Siyasetin gümbürtülü havası içerisinde gürültüye giden bir konu var. Ekonomideki daralma ve özellikle de asgari ücretli, emekli ve sabit gelirli kesimlerin ihtiyaçları, yaşadıkları nerede ise sıradanlaştırılmaya çalışılıyor. Geçtiğimiz günlerde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Işıkhan aslında öyle çarpıcı açıklamalar yaptı ki gerçekten onu dinlerken küçük dilimi yutacaktım. Sayın Bakan konuşurken özellikle emeklilik sistemi üzerinden yorumlarını hayretle ve esefle karşıladım. Avrupa da Sosyal Güvenlik Sistemleri ve sosyal politikalar konusunda yapılan uygulamaları, “Orada insanlar 60 yaşına kadar çalışıyor. 40 yıl prim ödüyor. Sonra 20 yıl o pirimden maaş alıyor” gibisinden bir açıklama. Sayın bakan “Biz de az çalışma çok emekli maaşı alınıyor” demeye getiriyor. Sonra kendisinin de “vergi dilimine takıldığını” anlatıyor. Emin olun insanın gözü yaşarıyor(!) Yetmiyor “Emeklilerimizin maaşlarını her ay hesaplarına yatırdığımız için şükrediyoruz” diyor. Tabi ki emekliler olarak biz de maaşlarımız zamanında hesaplarımıza yattığı için , “şükürler olsun” diye dua ediyoruz… Gerçekten baştan sona kadar skandal ifadeler… Bir kere bu ülkede insanların 60 yaşına kadar bedenen çalışmaları nerede ise imkansız. İkincisi hiçbir işveren bir beden işçisini, bir fabrika işçisini 60 yaşına kadar çalıştırmaz. Üçüncüsü ibir ülkede insan ömrünün uzamış olması şikayet edilecek bir durum olmadığı gibi övünülecek bir durum olması gerekmez mi? Bu kadar üstenci bir bakış açısı, bu kadar dışlayıcı bir anlayış kabul edilebilir şeyler değil. “Ömrümüzün sonuna kadar çalışmalıymışız!” zaten bu ülkenin insanı çalışıyordu, iş bulsa çalışacak… Köyden şehre göçü teşvik edenler, kırsalın şehirlere akmasının sorumlusu kim acaba? Yahu insanlar şehirde 60 yaşından sonra ne yapsın?
Bu konuyla ilgili olarak TÜED Eskişehir Şube Başkanı Muhsin Dilbaz dün bir basın toplantısı düzenledi. Sayın Dilbaz yaptığı açıklamada şöyle diyor, “2002 yılında en düşük emekli aylığı ile 8.5 küçük altın alınıyordu. Şimdi küçük altın 8000 TL nin üzerinde. Ancak 2 küçük altın alınabiliyor. Yani % 450 emekli ücret kaybına uğramış. Sayın bakan der ki; 20 yıl pirim ödüyorsunuz 30 yıl maaş alıyorsunuz. Ölünce eşiniz çocuğunuz maaş almaya devam ediyor. Bunu daha önce Maliye bakanı dile getirdi. Anlaşılıyor ki gelecekte maaşlar tehlikede.”
Eyvah… eyvah… Sistem o hale gelmiş ki artık tıkanma noktasında sayın bakan ve diğer ilgililer bu tıkanmayı aşmak için çalışmak yerine, “Biz de vergi dilimine takılıyoruz” diyerek bir anlamda mağdurları oynuyor. Sistemin bu hale gelmesinde gerçekten emeklinin suçu ne?
Yine Sayın Dilbaz ile devam edelim. Sayın başkan konuyu şöyle özetliyor; “13 yaşında girip 25 yıl çalışmışsanız 38 yaşında kanun karşısında emekli olabilirsiniz. Siz bunu öyle çarpıttınız ki herkes 38 yaşında emekli oluyor anlamına getirdiniz. Sadece Çırak okulundaki bazı çalışanlar 38 yaşında emekli oldular. Yetenekliydiler, iyi eğitilmişlerdi, Onlarda dışarda yeni işler kurdular ya da çalıştılar. Daha sonra sistematik şekilde yaşı artırdınız 56, 60, 62ve 65 yaptınız. Pirim gün sayısını da 5200, 7000, 9000 güne çıkardınız. Bu da size yetmedi maaş bağlama oranlarını %70 iken aşağı, aşağı çekerek 60, 50, 45,35 , şimdi 27 ye kadar çektiniz. Pirim ödemeleri sabit kalırken maaşları kuşa çevirdiniz. Aldığınız maaşın %27 sini emekli olunca maaş olarak almak hangi vicdana sığar. Diyorsunuz ki damga vergisini ve gelir vergisini kaldırdık. Bizimle alay mı ediyorsunuz. 50 TL damga vergisini kaldırsanız ne olur. Emekli 16.881 TL maaş alıyor. Emekli de bu maaş ile KDV ödüyor ÖTV ödüyor. Maaşı 14.000 TL ye düşüyor.”
Anlaşılan durum vahim, daha da vahimi emeklinin durumu olmalı? Sahi emekliye ne denilmek isteniyor?