Ali Kıran baş kesen deyişi ülke gündemine tam oturuyor. Şiddet haberleri medyadan takip ediyoruz. İnsanlarımız arasında bıçak taşıyan artıyor. Bereket Eskişehir dünyanın en güvenlikli şehridir. Eskişehir dışındaki büyükşehirlerde yurttaşlarımızın barut fıçısı olduğu görülüyor. Hekime şiddet, kadına cinayet günlük olaylardan oldu. Son olarak, ülke çapındaki köfteci zincirinde domuz eti ortaya çıktı. Lahmacun ve zeytinyağlarında taklit ürünler bulundu. Tarım Bakanlığı aldığı karar ile bu firmaları açıklıyor da, bizler de kim ne satıyor öğreniyoruz. Bu kişiler hakkında adaletinde geç gelmemiz gerekiyor.

OLMAYAN ŞEY NEDİR?
Bu türden olaylar yaşandıkça, vatan ve devletinde önemi ortaya çıkıyor. Aydınlanma Çağı filozofları herkesin herkesle savaştığı ortamın medeniyet öncesi çağlara ait olduğunu söylemişlerdi. Kitaplardan okuyoruz. Ülkemizde aslında kanun da var, devlet de var, polis de var. Olmayan şey ne? Olmayan şey denetimsizliktir.
Kullandığımız popülist dili ortadan kaldırmalıyız. Hukukta ve ahlakta çifte standart olmamalıdır.

BİRİNCİ SORUMLU KİM?
Şiddette, kadın cinayetlerinde, köftede domuz eti çıkmasında birincil sorumlu kimdir? Televizyon dizilerinde özendirilmesi mi, yoksulluk ve hayat zorluklarının yarattığı gerilim mi, cehalet mi yoksa başka bir şey mi?
Bunların hangisi yanlış? Hiçbiri. O halde faturayı kime keseceğiz? Cebinde silah olan vatandaş, eğer ruh hastası değilse, ya korkutulmuş ya da şımarmıştır.Şiddet sarmalı haberleri zaten insanlara korku salıyor, bu kısmı anlaşılabilir. Şımarmak ne demek diye soranlar olacaktır. Kamu yönetiminde denetim yoksa işiniz Allah’a kalır. Fırsatçı, ahlaksız, egoist ve benzeri küçük insanlar, ortalığa orman kanunu kültürü yaymaya başlar. TV haberlerinde trafik cezası kesen polise, “ben bilmem kimin yeğeniyim, seni yazdım, görürsün” falan diye konuşanları görmüşsünüzdür. Devlet içinde devlet gibi davranabilen güç sahibi tanıdıkları varsa, devlet yerinde durur ama kanunlar başkalarına uygulanmak üzere, onların üstünden aşar gider.

HERKES EVİNE DAĞILIR
Sayıştay rapor yazıyor. Sonra herkes evlerine dağılıyor. Hiçbir sonuç çıkmıyor. Bazı siyasiler, kamu yöneticisini, polisi ya da mahkemeyi tedirgin davranmaya itebiliyor. Bunun yarattığı bir kültürel iklim de ortaya çıkıyor.

***

O hâlâ edebiyatın ‘kaptan’ı

Öyküleri, romanları diğer türlerde verdiği eserlerin içinde okur, en çok şiirlerini sevdi. Kaptan lakabının yayılmasında beş bölümden oluşan “Kaptan” şiiri de etkili oldu.

Attilâ İlhan, Paris’te kaldığı yıllarda bir dönem sakal bırakması üzerine arkadaşları onu “kaptan" olarak çığırır o günden beri İlhan, Türk edebiyatının kaptanıdır. Şiir, roman, eleştiri, senaryo, gezi yazısı, öykü, söyleşi ve anı türlerinde Cumhuriyet Döneminde eserler kaleme almış, Mavi Akımı'nın öncülerinden, romancı, düşünür, deneme yazarı, gazeteci, senarist ve eleştirmen. Verimli ve üretken bir yazar olan Attila İlhan, (15 Haziran 1925 - 10 Ekim 2005) bir ekim günü aramızdan ayrılışının üzerinden tam 19 yıl geçti. O hala bizim ile yaşamaya devam ediyor. Öyküleri, romanları diğer türlerde verdiği eserlerin içinde okur onun en çok şiirlerini sevdi. Kaptan lakabının yayılmasında beş bölümden oluşan “Kaptan” şiiri de etkili oldu.

An Gelir, Attila İlhan'ın yazdığı önemli şiirlerin başında gelir. Attila İlhan, bu şiirinde, hayatı tüm yönleriyle okuyucuya aktarır. Kullandığı kelimeler yalındır. Kelimeler yalın olsa da Attila İlhan'ın kullandığı cümleler okuyucu düşündürme amacı taşır. Attila İlhan şiirini “an gelir Attila İlhan ölür” olarak bitirir. Onu ölüm yıldönümünde anarak, unutmadığımızı gösterelim.