insan düşünelim biri 1.50 cm diğeri 1.80 cm onların altlarına birer tuğla koymanız eşit davrandığınız anlamına gelir. Ancak maksadımız bu iki insanı denk hale getirmekse yapılması gereken bellidir. Tam da kadınlarımız için yapmamız gereken bu örnekte ki gibidir. Kadınların önündeki engelleri kaldırarak yarışa adil başlamasını sağlamak.
Çünkü Mustafa Kemal Atatürk’ün de dediği gibi ‘Kadınlarını geri bırakan toplumlar, geride kalmaya mahkumdur.’’