Her yeni yıl yaklaşırken iki konu merak edilir. Birincisi “Asgari ücret artışı!” bir diğeri de “emekli maaş artışı!” Yıllardır her ikisinde de gerçek anlamda hayal kırıklığının ötesine geçmek mümkün olmaz.. Birileri eline kağıt-kalem alıp başlarlar hesap yapmaya ve her defasında “ya altın ya da ABD doları” üzerinden asgari ücretin ve emekli maaşlarının alım gücü mukayesesini gerçekleştirirler. Hem emekliler, hem de asgari ücretliler ağızları açık dinler bu hesaplamaları. Sonra sorgulama dönemi başlar… Sorgulama dönemi başladığında henüz ne asgari ücretlinin ne de emeklinin eline bir şey geçmiş değildir. Asıl olanın paranın alım gücü olmasına rağmen parasal büyüklük üzerinden bir illüzyon yapılması üzücü olandır. Son 10 yılda hem asgari ücretlinin hem de emeklinin, “şükür ve sabır” üzerinden “önümüzdeki yıl bu yıldan daha iyi olacak” söylemleri ile avutulması ne kadar doğrudur.
Bir önceki yazımda gündeme getirdi. Vatandaş artık kuru söylemlere değil yaşadığı gerçekliğe bile tahammül edecek durumda değil.
Deniliyor ki “Enflasyon düşüyor!” Bende bir vatandaş olarak soruyorum, “Bu düşüşü asgari ücretli, emekli, dar gelirli kesimler neden hissetmiyor?” Ekonomist değilim desem de ben de bir vatandaş olarak yaşadıklarımdan hareketle diyorum ki, “Vatandaşın geliri artmıyor ki, düştüğü söylenen enflasyonu biz hissedelim!”
Uzmanlardan birisinin yorumunda, “Vatandaşın ana problemi gıda ve kira. Bu konuda TCMB’nin elinden hiçbir şey gelmez” sözleri dikkatimi çekti. Şöyle anlatayım; Bundan sadece bir ay önce 175-200 TL arasında aldığımız çeşitli markalardaki çayları bugün 235-300 TL aralığında alabiliyorsanız bunun adına hayat pahalılığı denir. Ya da bundan bir ay önce 250-325 TL arasında alabildiğiniz bir kilogram peyniri bugün 350-390 TL arasında alıyorsanız buna ne denir? Yine bundan bir ay önce 25 TL ye yaptığınız şehir içi yolculuk bugün 30 TL ise buna da fiyat artışı denir değil mi? Veya bundan bir yıl önce 10 Bin TL kira ödediğiniz evinize 13 Bin 500 TL kira ödemeye başladığınızda bunu nasıl tarif edersiniz?
Şimdi tekrar gerçeklere dönelim. Emekli için önümüzdeki yılın ilk yarısında öngörülen en yüksek zam oranı sadece yüzde 13, asgari ücretli için ise geçtiğimiz yıl olduğu gibi uydurma bir “hedef enflasyon” hikayesi üzerinden yüzde 16’lık bir artış konuşuluyor.
Bu arada bugüne kadar emekçi kesimi asgari ücret tespit komisyonunda temsil ettiği söylenen ve geçtiğimiz yıl komisyondan çekilen Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu Genel Başkanı Ergün Atalay Aralık ayında yapılması planlanan Asgari Ücret Tespit Komisyonu'na katılmayacaklarını resmen ilan etti. Atalay "Ama asgari ücretlinin sorunlarının her gün her dakika söylemeye devam ederiz. Bir an evvel yönetmelik değişirse başkanlar kuruluyla alacağımız karara göre hareket ederiz. Bizim dışımızdaki sendikalar da bu işin içinde olsun bizim için hiç mahzuru yok" ifadelerini kullandı.
Şimdi aklıma takılan deli sorulardan birisi şudur, “Ülkemizde kaç asgari ücretli sendika üyesidir?” Diğeri de “Türk-İş bu komisyonun kurulduğu tarihten bu yana bu komisyonda asgari ücretliler için hangi kazanımları elde etmiştir?” Her ikisinin de cevabının olumsuz olduğunu hepimiz biliyoruz. O zaman bu konfederasyon o komisyonda olsa ne olur, olmasa ne olur?