AK Parti Eskişehir İl Başkanı Gürhan Albayrak’ın basın danışmanı Enes Yalçın, evinin önünde acımasız bir saldırıya uğradı.
Olayı İl Başkanı sosyal medya hesabından duyurdu.
Yapılan açıklamada saldırının, teşkilat içinden kişilerle bağlantılı olabileceğine dair ciddi şüpheler dile getirildi.
Başkan Albayrak’ın açıklaması dikkat çekiciydi:

“Bu saldırıyı gerçekleştiren faillerin ideolojik saplantıları, siyasi hırsları ve rant peşinde koşan çapsız kişilerin uzantıları oldukları aşikârdır. Özellikle dört gün süren ve büyük bir başarıyla tamamladığımız etkinliklerin hemen ardından böyle bir saldırının yaşanması tesadüf değildir.”
Ardından gelen sözler ise çok daha sertti:

“Eskişehir’in geleceği için bu vasıfsızlarla sonuna kadar mücadele edeceğiz.”
Evet, bu mesele yalnızca bir saldırı olayı değil.
Aynı zamanda AK Parti Eskişehir Teşkilatı'nın içine düştüğü iç hesaplaşmanın, yıllardır üstü örtülmeye çalışılan ayrışmanın ve kişisel kavgaların dışa yansımasıdır.
Bir dönem teşkilat, liyakatsiz kişiler tarafından adeta esir alınmıştı.
Takıntılı, dar görüşlü yapılar, kendilerinden olmayana hayat hakkı tanımadı.
Biz de dönem dönem hedef tahtasına oturtulduk.
Hedef gösterildik, iftiraya uğradık.
Uyardık, ama hiçbir önlem alınmadı.
Ve sonunda bu acı olay yaşandı.
Bugün hâlâ daha büyük bir felaket yaşanmadığına şükrediyoruz.
Enes kardeşimize geçmiş olsun dileklerimizi sunuyoruz.
Ama sadece şükretmekle yetinmek, artık yeterli değil.
Gelinen noktada teşkilat içi meseleler kişisel hesaplaşmalara dönüştü.
Bir zamanlar CHP’nin iç tartışmaları üzerinden siyaset yapanlar, şimdi aynaya bakmalı.
Zira danışmanı saldırıya uğrayan bir teşkilat, sessiz.
İçeriden bir ses yok.
Tuhaf değil mi?
Saldırganlar derhal açıklanmalı.
Kim yaptıysa kamuoyuna duyurulmalı.
Aksi takdirde bu sessizlik, yeni mağdurların önünü açar.
Saldırganları cesaretlendirir.
Psikolojide bir kavram vardır:
“Olay yerine ilk katil gider.”
Enes kardeşim, teşkilat içinde en ummadığın kişiden ilk geçmiş olsun mesajını aldıysan, şüphelen.
Bazı sessizliklerin, bazı ilk tepkilerin altında çok şey yatar.
Ve şimdi…
Teşkilat kendine şu soruyu sormalı:
Bu kavga ne zaman bu noktaya geldi?
Kol kırılır yen içinde kalır diyorduk, peki ne zaman bu kol sokakta kırılmaya başlandı?
Ne zaman dava arkadaşlığı yerini düşmanlığa bıraktı?
Ve ne zaman bu düşmanlık şiddete dönüştü?
Artık mesele bir danışmanın uğradığı saldırı değil…
Teşkilatın dava arkadaşlığını sorgulamasıdır.

Kuantum Özge der ki:

“Ne zaman bu hale geldik?”