Geçtiğimiz günlerde Balıkesir’in Sındırgı İlçesi’nde meydana gelen deprem yürekleri ağza getirdi. Depremin Eskişehir dahil pek çok ilden hissedilmiş olması aslına bakarsanız “yaklaşan bir tehlikeyi” de işaret ediyor. Eskişehir için Sındırgı depreminin neyi işaret ettiğini anlamak çok da zor değil. İşin uzmanlarının yorumları yaklaşmakta olan tehlikeyi yeterince anlatıyor. Elbette bir gazeteci her şeyin uzmanı değildir. Hatta bu konuda iddia sahibi de değildir. Gazetecinin görevi mikrofon uzatmak işin uzmanlarının da görüşlerini alarak kamuoyunu bilgilendirmektir.
Biz uzun süredir Eskişehir’de depreme karşı yapılması gerekenler ile ilgili uzmanların söylediklerini kamuoyuna aktarmaya gayret ediyoruz. 17 Ağustos 1999 depreminde Eskişehir’de yıkılan Tarhan Apartmanının enkazı altından çıkarılan cansız bedenleri haberleştirmiş birisi olarak o gün sadece bir binayı gördükten sonra hep vicdan muhasebesi yapan birisi olarak uyarı görevini yapma gayreti içerisinde oldum. Hatta o gün bugün de içinde çalıştığım 2Eylül Gazetesi olarak ikinci ve gündüz baskısı da yapan tek gazete olmuştuk.
O günlerde pek çok kişinin Kandilli Rasathanesi Müdürü rahmetli Ahmet Mete Işıkara’ yı karikatürize ettiği günlerden bu yana onun “Deprem öldürmez bina öldürür” veciz sözünü hiç unutmuyorum.
Şu kadar söyleyeyim her deprem denildiğinde aklıma, Yunus Emre, Mustafa Kemal Atatürk, Şair Fuzuli ve her defasında sabah akşam ortasından geçtiğim eski adıyla Çifteler Caddesi mevcut adıyla Cumhuriyet Bulvarı gözlerimin önünden bir şerit misali geçip gidiyor. Oralarda ekonomik ömrünü doldurmuş, bitişik nizam yorgun binaları gördükçe içim ürperiyor. O bugün sağlıklı bir ortamda bile girilmesi, yürünmesi mümkün olmayan daraltılmış sokakları ise hiç hesaba katmıyorum bile…
Bu gazetenin sütunlarında defalarca yer alan bir gerçekliğe dikkat çekmekte yarar var. Hiçbir siyasi endişe taşımadan Eskişehir’in yapı stoku ile ilgili değerlendirmelere kimin kulak verdiğini, kimin gereğini yaptığını da görüyoruz. Önemli olan insan hayatı.. Merkezine insanı almayan, Eskişehirliyi önemsemeyen hiç anlayışa ben şahsen saygı duymuyorum. Çünkü “İnsanı yaşat ki, devlet yaşasın” bir öngörü değil hayatın tam da gerçeğidir.
Bu çerçeveden baktığımızda Eskişehir’de geleceğe bakış açısının geliştirilmesi ve değiştirilmesi gerekiyor. Yukarıda Balıkesir Sındırgı depreminden başladık. Sındırgı depreminin sonuçlarından hareketle Eskişehir’in bundan çıkaracağı dersleri hatırlatmakta fayda var. Haber şöyle; “Balıkesir’in Sındırgı ilçesinde meydana gelen 6,1 büyüklüğündeki depremin ardından değerlendirme yapan Prof. Dr. Osman Bektaş, sarsıntının, 10 Ağustos’tan bu yana süren artçıların oluşturduğu mikro deprem kümesi içinde geliştiğini belirtti. Uşak Fay Bloğu’nun bütünüyle gerilmeyle yüklendiğini söyleyen Bektaş, Manisa, Balıkesir, Uşak ve Kütahya çevresinde 6–7 büyüklüğünde bir depremin tetiklenebileceği uyarısında bulundu.”
Bu değerlendirme ne anlama geliyor? Eskişehir’in hemen dibinde meydana gelebilecek bir depremin bizi nasıl etkileyeceğini düşünmek bile istemiyorum. Eğer Eskişehir’den yüzlerce kilometre uzaklıktaki Sındırgı Depremi Eskişehir’in en sağlam zeminine sahip 75. Yıl Mahallesinden bile hissediliyorsa hemen dibimizdeki Kütahya ve Uşak illerinde Allah korusun bir deprem Eskişehir’i hele 6-7 bin civarında hemen yıkılması gereken yapı stokuna sahip bir şehirde…. Onu söylemek bile istemem. Artık elimizi çabuk tutmak zorundayız. Kafamızı kuma gömerek mesafe alamayız.