Yarın 6 Şubat 2024. Yani geçtiğimiz yıl 6 Şubat tarihinde Kahramanmaraş merkezli iki büyük depremin, daha doğrusu yaşadığımız büyük acının yıldönümü. Bazen lafı dolandırmadan kitabın ortasından konuşmak gerekiyor. Depremin hemen ardından yine seçim kampanyaları döneminde şöyle yazmıştım: Büyük insanlar fikirleri, normal insanlar olayları, küçük insanlar kişileri konuşur” diyor, Eleanor Roosevelt. Burada geyik yapsam emin olun epey reyting alır. Ama önceliğimiz hakikatler üzerinden ufka yolculuktur.

6 Şubat günü Dünya tarihinin en büyük felaketlerinden birini yaşadık ülke olarak. Resmi rakamlar ile 50 binin üzerinde insanımızın hayatını kaybettiği milyonlarca insanımız derinden etkilendi. Yine bir milyona yakın insanımızın hayati sebepler ile göçe mecbur kaldığı büyük depremlerin acısı hala yüreğimizde tüm tazeliği ile duruyor… Herkes seçim derdine düşmüşken “geriye dönüp acıları hatırlatmak sana mı düştü?” diyebilirsiniz.

Amacım acıları tazelemek değil. Acıları dindirmek ve yaraları sarmak devlet ve millet olarak hepimizin asli görevlerinden. İhmalleri, yapılan hataları konuşuruz, tartışırız. Ancak 11 ili etkileyen 86 milyonu da dolaylı olarak ilgilendiren depremin üzerinden geçen iki aylık süreye rağmen insanlar hala “çadır, temiz su ve insani temel ihtiyaçlardan” söz ediyorsa seçim falan beni ilgilendirmiyor.”

“Aradan 1 yıl geçmiş. Bölgede değişen ne var?” diye soracak olursanız ne yazık ki değişen çok fazla bir şey yok. İnsanlar yaşadıkları ağır travmaya rağmen gündelik yaşama ve mevcut şartlarına uyum sağlama gayreti içerisindeler. Bu arada sözü verilen konutların bir bölümü tamamlanırken bir bölümü için bir yıl daha beklemek gerektiğini öğreniyoruz. Acılar külleneceğine, biraz daha derinleşiyor, insanların anne-baba-çocuk ve yakın eş dost özlemleri daha da artıyor. Çünkü yaşadıklarımız gerçekten normal olaylar değil. Elbette devlet gereğini yapmak için elinden geleni yapıyor. Ancak yaralar kaybolan binalar, cafeler, caddeler ve anılar değil sadece. Kaybedilen evlatlar, anneler, babalar, kardeşlerin eksikliği, göz göre göre çaresizlik içerisinde kaybedilen insanlarımızın acısını unutmak kolay değil.

Peki, Türkiye’de değişen ne var? O günde depremin ardından 14 Mayıs 2023’de seçime gittik. Yine depremin yıldönümünün hemen ardından yine seçime gidiyoruz. O gün Cumhurbaşkanlığı ve Milletvekili genel seçimi vardı, bugünde yerel yöneticilerimizi seçmeye hazırlanıyoruz. O gün seçim kampanyalarına ara verilmedi, bugünde yerel seçim kampanyaları hız kesmeden devam ediyorlar. Geçen yıl siyasi partilere seçim yardımı olarak anayasal haklarının üç katı ödeme yapıldı, bu yıl da yine yasa gereği iki katı ödeme yapılıyor.

Emekli, dul yetim 10 Bin TL ve altına mahkum ama siyasi partiler için musluk sonuna kadar açık. Gösterişler, şovlar, kalabalıklar, konvoylar, afişler, ilanlar, kartvizitler, broşürler, çakmaklar, kalemler, kahveler, oyuncaklar ve daha neler… neler? Sonra, “cambaza bak, cambaza” dercesine vatandaşın sorunlarından çok başka dünyalara yolculuk yaptırmak için her gün gündem değiştirmeler.

Aradan gerçekten tam bir yıl geçti. Yaşadığımız acılar tüm tazeliğini korurken memlekette ne değişti? Yönetenler değişmedi, muhalefet de değişmedi. O halde ne değişti? “Vatandaşın alım gücü değişti, fakir sayısı değişti, milyoner sayısı değişti, mesela Merkez Bankası başkanı bile iki kere değişti… Ancak vatandaşın kaderi değişmedi!”