Uzun zamandır dikkatimi çekiyor. Özellikle yolda yürürken başkaları ile canlı görüşme yapan her yaştan insana rastlayabilirsiniz. Yolda gördüğü tanıdığını fark etmeyecek kadar kendin geçmiş insanların sürekli olarak ellerindeki telefonla birileriyle görüntülü konuşmaları yeter mi? Yetmiyor elbette…. Geçtiğimiz aylarda yakından tanıdığım bir komşumun hastanelerden birince çalışan kızlarının yine bu dikkatsizlik ve bağımlılık sebebiyle yere düşüp yuvarlandığını, hatta ciddi şekilde ellerinden, yüzünden yaralandığını duyduğumda şaşırmadım.
Otobüse biniyorsunuz daha henüz konuşmayı bilmeyen çocukların ellerinde cep telefonu çizgi film izliyor, anneleri de onlardan bağımsız cep telefonu ile oynuyor. Otobüs ya da tramvay koltuğunda oturanların yüzde 75-80’nin elinde telefon ya sosyal medya hesaplarında dolaşıyorlar veya oyun oynuyorlar ya da bir şeyler seyrediyorlar. Onun için yanında kimin oturduğu, ya da kimin ayakta durduğu hiç önemli değil. Hani derler ya “beşikten mezara” tam da bu tarife uyuyor. İnsanlar nerede ise günaydın mesajlarını da bu iletişim araçları üzerinden yapıyorlar. Yolda yürürken bir bakıyorsunuz vatandaş selfi çekip onu bir de foto shoplayıp herhangi bir sosyal medya hesabından ya da hepsinden birden yayınlıyor. Bu yaşam tarzının artık insanların ayarlarıyla oynadığının farkına vardık mı bilmiyorum. Ancak konuyla ilgili bir farkındalığın oluşmaya başladığını görebiliyoruz.
“ We Are Social ve Meltwater tarafından hazırlanan Dijital 2025 Türkiye Raporu’na göre, Türkiye’deki aktif internet kullanıcısı 77,3 milyona ulaşmış. Türkiye, internet kullanımının en yaygın olduğu ülkeler arasında yer alırken, sosyal medyaya olan ilgi de her geçen gün artmaya başlamış. 2025 yılı itibarıyla Türkiye’deki sosyal medya kullanıcısı 60 milyona yaklaşmış. Ekran başında ve sosyal medyada geçen süre hızla artarken, uzmanlar ise bunun bir bağımlılığa dönüşmemesi konusunda uyarılarda bulunmuş.”
Hatta konuyla ilgili değerlendirmelerde bulunan, “İzmir Ekonomi Üniversitesi (İEÜ) Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Oğuz Kılınç ve Uzman Klinik Psikolog Pınar Aytaçlar, ekran ve sosyal medya bağımlılığının giderek büyüyen bir halk sağlığı sorununa dönüştüğünü” söylemişler.
Doğrusunu isterseniz teknolojiyi kullanan ve kullandığımızın fayda zarar hesabını yapmadan tüketen bir toplum haline dönüştük. Bir şekliyle teknoloji üretenlerin deneği haline dönüşmüş bir toplumdan söz ediyoruz. İnsani ilişkilerimizin, aile içi iletişimimizin olumsuz etkilendiği bu yeni durumun oluşturduğu büyük tehlikenin farkında mıyız? Teknoloji üretmesi gereken bir nesli nerede ise kayıp nesil ilan edeceğiz? Onlar teknoloji ile kardeşlik, yoldaşlık ve arkadaşlık yaparken artık sizi görmüyor, işitmiyor ve ne söylediğinizi anlamıyor.
Sorgulamamız gereken konu, ”Büyük bir felaketin eşiğinde miyiz, değil miyiz?” Çocuklarımızın geleceğe hazırlanması konusundaki davranış bozukluklarımızın nasıl bir bağımlılık oluşturduğunu hiç düşünüyor muyuz? Biliyorum bu yazı pek çoğunun dikkatini çekmeyecek, hatta okuyanların bir bölümünün hoşuna bile gitmeyecek. Çünkü dedikoduyu, magazinsel gelişmeleri bile daha çok takip eden, okumaktan, araştırmaktan uzak nesillerin toplumun bilimsel, akademik gelişmesine yapabileceği bir katkıyı hayal bile edemiyorum. Bu şartlar altında 12 yıllık zorunlu eğitimin gözden geçirilmesini planlayanların yaşadığımız şartların sebep olduğu sorunları da görmezden gelmemelerini tavsiye ediyorum. Gerçekten artık “büyüyen, her geçen felakete dönüşmeye hazır tehlikenin farkına “ varmalıyız.