Atatürk, Cumhuriyeti gençliğe emanet ederken çok isabetli bir iş yapmıştı. Zaman geçtikçe Tören Atatürkçülüğünün gerçek Atatürkçülük ile fazla bir ilintisi olmadığı, gerçek Atatürkçülüğün aydınlanma, bütünsel kalkınma, altıoktan oluşan, bu ülkenin gerçekleriyle uyuşan bir program olduğu ortaya çıktı. Bu durum bugün daha iyi anlaşıldığını düşünüyorum.
100 yıl önce Türkiye’nin zaferi o denli büyüktü ki, Lozan Barış Konferansı sekiz ay süren bir mücadelede Türkiye isteklerinin en önemlilerinin çoğunu çetin pazarlıklar sonucunda kabul ettirebildi. 1950’den sonra Orta Çağ, karşı devrim, gericilik, cehalet ortamında yeşerdiği için Atatürk’ün aydınlanmayı esas alan bütünsel kalkınması yerine Suudi Arabistan’da egemen olan maddi kalkınma ön plana geçirildi, bol bol inşaat yapıldı. Eğitim, kültür, toplumsal kalkınma, kadın hakları ihmal edildi. Türk akademisyenlerin Türk öğrencilere İngilizce ders anlatması gibi bir yanlışlık yaşandı, yaşanmaya devam ediliyor.

LOZAN’IN ÖNEMİNİ BİLDİĞİNİ ZANNEDENLER
Lozan hakkında bugün bilgisizce konuşanlar, 1950 yılından sonra adım adım ortaya konulan ve geliştirilen politikaların takipçileri yada onlardan etkilenenlerdir. Çok partili sistemin, çok faciaya yol açmış olmasına rağmen sistem “demokrasi” sayılarak alkışlanmıştır. Oysa çok-partililik ile demokrasi özdeş olmaktan uzak kavramlardır. Çok-partililik birden fazla partinin seçimlerde yarışması demektir.

ATATÜRK REJİMİ
Demokrasi olması için oluşan iktidarın eşitlikçi ve özgürlükçü olması gerekiyor. Atatürk rejimi, tek-partili olmasına rağmen, bizim çok-partili rejimlerimizden çok daha demokratikti. Çünkü daha çok özgürlük, daha çok eşitlik vardı. Karşı devrimci, Orta Çağcı iktidarlardan, sandıktan da çıksalar, ne kadar eşitlik ve özgürlük bekleyebilirsiniz ki? En temel eşitlik olan kadın-erkek eşitliğinden hemen sınıfta kalırlar.
1950 sonrasına “hata” dedik. Fakat sıralama daha yakınlara uzayınca olumsuzlukların çoğalması vahameti insana hata nitelemesinin yetersiz kaldığını gösteriyor. “Büyük Hata” demek gerekiyor. 30 Ağustos’a “Zafer” nitelemesinin yetersiz kalması, “Büyük Zafer” denmesi gerektiği gibi karşı devrime yol açan 1945 çok-partililik kararına da “Hata” demek yetmiyor, “Büyük Hata” denmesi gerekir.

TÖREN ATATÜRKÇÜLERİ
1945’ten sonra İnönü ve genel olarak aydın Türkiye, Tören Atatürkçüsüydü. Yani, aslında Atatürkçü değildiler. Kenan Evren bu uydurmacılığı uç noktalara vardırdı. Onun üzerine bir tepki doğdu. Gerçek, devrimci Atatürkçülük canlanmaya başladı. Atatürkçü Nadir Nadi “Ben Atatürkçü Değilim” diye yazdı (Yani, Evren Atatürkçüyse ben değilim demekti).Felsefeciler (Bedia Akarsu, Suat Sinanoğlu, Macit Gökberk) Atatürkçülüğü bir aydınlanma hareketi olarak tanımladılar. 19 Mayıs 1989’da Muammer Aksoy Atatürkçü Düşünce Derneği’ni kurdu. Dernek Türkiye’ye yayıldı. Kuruluştan sonra bir yıl bile geçmeden Aksoy “faili meçhul” bir suikast sonucu öldürüldü. ABD emperyalizmi el koymak istediği ülkelerde aydınları böyle öldürme siyaseti izliyordu. Türkiye’de de nice Atatürkçü aydın öldürüldü.
Zaman geçtikçe Tören Atatürkçülüğünün gerçek Atatürkçülük ile fazla bir ilintisi olmadığı, gerçek Atatürkçülüğün aydınlanma, kalkınma, altıoktan oluşan, bu ülkenin gerçekleriyle tastamam uyuşan bir felsefe, program, ideoloji olduğu ortaya çıktı.

ESKİŞEHİR’DEKİ DURUM
Aksoy, derneği kurduğu için hayatını kaybetti. Bende Eskişehir ADD’nin ilk kurucularındanım. Bugün ADD’nin Eskişehir’de bir binası varsa, birkaç kişi ile birlikte büyük emek ve fedakârlıkla o binayı aldık. Bir süre önce, vilayette yapılan bir törende ADD adına orada bulunanların gelişi güzel marş söylüyoruz diye haykırmalarını sosyal medyada izlemiştim. Başlarında sözde bir müzik uzmanı vardı. Önceki gün Lozan açıklamasında ne olacaktı. Vilayet meydanına onlara bakmaya gittim. Yine büyük disiplinsizlik içinde bağırış çağrış marş söylediklerini zannettiler. Marşın başı var. Sonu yok. Sonu var. Başı yok. Vilayet meydanı bir anlamda Atatürk’ün manevi huzurudur. Saygı ve disiplin gerekir. Dernek ne hale gelmiş. Uyarım üzerine, o meşhur müzik öğretmeni başta olmak üzere, birkaç kadın benle tartışmak istedi. Gerçekten üzücü bir durum ile karşı karşıyayız. Çektikleri videoları izleseler, böyle durum ile karşılaşılamayacak. Eski ADD’nin Lozan etkinliklerinde sokakta emekçilerden kurulu orkestralar Eskişehirliler ile birlikte Cumhuriyet marşları, türküleri söylerdi. ADD’ler kitle örgütleri değil, öncülerin örgütleridir. Dileğim yanlışlıkları görürler.