Doğrusunu söylemek gerekirse, beni en çok rahatlatan şeylerden biri yazmak. Fakat bir süredir kafamdaki düşünceleri toparlayıp satırlara dökemediğim için uzun zamandır bir şey yazmadım. Beni tanıyanlar bilir; her yazımda mutlaka kendimden, tecrübelerimden ya da olmak istediğim yerlerden bir parça bulunur. Bu yazının hepsinden biraz biraz taşıyacağını şimdiden hissediyorum..
Dün bir konu üzerine uzun uzun düşündüm: ‘’İnsan olarak yaşamdan ve çevremizden gerçekten ne bekliyoruz, istiyoruz?’’
Sonra klişelerin dışında birkaç cevap buldum kendimce. Biraz bunlardan bahsetmek istiyorum. Hatta ilk aklıma gelenin üzerine daha önce bir köşe yazısı da yazmıştım: “Size hangi gün dostu lazım?”
Çünkü hayat yolculuğunda eşlikçilerimiz farkında olduğumuzdan daha önemli ve beklentimiz daha yüksek..
Düşkün anınızda kırk kat yabancıyı bile bulabilirsiniz yanınızda hatta sahte dostlarınızı en ön sıralarda görürsünüz. Başka bir şekilde göz boyamak mümkün değildir çünkü onlar için. Ancak güzel günlerinizi, sizinle aynı heyecanı taşıyarak yaşayacak birini bulmak… İşte bu, gerçekten zor bulunan bir şeydir. Uzun zamandır hayalini kurduğunuz bir şeye kavuştuğunuzda gözleri sizinle birlikte parlayan bir dost, herkese nasip olmayacak kadar kıymetli bir ödüldür. Bu yüzden, hangi gün dostu dilediğimize iyi karar vermemiz gerekir.
Hiç hoşlanmasam da bazen kendimi sitem ederken buluyorum. Sonra derin bir nefes alıyorum ve ilahi adalet geliyor aklıma. İnsan olarak bu hayattan bir diğer beklentimiz de belki budur: adaletin, ama özellikle de ilahi adaletin tecelli etmesi. Bilmiyorum siz inanıyor musunuz, ama ben ilahi adaletin varlığına sonuna kadar inanıyorum. Sonuçta arpa ekip buğday biçmeyi kimse beklemez, değil mi?
Tam olarak bunu bildiğim için içimi ferahlatıyorum ve ilahi adaletin insanlara ne verip nelerden mahrum bıraktığını izliyorum. Tozpembe olarak görünen hayatlar, inanın derinlerde simsiyah pencerelerin ardında yaşanıyor. İmrendiğiniz şeyler, aslında bazılarının gönül sıkıntısından fazlası değil. Hep söylediğim gibi: “Hiçbir şey dışarıdan göründüğü gibi değildir.”
Beyaz bir kapının ardındaki karanlığı açmadan göremezsiniz çünkü…
Özellikle benim gibi sabırsız bir insansanız, hayatın en büyük sınavı sabretmeyi ve yaşananlara teslim olmayı öğrenmektir Ama hayattan öğrendiğim bir şey varsa o da adaletin yerini bulmadığını gördüğümüz anlarda bile zamana bırakmayı becerebilmek..
İçinizdeki öfkeyi, kırgınlığı, hatta umutsuzluğu bile zamana bırakmaya çalışın. Çünkü hayat, er ya da geç, hak edeni hak ettiği yere koyar. Belki siz o an görmezsiniz, belki de çok sonra fark edersiniz; ama eğer varlığına inanırsanız, ilahi adalet bir yerlerde mutlaka işler.
İnsanoğlu, ne kadar çok şeye sahip olursa olsun, hep biraz daha fazlasını ister. Doyumsuzluk belki de doğamızın bir parçasıdır. Ama “hayattan gerçekten ne isteriz?” diye sorduğumda, sağlık, para ve mutluluk dışında aklıma bambaşka şeyler geliyor. Elimden geldiğince size satırlarımla aktarmak istedim..
Belki de hayatın asıl kıymeti, sahip olduklarımızda değil; bize gerçekten eşlik edenlerle kurduğumuz bağlardadır. Çünkü insan, en çok anlaşıldığında ve en çok paylaştığında tamamlanır.
Paylaştıkça büyür, anlaşıldıkça derinleşir. Bugün hızla akan hayatın içinde çoğu zaman neye sahip olduğumuza odaklanıyoruz; ama kimlerle aynı yolda yürüdüğümüzü unutuyoruz.
Oysa yol bir şekilde biter, ama size eşlik edenler hep sizinle kalır.
‘’Yol arkadaşlarınızı iyi seçeceğiniz bir ömür diliyorum.’’
Herkese mutlu haftalar…