Üniversiteler her yıl binlerce mezun veriyor ancak konu iş gücüne katılım olunca ne yazık ki aynı oranda bir katılım göremiyoruz. Bunun sorumlusu mezun öğrenci midir, yoksa onun tecrübesizliğini gerekçe göstererek işe almayan işveren midir veya yükseköğretime erişimi bu denli kolay kılan yükseköğretim politikaları mıdır?
Aslında bunun cevabını tek bir şeyi sorumlu tutarak vermek doğru olmaz, birçok faktörün ortaya çıkardığı bir sonuçtur.
Fakat sebep ne olursa olsun ülkemizin gençlerinin işsizlikle sınavı hepimizin kanayan yarası.
Arada iş ilanlarına bakıyorum. İşverenler her ilanda en az üniversite mezunu ve 3 yıl deneyim bekliyor. Haliyle yeni mezun bir kişi kendini 1-0 geride başlamış hissediyor. Dolayısıyla donanım sahibi olmadığı, eğitim aldığı bölümden uzak bir alanda çalışmaya mecbur kalıyor. Bu mecburiyet ise mutsuz ve umutsuz bir gençlik inşa ediyor. Halbuki işverenler gençlere hak ettikleri fırsatları verseler hem yenilikçi fikirler ile kendi işletmelerine değer katmış olacaklar hem de istihdamda ki genç nüfusun artmasına fayda sağlayacaklar.
Aristo 2300 yıl önce gençliği çok güzel bir şekilde tanımlamış.
‘‘Gençlerin istekleri pek çoktur ve bunları hemen eyleme dönüştürmek isterler. Tutkulu, huysuz ve öfkelidirler. Tutkularının kölesi olurlar. İsteklerinin önüne dikilen en küçük engele bile katlanamazlar. Onura ve başarıya paradan çok değer verirler.’’
Tam da böyle aslında yeni mezun gençlere fırsat verildiğinde işleri istekleri haline dönüşür. Onu geliştirmek ve büyütmek için önlerinde olan hiçbir engeli tanımazlar. Bakış açıları geleceğe ışık tutabilir beklenilenden fazla fayda sağlayabilir.
Siz sadece bir şans verin sonrasında neler yapabileceklerini görün.