Kutladığımız öğretmenler günü sürekli tartışma konusu oluyor. Başöğretmenimiz Atatürk’ün 14 Ekim 1925 ‘de İzmir Erkek Öğretmen Okulu’nda öğretmenlik mesleğine başlayacaklara yaptığı konuşmada ,” Milletleri kurtaranlar, yalnız ve ancak öğretmenlerdir. Öğretmenden ve eğitimciden yoksun bir millet, henüz millet olma yeteneğini kazanamamıştır”. Bu söz öğretmenlik mesleğine atılanlara şiar olmalıdır.

DOĞRU TARAFTAN BAKMAK GEREK

1981’den bu yana her 24 Kasım günü kutlanan Öğretmenler Günü’nün "gün" olarak kabul edilmesiyle ilgili olarak yıllardır, bazılarının yaptığı bir tartışma var. Eskişehir ile ilgili sosyal medya sitelerinde de dün ve bugün bazıları tarafından tartışma yapılınca, bende kendi düşüncelerimi yazmak istedim. Bazıları 24 Kasım’ın ‘Öğretmenler Günü’ olamayacağını belirterek, çünkü tarihin 12 Eylül’ün bir ürünü olduğunu söylerler. Dünde bazı Eskişehirliler sosyal medya sitelerinde buna benzer yazılar yazdılar. 12 Eylül’ün üzerinden yıllar geçmiş. Bugünkü mesele kimin eseri olduğuna değil, anlamına bakarak, 24 Kasım’ı öğretmenler günü olarak kutlarız. Yani, kutlamaların içeriği önemlidir. Kutlama ile birlikte elbette mesleğin sıkıntıları, sorunları da gündeme getirebilir.

MİLLET MEKTEPLERİ

Yakın tarihimizde, 24 Kasım tarihinin bir önemi de vardır. 24 Kasım, TBMM’nin Mustafa Kemal’e soyadı yasasının ortada olmadığı bir dönemde "Millet Mektepleri Başöğretmeni" unvanının yasallaştığı gündür. Günü bu açıdan değerlendirmeliyiz. Öğretmenler Günü’yle ilgili söylem ve eylemlerde de bugüne dek belleklerde kalanlara bakıldığında sonuç birkaç cümle ile özetlenebilir: Öğretmenlik mesleği çok kutsaldır. Biz öğretmenlerimizi çok seviyoruz. Bize bir harf öğretenin kölesi oluruz. Öğretmenlere çok yakında müjdeli haberlerimiz olacak. Konumuz öğretmenlik mesleğiyle ilgili olduğu için örneklerimizin de o alandan olması yanıltıcı olmasın.

EN KALABALIK MESLEK

Aynı cümlelerdeki "öğretmen" sözcüğünün yerine örneğin maliyeci, hemşire, çiftçi, polis, eczacı gibi sözcükler kullanılabilir. Günümüzde 1 milyonu geçen sayılarıyla en kalabalık meslek grubunun öğretmenlerden oluşması, dikkatlerin bu yöne çekilmesinde bir etkendir, doğal olarak. Öğretmenlik de her meslek kadar kutsaldır. Öğretmenlik de her meslek kadar baş tacıdır. Öğretmenler de bütün emekçiler gibi hak ettiklerinin karşılığını alamamaktadır.

ACILAR YAŞANDI

12 Eylül den hemen önce Bilecik’te komşumuz öğretmen Yaşar Çeker, TÖB-DER Bilecik Şubesinin başkanıydı. Bugün hayatta yok. Mekânı cennet olsun. Türkiye çapındaki TÖB-DER’ler içinde Bilecik Şubesi en Atatürkçü kesimin sözcülüğünü yapıyordu. 1980’de ülkede bir şeyler olacağı görülüyordu. TÖB-DER Binası Bilecik’in en güzel binalarından biriydi. TÖB-DER genel başkanı Gültekin Gazioğlu, komşumuz Yaşar Çeker’e TÖB-DER binasının mülk sahibi olmasını istedi. Çeker kabul etmedi. Kısa süre sonra 12 Eylül oldu ve binaya el konuldu. Sonrada burası Bilecik Öğretmenevi oldu. 12 Eylül de gözaltına alına Yaşar Çeker, göz altıdayken, kalp spazmı geçirdi. Kısa süre tedavi gördü. Sonra, bir şey olmadığı görülünce salıverildi.

ÖNEMLİ DEĞİL

Ekonomik olarak daha iyi şartlara sahip olmak için öğretmenlerin yüzde 13.3'ü mesleği ile ilgili olmayan ek iş yapıyor. Bugün öğretmenler, Fakir Baykurtların dediği gibi mutsuz halkın mutlu öğretmenleri olmayı değil, tüm toplumun mutlu olmasını, refah içinde yaşamasını, geçim sorunlarının son bulmasını istiyor. Bunun için Türkiye'nin üreten, ürettiğini adil paylaşan bir sisteme ihtiyaç var. Bunun için ekonomik boyutu konuşmak gereksiz. Bugün hakları yeterince verilmeyen yalnız öğretmenler değildir. Yoksulluk sınırının biraz üstünde ya da altında yaşayanlar da yalnız öğretmenler değildir. Her, 24 Kasım’da "Öğretmenler geçinemiyor" demek doğru değildir. Acıma-acındırma psikolojisi içinde yaşamak, örgütlü mücadele tarihimizde önemli birikimleri bugüne taşıyan bir meslek grubu için gerçekçi değildir. Fakir Baykurtlara kulak vermek gerekiyor.